Şarap gibi yıllanmış anlatmaya doyamadığım bize her daim fit gelen çok sevdiğim bir fıkra var;

Bir Amerikalı ve Türk ölmüşler. Öte tarafta zebani sizin için iki seçenek var demiş. Biri Amerikan Cehennemi…Diğeri ise Türk Cehennemi…

Peki demişler ne fark var?

‘Amerikan Cehennemi’nde her gün bir tabak dolusu b.. yiyorsun. ‘Türk Cehennemi’nde ise her gün bir kova dolusu…

Amerikalı hemen atlamış. Ben ‘Amerikan Cehennemi’ istiyorum!

Türk de eh bize de ‘Türk Cehennemi’ kaldı demiş.

Aradan günler geçmiş. Bizimkiler bir gün tesadüf karşılaşmışlar. Amerikalı bitkin, suratı asık. Türk ise neşe içinde…

Nasıl gidiyor Coni?

Amerikalı; ‘Ne olsun her gün bir tabak dolusu b.. yiyip gidiyoruz. Sen bir kova b….nasıl böyle neşeli?

Ha… biz de bir gün b.. var kova yok, bir gün kova var b.. yok. Bir b.. yiyemeden geçiyor günler !!!

Günler geldi geçti, geldi geçti 2023 e geldik! Dilerim ki;

Merhametin yüreklerde sarmaşık gibi büyüdüğü,

Sevginin sulandıkça coştuğu,

Açgözlülüğün barajlar (!) gibi kuruduğu,

Nef’sin baharda ağaçlar gibi budandığı,

Paylaşımın Mevlana gibi yüce yürekle çağrıldığı,

Dünyada insanlardan başka canlıların da hakları olduğu,

Bu hızla ve tempoyla giden yolda kaynakların yok olacağı bilinci,

Farkındalığın tavan yapması,

Klasik yaşam şeklinin de güzelliğinin hatırlandığı,

Bencilliğin dev adımlarla aşıldığı günler gelsin…

Efendim,

Yılın ilk haftasına iki film ile başladım. Çağan Irmak’tan ‘Sevda Mecburi İstikamet’ ve Steven Spielberg’ten ‘Fabelmanlar’

Sevda Mecburi İstikamet’te konu biraz dağınık mesajlarla grift olmuş ama kafanızdaki sorunları temizleyip seyrederseniz aslında gayet güzel bir akışı var. Otizmin sosyal yaşamda nereden nereye gelebileceği, sabırla aşılabileceğini anlatıyor. Bu başarı öyküsünde güzel dersler var. Mesela anne ve babanın evlilikteki farklı fedakarlıkları, erkeğin kadını kaybettikten sonra ki aklını başına toplaması ( genel bakışta nedense bizde böyle) otizmin bir özür olmadığı vurgusu… Hafiften girilen felsefik yaklaşımlar gayet güzel. Ancak;

Ses düzeni kulak tırmalıyor.

Selin sıkı oyuncudur ama bu konudaki dersini çok daha iyi çalışsaydı iyi olurdu.

Selçuk Yöntem’in peruğuna niye ihtiyaç duyulduğunu, hele de rüzgarda uçtu uçacak hali nasıl göz ardı edilmiş anlamadım.

Yaşamın yaşlandıkça nasıl evrileceğine dair nokta atışı da yapan bu filmi mutlaka seyredin. Pandemi sonrası konser, tiyatro salonlarımız doldu sıra sinema da arkadaşlar. Şartlarını en iyi şekilde aktararak filmi gerçekleştiren Çağan Irmak’ı buradan tebrik ediyorum.

Gelelim diğerine; Fabelmanlar, tabii bir gün önce gittiğim filmin arkasına XL geldi. Beni duygulandırıp ağlatan bir filmin aksine, bu film yüreklendirdi. Hayat ne güzelsin sen yavu dedirtti. Hafifledim. Kasvetten, sorumluluklarımdan çıktım. Pozitif enerji geldi. Başarıya giden yaşam yolunda, kişinin ısrarı ve gereken aile desteği, fedakarlıklar bencilliklerin zorlukların nasıl bir arada aşıldığı çok güzel anlatılmış. Aile kavramında her bireyin birbiriyle uyumu, farkındalıkları karakterlerin özenle seçimi. Aslında film yarı-otobiyografik reşit olma drama filmi. Spielberg başarıya götüren basamaklar… Yani adam öyle boşuna efsane olmamış.

Evet, biri Amerikan filmi , biri Türk…

Gayret Gayret…Olacak Olacak…