Basar gözün görmesi. Gözün görme hassası / özelliği. Gözün varlıkları, varlık âlemini, eşyayı / şeyleri, maddi / madde âlemini görmesi. Maddeyi gören bakış. Bakar ama baktığı, gördüğü şeyin mahiyetini / içyüzünü kavrayamaz. Sadece dış görünüşü algılar. Ona göre bir yargıya varır. Fakat tam olarak gerçeğe ulaştığı söylenemez. Basar; görme işlemini yapan uzuv ve organ. Kısaca görme gücü.

     Basiret ise, hakikatin kalple hissedilip anlaşılması. Kalp gözüyle görmek. Bir şeyin içyüzünü kavramak, anlamak ve derk edip idrak etmek. İleriyi görüp ona göre davranmak. Derin bir seziş hali. Hakikati / gerçeği kalple hissedip anlayabilme kabiliyeti / yetisi. Kalpdeki varlığın hakikatlerine varmayı sağlayan kutsi / kutsal, potansiyel bir kuvve / güç. Kısaca feraset / seziş. İnsana ibret alacağı algıyı sağlayan duygu. İleriyi gören, gösteren ince bir biliş vasfı.

     Gelelim sadede:

     Madde basar / baş gözüyle, mana kalp gözü / basiretle görülür. Baş gözü maddeyi, kalp / basiret gözü manayı görür. Çünkü sadece akıl gözüyle yola çıkanlar; vehim, şek, şüphe ve kuruntulara düşmekten kurtulamazlar. En yüksek gerçeklere doğru ancak, akıl-kalp ittifakı / birliği ve ikisinin birbirine destek olması ile yola çıkmalı. Ki basar resmi görürken, basiret de ressamı, basar binayı görürken, basiret de mimarı görsün.

     İnsanın maddi gözü olduğu gibi, bir de basiret denen akıl, kalp ve ruh gözleri vardır. Basar; görme işlem ve gücünü ifade ederken, basiret; görülenin batinî / iç yönünü yani o şeyin hikmetini, gayesini, yapılış maksadını gösterir. Basar; bakılan şeyin ne olduğunu pek kavrayamaz.  Gerçeğin / eşyanın hakikati, ancak kalbin basiretiyle mümkün olur. Çünkü basar; kalbin dışa açılan penceresidir. Görüş ve  görmeyi sağlar. Basiret ise kalbin iç gözüdür. Her gören insan basar sahibidir. Fakat her gören basiret sahibi değildir.

     Basar / göz; varlıkları, varlık âlemini / eşyayı / şeyleri yani maddi ve madde dünyasını görürken; basiret / mana, akıl, kalp, feraset, iç gözü ve kalp gözü ise, maddi zuhur ve oluşun hikmet, maksat ve gayesini bilmez, anlamaz, idrak etmezse; o bakış insan bakışı değildir. Maddi bakış, maddeyi gören bakış; manevi bakışa vesile, basamak ve delil olmazsa; o boş bir bakıştır. Manasız, kalpsiz, gayesiz bir nazardır. Evet maddi bakış, manevi görüşten mahrum ve yoksun ise, kalp gözü kör demektir. Yani o göz manen kör, kalben âmâdır.    

     Basar kitabı görürken basiret de yazarı görmeli. Bir insan kitapta yer alan harf, kelime ve cümleleri görüp de okuyamıyor ve anlamıyorsa; basarı var fakat basireti yok demektir. Çünkü okuma bilmeyenler için, kitaptaki harfleri görmek bir şey ifade etmez.

     Basar yaratılanı görüp de, basiret Yaratanı görmezse; o bakış eksik ve noksandır. Kabukta kalıp özü görmemektir. Evet maddeye bakıp da manasına, yani ortaya konuş hikmetine; yapılış gayesine, faydasına, lüzumuna ve maksadına muttali olunmamış / bu hususta bilgisiz  kalınmış ise, bu bakış; ikizinden yani manasından mahrum ve yoksun oluşun resmidir. 

     Bu durum fiilde faili, nakışta nakkaşı, resimde ressamı, yazıda yazanı, yapıda yapanı görmemektir. Basiretsiz basar sahibi olmaktır. Kaldı ki, insanın diğer yaratılmışlardan asıl farkı ve gerçek üstünlüğü; görünende görünmeyeni görmek, her şeyin var ediliş sebebini bilmek, bulmak ve anlamaktır.

     Çünkü insan dünyaya sırf bakmak için değil, görmek için de geldi.

     Çünkü insan dünyaya sırf bilmek için değil, bildiğini anlamak için de geldi.

     Çünkü insan dünyaya sırf anlamak için değil, anladığını hayata geçirmek için de geldi.

     Çünkü insan dünyaya sırf durmak, kalmak için değil, uzun sefer hazırlığında bulunmak için de geldi. Dünyaya sırf dünyayı anlamak için değil; onun şahsında kendini bilmek, bulmak, idrak etmek  için, yani fiilde faili / yapılanda yapanı, nakışta nakkaşı / işlenen  nakışta nakşı işleyeni, resimde ressamı / resmi yapanı, bestede bestekârı / besteleyeni; yani tüm bunlara baktığında, o aynalarda görünen, aynalara yansıyan Müsebbibü’l-Esbab / Sebeplerin Sebebi’nin yani Yüce Yaratıcı’nın da farkına varmak için dünyaya getirildi.