Bize kendinizden bahseder misiniz?

81 İstanbul doğumluyum. 1993 yılından bu yana sporun içindeyim. 20 seneyi aşkın süre voleybol oynadım. Eczacıbaşı takımıyla başladığım süreç, İBB, Şişli Spor, Galatasaray, Fenerbahçe ve Işık Spor ile devam etti. Milli formayı giyme şerefine de erişmek en büyük gurur kaynaklarımdan. Aktif sporculuğumun ardından yöneticilik rolüne Vakıfbank Spor Kulübü'nde genel menajer olarak geçtim. Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası ve Şampiyonlar Ligi'nde final tecrübeleri yaşadım. Kupa ile taçlanan başarılara imza attık. Tabii, spor ile birlikte okul hayatıma da önem verdim. İstanbul Bilgi Üniversitesi Televizyon Gazeteciliği bölümünden mezun oldum. Çalışma hayatına da stajyer olarak rahmetli Mehmet Ali Birand ve ekibiyle 32.Gün programında başladım ve CNNTürk spor servisinde devam ettim. Medya serüvenimde kilometre taşlarım ; Eurosport, Galatasaray Tv, TRTTürk ve TRTSpor oldu. 

Power Group çatısı altında; Power FM, Power Türk, Radyo Fenomen'de editör - haber spikeri olarak görev aldım.  Radyospor'da programlar yaptım. Yazılı basında da Akşam, Yeni Yüzyıl, Fanatik ve Hürriyet gazeteleriyle okuyucu ile buluştum.  Gelişim odaklı yolculuğum her daim sürdü. Kuşdili'nde Sunuculuk - Spikerlik, TÜRVAK'ta Televizyon Haberciliği eğitimi alırken, İstanbul Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler Sertifika Programına da katıldım. Kurumsal alanda da bir dönem Onİletişim'de Proje Yöneticisi olarak çalıştım. Şu anda 'Aile ve Sosyal Yaşam Danışmanlığı' eğitimi alıyorum.  Sunuculuk kariyerime; ulusal ve uluslararası kongreler, konferanslar, paneller, seminerler ve sportif organizasyonlarla devam ediyorum.  Türkiye'de maç anlatan ilk ve tek kadın spiker olarak; voleybol ile birlikte bisiklet, atletizm, yüzme, triatlon sporlarında da sporun sesi olarak anılmak bana gurur veriyor. Farklı kanallarda da maç anlatımlarım sürüyor.  Hayat ivmemde; azimli çaba, özgüven, kazanma hissi ile yığılmalı bir etki oluşturmaya devam ederken, bu yolda 1.200.000 baskı yaparak türünde Türkiye rekoru kıran 'Her Şey Seninle Başlar' kitabının yazarı Mümin Sekman'dan eğitmenlik eğitimi aldım. Lisanslı bir HŞSB eğitmeni olarak, hayallerini gerçekleştirme yöntemlerini anlatmaya devam ediyorum. Parolamız da 'İçte Gelişim İçte Başarı'...

Herkes internet kullanıcısı, daha geniş ve daha farklı bir medya alanı oluşmaya başladı siz uzun yıllardır sektörün içerisindesiniz televizyon boyutu ile radyo boyutu ile siz nasıl değerlendiriyorsunuz ? Bu anlamda sizce yeni medya geleneksel medyayı daha da azaltacak mı yada nasıl bir yola doğru gidecek nasıl evrilecek?

Fütürist Alvin Toffler, '21.yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştiremeyenler ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır.' demişti. Dünya değişim, dönüşüm içinde. Teknolojik gelişimin hızlanması, her nesli farklı etkiliyor. Öğrenip, adapte olmak ise bizlerin elinde.  Geleneksel medya ile yeni medya düzeni arasındaki en büyük fark buradan doğuyor. Z kuşağı bu süreç içinde doğduklarından adaptasyon gibi bir sıkıntıları yok. Zaten bu gelişimin içine doğdular. Yetişkinler için modern teknoloji bir araç, dijitalin içinde doğanlar içinde ortamın parçası halinde. Her şey internet üzerinden. YouTube vb. gibi bir mecralar da var artık. Bizler bakkala gidip günlük gazeteyi alıp, dokunup, hissedip ve bundan keyif alan tayfayız. Radyoyu radyodan, televizyonu televizyonu izleyen jenerasyonuz. Bir haberi öğrenmek için bir gün beklemenize gerek yok çünkü anında sosyal ortamlarda yer alıyor. Şimdi bilgi bombardımanı altındayız. Gelişmeye, değişmeye, dönüşmeye mecburuz. İnterneti kullanarak ulaşamayacağımız, okuyamayacağımız bilgi kalmadı. Yeter ki nereye bakmamız gerektiğini araştıralım, öğrenelim, didikleyelim. Kısacası ezberleri bozan ve her an bozmaya devam eden bir süreç içindeyiz. Yeni nesil bilgiyi atalarının aldığı yolla değil farklı şekilde alıyor. Geleneksel medya evrim geçiyor demek doğru olacak. Teknolojik gelişim sürerken kültürel ve psikolojik katkısını gözden kaçırmadan adapte olmak bu evrimi en iyi anlama şekli olduğu kanısındayım. 

Özellikle tabi spor yayıncılığında hem yorum yapanlar hem bu yayıncılığı yapanlar da iki ye ayrılan bir yol  var bir tarafta eski futbolcu, voleybolcu eski basketbolcu diye nitelendirebileceğimiz o sporun içinden gelenler var bide bu işlerle ilgilenmemiş ama şuan yorumunu yapanlar var siz baktığınız zaman spor yayıncılığında bu iki ayrım arasında olur yada olmaz anlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?  Sizce iyi maç anlatan spikerin özellikleri nelerdir?

Yayıncılık çok özel. Benim için anlamı çok büyük. Eurosport'ta 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'ndan bu yana bir çok kanalda anlatıcı ve yorumcu olarak yer aldım. İster sporun içinden gelsin, ister sporu hobi olarak yapmış olsun, ister sadece izleyici olarak başlasın gözden kaçırmaması gereken en önemli şey; içindeki hikayeler. Tabii yorum yaptığınız branşa dair bilgi, deneyim ve yaşanmışlıklar, işin mutfağından gelmeniz arada çok büyük fark yaratıyor. Bu kesin, hiç şüphe yok. Sahada geçirdiğiniz süreler, kazandığınız şampiyonluklar, kaybettiğiniz maçlar, antrenmanda çektiğiniz ızdıraplar, arkadaşlıklar, seyahatler, spor psikolojisi vs... Sahadakilerle empati kurabiliyorsunuz. Tüm bunlar anlattığınız branşa dair çok önemli bir fark yaratıyor. Sadece bilgi de yetmiyor. İyi ifade, doğru Türkçe, dinleyicilere doğru aktarım, sahanın enerjisini televizyon karşında oturan kitleye aktarabilmek, doğru ses tonu, mantıklı yorumlar. Hepsi iyi bir spiker ve yorumcunun olmazsa olmazları olmalı. Her spor yapan iyi bir yorumcu olacak diye de bir şey yok. Hiç spor deneyimi olmayan da kötü bir yorumcu olacak diye de bir şey yok. Kilit kelimeler; bildiğini geliştirme bilmediğini öğrenme çabası, okumak, araştırmak, sormak, gözlemlemek, dinlemek ve kendince en iyi yorumu bulmak. Kendimden örnek vermem gerekirse, 23 sene voleybol oynadım. Voleybol maçı anlatırken sadece; aldı, vurdu, sayı oldu gibi asla anlatmıyorum. Böyle anlatım yapanlar da bana dinlerken zevk vermiyor. Bu seyirciye ve size hiçbir şey katmıyor. Kurallardan başlayarak, takım kimliklerinden, bu zaman kadar yaşadıkları başarı ve başarısızlıklardan tutun da, sporcuların aile yaşantısı, hobileri, hayata bakış açıları gibi bilgiler ve milli maç anlatıyorsam o ülkenin gelişim süreci, spora bakış açısı vs gibi bilgiler benim için çok kıymetli. Ve biliyorum ki, gelen yorumlardan seyircinin de ilgisini de çekiyor. İzlemeyeceği bir maç bile olsa araya tatlı tatlı serpiştirdiğiniz farklı bilgiler seyirciyi de maçın içine alıyor. Yayıncılık başta da söylediğim gibi çok özel. İçini doldurabilme meziyetine erişmek ise çok çalışmayı gerektiriyor. 

Tabi özellikle  spor yayıncılığımız biraz daha sonuç odaklı pek çok branş göz ardı edilebiliyor bu konuyla ilgili neler söylersiniz?   

Spor, binlerce yıl öncesinden beri insan yaşamının bir parçası. İnsanlık tarihinde özel bir yeri var. Sağlıklı hayat için olmazsa olmazlardan. Kattığı olumlu değerlerle hayatımızı güzelleştiren bir araç. Birey hayatını ve yaşam tarzını etkileyen dünyadaki en büyük sektörlerden biri. Varlığını da her daim sürdürüyor. Türkiye'de spor ise maalesef 'kaleye giden top' olarak algılanıyor. Pazarlaması en çok yapılan, en çok para kazanılan, endüstrisi dünyada en çok gelişmiş olan branş futbol. Bunu yadsıyamayız. Futbolun toplumsallaşmamızdaki etkisi çocukluktan itibaren başlıyor. Mahallede, sokakta oynanan top dendiğinde ilk aklımıza gelen basketbol ya da voleybol olmuyor. Futbol oynayarak kimlik kazananlar da az değil. Hele ki, taraftarlık olgusu, bir gruba üye olmanın hazzı, her şartta yanında birini bulma arzusu gibi değerler futbolu daha da çekici kılıyor. Futbolu herkes biliyor. Herkes bildiğinin peşinden gidiyor. Biz genel anlamda sporu gerçek manada bilen, araştıran, yapan bir toplum olabilirsek ancak takım ruhunu oluşturabiliriz ve branş ayırt etmeden her branşın farkı açılımlarından kendimize bir ilgi alanı yaratabiliriz. Biz ilgi duyarsak, çocuğumuz da ilgi duyar. Nesiller boyu aktarım yapabilmemiz için ilgi odağını yaratmamız gerekiyor. Basketboldaki bire bir mücadeleden, voleyboldaki takım dayanışmasına, bisikletteki dayanıklılığa, atletizmdeki bireysel yeteneklerden, korfballdaki kadın-erkek eşitliğine gibi... Bizler yeni bir şeyler öğrenmek, farklı branşları anlamak, izlemek ve takip etmeye dair üşengeciz. Sorsan herkes futbol biliyor. Herkes futbol konuşuyor. Mesela, o yüzden voleybol takımı Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olduğunda çoğu insan bunun kıymetini anlayamıyor çünkü bilmiyor. Medyada yeterince yer almıyor, izlenmiyor, takip edilmiyor, göz ardı ediliyor. İşin spor pazarlaması boyutunda eksiklikler de bunun bir parçası. Sporu bilmek, sporu yönetmek, sporun ruhuna gerçek anlamda dokunabilmek, spor yazmak, spor okumak, spor izlemek, spor takip etmek, spor yapmak, spordan hikaye çıkarmak, sporu anlamak, spor konuşmak....Ne kadar çok kıstas var değil mi? Futbol demedim farkındaysanız. SPOR! Futbolu seviyoruz. Genel anlamda sporu pek sevmiyoruz. Tüm farklar buradan doğuyor bence. Sistem de buna göre şekilleniyor. Değiştirmek için de çaba göstermezsek de, ki pek bir çabamız yok, aynı şeyleri seneler boyu konuşmaya devam edip duruyoruz.  

Gelecekle ilgili planlar ve son cümleleriniz neler olabilir?

Sporcu olarak yola baş koydum. Eğitim aldım, medya camiası içine girdim. Muhabirlikten, program yapımcılığına, spikerlikten, sunuculuktan, eğitim sektörüne kadar pek çok alanda kendimi geliştirmeye çalıştım ve gelişim süreci de hayat boyu devam edecek. Televizyon, radyo, gazete bir çok önemli kurumda çalışma fırsatı yakaladım. İlklere imza attım ve gururluyum. Ama yapılacak ve yapmak istediğim daha çok proje var. Şimdilerde serbest çalışıyorum ve özellikle organizasyon sunuculuğuna dair belli bir yol kat ettim. Bu düzenin devam etmesini arzu ediyorum. İşimi çok seviyorum. Aşkla, tutkuyla bağlıyım. İşim benim hayat akışımın en değerli parçalarından. Çalışırken kendimi kaybediyorum, yorgunluğumu hissetmiyorum. Karakterim, isteklerim, yapabileceklerim, vasıflarım ve hayallerimle bütünleşen bir yol çizmiş olmak, bu yolda devam edebilmek beni çok mutlu ediyor. Bu sıralar özellikle program yapmayı özledim. İçeriği dopdolu, insanları bilgilendirici yayın yapmak en yakın hedeflerimden. Yakın zamanda YouTube kanalı açmayı planlıyorum. Sunuculuk kariyerimde yurt dışına açılım çalışmalarım da devam edecek. Uzun vadeli hedeflerim arasında eğitim sektöründe başarılı işlere imza atmaya devam etmek ve kitap yazmak var. Rahmetli babamın kütüphanesiyle başlayan kitap aşkım, bilgiye doymayan ruhum ve zihnim, araştırma, okuma, gelişme serüvenimden ileride ne çıkarabileceğimi bende merakla bekliyorum. Bilgi, deneyim ve kelimelerle dans zamanı da gelecek diye düşünüyorum. 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın.' sözü çok anlamlı.   Son alarak; her daim olmak istediğim yerlerde olabilmenin güveniyle yola devam ediyorum. Hayat için gereken şeylerden biri her zaman yeni bir akıl. Rüzgara karşı yelkenleri kullanmayı öğrenmek zaman, sabır ve azimli çaba ile birlikte çok çalışmayı gerektiriyor. O yüzden çalışmaya devam.  Aileme ayrıca sonsuz teşekkür ediyorum. Babam, annem, ablam ve kardeşim. Bu yolculukta bana her daim güvendikleri, her zaman yanımda oldukları, bana insan olmanın değerini her daim aşıladıkları için. Minnettarım.  Sizlere de röportaj için çok teşekkür ediyorum. Bu yoğun süreçte sabırla beklediğiniz için. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sevgi ve saygılarımla....

RÖPORTAJ: CENGİZHAN KAYA