Suriye sınırımızın güvenliği için 9 Ekim’de başlatılan Barış Pınarı Harekatı’na; ABD ile varılan mutabakat üzerine teröristlerin çekilmesi için malumları beş gün ara verilmişti. 

Ankara’da dört saat kadar süren müzakerelerden sonra varılan mutabakat ana hatları ile şöyle idi: 

Teröristlerin çekilmesi için harekata 120 saat ara verilecek. 

Teröristlerin silahları alınacak, mevzileri tahrip edilecek. 

ABD, Türkiye için alınacağını açıkladığı yaptırımları durduracak. 

Türkiye, Barış Pınarı Harekâtını teröristlerin çekilmesi tamamlanınca durduracak ve oluşturulan güvenli bölgeyi TSK kontrol edecek. 

Bu mutabakattan sonra Barış Pınarı Harekâtı durduruldu ve PKK ve uzantısı teröristlerin, Tel Abyad – Resulayn kasabaları güneyinde bölgeyi terk etmeleri TSK tarafından izlendi. 

Ancak belirlenen güvenli bölgede bazı bölümlerde Rusya ve Rusya’nın koruması altında rejim güçlerinin varlığı nedeni ile konunun Rusya ile de görüşülmesini gerektiriyordu. O görüşme de Cumhurbaşkanımız ve Putin arasında, Soçi’de üç gün önce 22 Ekim’de gerçekleşti. 

6 saat süren zirve sonunda Türkiye ile Rusya; Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün temini ile Suriye’de yaşanan problemlere kalıcı çözüm bulunması ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması çalışmalarının yapılması ve desteklenmesi konularında kararlılıklarını belirterek, şu hususlarda mutabık olduklarını açıkladılar. 

23 Ekim saat 12:00’den itibaren 150 saat (6 gün) içinde belirlenen güvenli bölgedeki teröristlerle (Tel Rifat ve Münbiç’tekiler dahil) silahları güvenli bölgenin dışına çıkarılacak. 

Tahkimat ve mevziler imha edilecek. 

Terörist sızmalara karşı gerekli önlemler alınacak. 

Ve bu faaliyetlerin gözetim ve koordinasyonu için ortak bir mekanizma kurulacak. 

Barış Pınarı Harekatının daha 8’inci gününde ABD ile, 13ncü gününde de Rusya ile Türkiye’nin beklentileri istikametinde yapılan anlaşmalar, tabii ki her şeyden önce Türkiye’yi ön plana çıkarmış ve yıllardır böyle bir başarıya adeta hasret Türk Milletini onurlandırmış ve gururlandırmıştır. 

Ve bu yüksek başarı; Türk siyaset ve istihbaratının becerisi yanında Kahraman Ordumuzun yüksek eğitimi, disiplini, moral ve tecrübesinin, onur ve gurur veren sonucudur. Ayrıca birlik ve beraberlik içinde kenetlenmiş necip milletimizle muhalif muvafık siyasi partilerimizin ve medyamızın muhteşem desteği de başarının adeta lokomotifi olmuştur. 

Barış Pınarı Harekâtı’na; içlerinde AB, Arap Birliği ve NATO ülkelerinin de olduğu 40 ülke (bunların bir kısmı illegal olarak Suriye’de terörün içinde ve yanındadır) karşı çıkmışlarsa da ABD ve Rusya’nın açıkça bir tavır almamaları, BM Güvenlik Konseyi’nin Türkiye karşıtı adımlarına mani olmuştur. 

Harekata sadece Azerbaycan, Pakistan ve Katar’ın destek vermeleri yanında özellikle KKTC Cumhurbaşkanının 4 günlük bir suskunluktan sonra anlamsız beyanatı ve garip yorumu Türk Milletini derinden yaralamıştır. 

Akıncı’nın bu tutumu Türkiye’de ve KKTC’de büyük tepkilere neden olmuş, Cumhurbaşkanımız, Akıncı’nın sözlerini “hadsizlik” olarak nitelemiş, Cumhur Başkanı Yardımcımız da Akıncı’yı esefle kınamıştır.  

Tabii Kıbrıs’ta da Akıncı alabildiğine kınanmaktadır. 

Başbakan Tatar, Akıncı’yı kınamış ve Akıncı, KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde de istifaya davet edilmiştir. 

Kıbrıs Türkleri de adeta ayağa kalkmış, bu aymazlığa, bu garabete isyan halindedir. 

Geçen hafta da Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği’nin Akıncı’yı kınayan ve istifaya davet eden, TMT’nin bir üyesi olarak benim de tamamına katıldığım bildirisini bu sütunlarda bilgilerinize sunmuştum. 

Halen Kıbrıs’ta Akıncı sorunu gündemdedir ve acil çözüm beklenmektedir. 

Bugün ben de bir kez daha Akıncı’yı yüksek perdeden kınıyorum. Ayrıca böylesine vahim hata yapan bir kişinin yeni yanlışlarını ve sebep olacağı olumsuzlukların önlenmesi için; sadece Mustafa Akıncı’nın, uluslararası alanda KKTC’yi temsil’inin, acilen çıkarılacak bir kanunla önlenmesini ve 2020 bütçesinde de gerekli kısıntılar yapılmasının acil olduğunu düşünüyor ve ilgilileri göreve davet ediyorum.