Balyoz'u tartışırken...

Abone Ol

3 yıl, 8 ay 19 gün sürdü ve 36 sanığın beraati, 237 sanığa verilen cezaların onanması ile noktalandı. 63 sanık için de, "etkin pişmanlık" gerekçesiyle, ceza verilmesine yer olmadığına karar verildi.
Hukukçuların birbirleriyle çelişen değerlendirmelerinde de anlaşılıyor ki, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin Balyoz davasına ilişkin kararları uzun yıllar gündemimizden düşmeyecektir.  Çünkü karar, her yönüyle bir "ilk" olması açısından, tarihin, "tartışmaktan çekinmeyin, ama kurumların itibarına özen gösterin" notunu düştüğü çok önemli bir karardır.
237 üst düzey komutan 2025'e kadar cezaevinde kalacak, rütbeleri sökülecek, aldıkları tüm devlet üstün hizmet madalyaları ve nişanları, kılıçları, kimlik kartları geri alınacak, orduevlerine ve askeri tesislere girişler haklarını kaybedecekler ve emekli generaller er statüsüne inmiş olacaklar.
Ergenekon'dan KCK'ya, Balyoz'a uzanan ve 28 Şubat  gibi 1980 sonrasındaki darbe girişimlerini de kapsayan iddialar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, "darbeye açık biçimde teşebbüs edilmiştir, sokağa çıkma aşamasına kadar gelinmiştir" değerlendirmesiyle  karara bağlandı. Yargıtay, dava ile görüşünü genel hukuk çerçevesinde ortaya koyan ve  sanıkların ayrıntılara ilişkin itirazlarını dikkate almayan bu kararıyla, hem diğer davalara emsal oluşturmuş hem de tartışmaların kapısını açık bırakmış oldu..

DELİLLER VE USUL KONUSUNDAKİ İDDİALAR
Balyoz Davası gibi hukuk tarihimiz açısından bir "ilik" olan tarihi bir dava konusunda, duygusal bir değerlendirme yerine, hukuk terazisinin kullanıldığı bir yorum daha doğru olacaktı. Hukukçu olmadığımızdan, açık istihbarata başvurduk, yani Yargıtay kararının açıklandığı günden bu yana gazete ve televizyonlarda yapılan değerlendirmeleri not ettik. Bu yazımızda, Balyoz kararları sonrasında yapılan değerlendirmelere, tartışmalara ilişkin aldığımız notların özetini sizlerle paylaşıyoruz..

CUMHURİYET TARHİNDE
DARBE GİRİŞİMİNE VERİLEN İLK CEZA

Balyoz davası, 2003 yılında yapılan bir seminerde, 20 bin kişinin rol oynayacağı bir darbe planının yapıldığı, ancak bazı nedenlerle ittifakın dağılmasıyla darbenin gerçekleştirilemediği addiasıyla açılmıştı.
Balyoz'da yargılananlar 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980'de olduğu gibi devlet yönetimine el koyan bir darbe gerçekleştirmemişlerdi; suçları darbeye teşebbüsle sınırlıydı. 12 Mart 1971 muhtırası nedeniyle yargılanan ve 9 Mart 1971'de darbe girişimi yapmakla suçlanan Cemal Madanoğlu ve arkadaşlarının yargılandıkları dava beraatle sonuçlanmıştı. Cumhuriyet tarihinde bir darbe girişimine ilk defa ceza veriliyordu. Bu yönüyle Balyoz Davası ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı hukuk tarihimiz açısından bir "ilk"ti.  
Balyoz davasında, baştan beri, deliller ve usul konusunda tartışmalar, itirazlar vardı. Yargıtay, karar aşamasında bunları da değerlendirdi. Kuvvet komutanlarının Yüce Divan'da yargılanmaları gerektiği konusundaki iddialara, "Görev suçuyla ilgisi yok" yanıtı verildi. Savunmaların kısıtlandığı yönündeki iddialara, "Duruşma kayıtları incelendi, sanıkların rahatça konuştukları görüldü" dendi. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'ın mahkemeye neden çağrılmadıkları sorusu da, "Dinlenseler bile sonuç değişmeyecekti" şeklinde yanıtlandı. Gizli tanıkların kimliği hep kuşku yarattı..
Dava sürecinde dijital delillerde oynama yapıldığı konusundaki iddialar çok konuşuldu. Balyoz davasında kanıt olarak yalnızca dijital belgeler vardı ve bu belgelerin hiçbirisi sanıkların bilgisayarında bulunmamıştı. Belgelerin kimler tarafından, kimin bilgisayarında üretildiği konusu araştırılmamış, bu konudaki talepler dedikkate alınmamıştı. Yargıtay bu iddialara karşı, "Delillere ele geçirildikten sonra dokunulmadı" demekle yetinmiş, Hizbullah ve PKK davalarını örnek göstermişti. Özel mahkemelerin kapatılması sonrasında, yalnızca darbeye teşebbüs davasına bakan mahkemelerin eski yetkilere sahip olmaları konusundaki itirazlar ise, " 'Olağan mahkeme yeri ve doğal hakim' ilkesine ters düşen bir durum yok" şeklinde yanıtlanmıştı.

 "DEMOKRASİ YEGANE POLİTİK MODELDİR"
Yargıtay'ın esasa ilişkin değerlendirmesinde, eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, eski Hava Kuvvatlari Komutanı İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in, TSK hiyerarşisinden bağımsız, alta doğru genişleyen bir yapılanma listesi oluşturdukları ve camilerin bombalanması, jet uçağımızın düşürülmesi gibi, hükümeti sıkı yönetim ilan etmeye zorlayacak planlar yaptıkları savunuluyordu.
Yargıtay, yine aynı değerlendirmesinde, bilirkişi raporlarını dikkate alarak, 2003 tarihinde yapılan bir seminerde, 5 bin subay ve astsubayın, 13 bin sivilin görevlendirildiği bir darbe planının  bir senaryo olamayacağına, bunun 'sokağa çıkma aşamasına getirilmiş bir darbe girişimi' olduğuna karar vermişti. Kararda, "Yapılanmaya giden oluşum, planlama, bu planlamayı hayata geçirecek organizasyon, bu organizasyona uygun işbölümü, bu işbölümü çerçevesinde görevlendirme ve görevlendirmenin gereklerine uygun çalışmalar yapmıştır. (...) Demokrasi yegane politik modeldir. Partilerin bu modelde nasıl denetlencekleri bellidir" deniyordu.
Yargıtay kararında, darbe girişimi planlayanların tek bir iradeye dönüştükleri, bu ittifakın sokağa çıkma aşamasına kadar geldiği, hükümetin bu devasa güç karşısında direnemeyeceğini belirtilerek, darbe suçunun oluşması için gereken bütün cebir unsurlarının oluştuğu vurgulanıyordu.

KARAR AÇIKLANDI, AMA...

Kararın açıklanması ile tartışmalar başladı.. Sanıklar ve sanık avukatları tarafından ortaya atılan bazı iddiaların yanıtları aranıyordu..
Kararda, yalnızca seminerlere katılıp da ittifaka katılmadıkları ya da ittifak içinde oldukları halde uygulama çalışmalarına katıldıkları saptanamayanların cezalandırılamayacakları belirtiliyordu. Fakat, hangi sanığın nasıl bir uygulama hareketine katıldıkları net değildi. Aynı ittifak içinde olan ve aynı sırada oturdukları belirtilen ast rütbelilerden bazıları ceza alırken, diğerlerinin beraat etmelerinin gerekçesi anlaşılamamıştı. Hangi sanığın hangi icraata katıldıkları net değildi. Balyoz davasında yargılanan 3 kadın sanıkla ilgili suçlamalar birbirinin aynı olmasına rağmen, farklı cezalara çarptırılmaları konusunda da bir açıklama yoktu, kararda..
Delil sayılan 2003 tarihli bir CD'deki yazıların, nasıl olup da 2006'da yaratıldığı kesin olarak belli olan bir karakterle yazılabildiği, o tarihte mevcut olmayan bir sokak adının, olmayan bir AVM adının planda nasıl yer alabildiğine açıklık getirilmemişti.
 Bilgisayar teknolojisini biraz bilen herkesin kolayca yapabileceği ve sahteliği bilirkişi raporlarıyla saptanmış dijital verilerin nasıl delil sayıldığı, insanların içlerindeki kuşkuları kökünden silecek şekilde açıklanmamış, "Ele geçirildikten sonra değiştirilmedi" demekle yetinilmişti.
Davanın "ilk"liği dikkate alındığında, yargılama süreci kadar, karar ve karar sonrasındaki  değerlendirme sürecinin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyet tarihininin 1980 sonrasındaki diliminde, 'darbe girişimi' konulu bir dava, ilk defa karara bağlanmış oldu. Özetle, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2003'te yapılan bir seminerde kaydedildiği iddia edilen CD'deki, 20 bin kişinin katılacağı bir darbe planını senaryo olarak değil, sokağa çıkma aşamasına getirilmiş, icra hareketi olmayan bir darbe girişimi olarak değerlendirdi ve hukuk tarihimizde "ilk" sayılan kararını bu görüş çerçevesinde verdi.
Yargıtay, devam etmekte olan Ergenekon, 28 Şubat ve benzeri davalara emsal olacak nitelikte bir karar açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi'nin, AİHM'nin bu konuda ne diyecekleri elbette önemlidir, ama Yargıtay'ın hukuk tarihimizde bir ilki oluşturan karaları konuşulacak ve tartışılacaktır. Sanıkların ve sanık avukatlarının deliller ve dinlenmesini istedikleri tanıklarla ilgili sorularına, doğal olarak yanıt aranacaktır.
Balyoz sanıkları temsilcileri tarafından yayınlanan bildirideki "Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan devletimiz maalesef kendi ordusuna yapılan ihlalleri, haksızlıkları ve hukuksuzlukları önleyememiştir. Devletimizin bu düzmece davada TSK'ya karşı emperyalist ve Cumhuriyet düşmanlarının kurdukları hain komployu görememiş olması kabul edilemez bir zafiyettir" şeklindeki ifadeler, yalnızca sanık yakınlarının içlerinde çöreklelenen kuşkular olarak görülmemelidir. Bu kuşkular giderilmelidir.
Sanık avukatları Anayasa Mahkemesi'ni atlayarak doğrudan AİHM'e gitme kararındalar. Balyoz, uluslararası bir davaya dönüşüyor. AİHM tarafından bir ihlal kararı verilmesi durumunda sanıkların yeniden yargılanması gündeme gelebilir.

TARTIŞMA "EVET", AMA
KURUMLAR YIPRATILMAMALI

Davayla ilgilenen pekçok kimse, davaya temel teşkil eden ve sanık avukatlarının ısrarla dile getirdikleri dijital deliller konusunda kuşkuların giderilmesini beklemektedir. 237 üst rütbeli askerimizin darbe girişimi suçlamasıyla cezalandırıldığı bir davada, deliller  ve tanıkların dinlenmesi konusunda, kafalarda soru işareti yaratabilecek hiçbir kuşkunun oluşmasına izin verilmemesi gerekirdi.
Başbakan Erdoğan, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, "Süreç henüz tamamlanmadı" demiştir. Çeşitli vesilerle Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un  yargılanmasını içine sindiremediğini ifade eden Başbakan'ın bu konuşması, bazı çevrelerde "umumi af sinyali" olarak değerlendirildi.
Karar sonrası süreçte,  dava sürecini ve kararları tartışırken çok dikkatli olunmalı ve  kurumların yıpratılmamasına özen gösterilmelidir. Kaymakam Kemal'i hatırlatan değerlendirmeler ise, iki tarafı keskin kılıç gibidir.