24 Nisan yaklaşırken, başlayan Türk dış politikasındaki heyecanı bu sene biraz daha farklı olarak, Azerbaycan çeşnisi ile yaşadık. Öncelikle ABD'de yeni bir başkan seçilmeseydi veya Obama Türkiye'yi ziyaret etmeseydi de yine de 24 Nisan'a birkaç hafta kala gittikçe artan bir şekilde konunun Türkiye gündemine geleceği kesindi. Muhtemelen yine günü kurtaracak politikalar, bir sürü tartışmalar ve ayaküstü demeçlerden sonra sorun rafa kalkacaktı. Mesela geçen sene, soykırımı tanıma konusundaki tasarı Kongre'de önemli aşamaları geçtikten sonra büyükelçimizi çağırmamız üzerine, durumun ciddiyetini gören, Türkiye'nin kararlılığını anlayan başkanın yetkisini kullanması ile tasarı gündemden çıkarılmıştı. Türkiye'nin en büyük problemi, günü kurtaracak tedbirlerle asırlık problemlere çözüm bulacağını zannetme hatasıdır. Diplomatik manevraların, kamuoyuna yönelik demarşların, özellikle son olayda yaşadığımız üzere Obama'yı rahatlatacak (sözünde durduğunu, ancak Ermenilerin menfaatine olan gelişmeyi dikkate aldığına gerekçe oluşturacak) bir çıkışın uzun vadedeki yerini ve sonuçlarını iyi hesap etmek gerekir. Bugün Türkiye'nin dış politikada ve ekonomide birçok sorunları bulunmaktadır. Ancak ABD'nin içinde bulunduğu durum mesela beş veya on yıl öncesine göre çok daha kötüdür. Obama'nın Avrasya'nın merkezindeki müttefikine her zamankinden daha şiddetle ihtiyacı vardır. Türkiye ziyaretindeki görüşmelerde ve açıklamalarda bunlar açıkça görülür. ABD'de her başkan gibi, Beyaz Saray'a oturduktan sonra Ermeni ve Rum lobisi uğruna Türkiye'yi feda edemeyeceğini Obama da anlamıştır. Seçimden önce verdiği sözlerden onurlu bir şekilde sıyrılma çaresini Türkiye ziyaretinde kurguladığının resmi olmayan birçok izleri bulunmaktadır. Ancak benim endişem, 23 Nisan akşamki mutabakatla ilgili açıklamalar konusunda birçok şey belirsiz olduğu halde, Türkiye açısından Ermeni meselesinin her zamanki gibi günlük ihtiyaçlara cevap verecek, belki de önemli ölçüde karşı tarafın uzun vadeli, sistemli ve kararlı politikalarına hizmet edecek şekilde gündeme gelmesidir. Türkiye'nin Ermenistan'la gizli görüşmelerinin Azerbaycan'da yarattığı rahatsızlığı anlamak için birçok sebep bulunmaktadır. Öte yandan, "Yukarı Karabağ ve işgal altındaki diğer Azerbaycan toprakları, sadece Azerbaycan'ın sorunu olup, Türkiye'yi ilgilendirmez" görüşü, Türk dış politikası açısından intihar demektir. Bilfarz, bugün Bakü yönetimi işgal altındaki topraklardan vazgeçse bile, Türkiye buna şiddetle karşı çıkıp, işgalin hukukilik kazanmaması için başka yollar aramalıdır. Kafkasya'da iki asra yaklaşan anti-Türkizm stratejileri sadece Rusya'nın değil fakat Rusya ile birlikte İngiltere, ABD ve İran ile birlikte Batılıların ortak, değişmez politikası olup bunun en büyük hedefi ve mağduru Türkiye'dir. Bugünkü Ermenistan ve Gürcistan haritaları bu politikaların sonucudur. Konuyu daha iyi anlamak için Azerbaycan'da Türkiye'yi hedef alan mesajlardan sonra Rus ve Ermeni basınında sevinç çığlıkları arasındaki açıklama ve yorumlara bakmak yeterli. Bununla beraber, Türkiye'nin bazı tartışılan çıkışları karşısında Ankara'yı sanki Ermenistan'ın hamisi olarak görüp Moskova'ya koşan Bakü yönetiminin çok iyi bilmesi gereken bir gerçek var: İşgal altındaki Azerbaycan toprakları aslında Ermenistan'dan çok Rusya'nın işgali altındadır. Rus baskısı ve desteği olmasaydı bu işgalin gerçekleşmesi ve bugüne kadar sürmesi imkansızdı. Buna karşı Sayın Aliyev'in Türkiye'ye hangi Rus kartını gösterdiğini çok iyi analiz etmesi gerek. Gerçi güvenilmez bir Batı ile işbirliğinin sonuç vermediğini gören Azeri yöneticilerin ülkenin bütünlüğü için mesela Kazakistan gibi Rusya'ya dönüşü düşünülebilir. Kazakistan'ın Kuzey Kazakistan'daki Rus iddialarını, Moskova'ya sonuna kadar sadakat politikaları ve başkentini Kuzey Kazakistan'a taşıması ile gündemden düşürdüğü bir gerçek. Ancak Azerbaycan'ın durumu çok farklı olup, Moskova'ya teslimiyet politikası, yahut mesela Rusya'nın önderliğindeki Kollektif Güvenlik Örgütü Anlaşması'na girmesi bugünü aratacak hale getirebilir. Bazı odakların Azerbaycan kamuoyunu kışkırttığı da bir gerçek. Tıpkı Türkiye'de Türk dünyası ile işbirliğine karşı olan bir kesim olduğu gibi, Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinde de her konuda Moskova istikametinden şaşmak istemeyen önemli ve güçlü lobiler var. Belirtmek gerekir ki Rusya ile işbirliğinde her ülkenin kendisine göre çıkarı bulunabilir, ancak bunu Türkiye ile ipleri koparmak şeklinde uygulamayı tartışıyoruz. Aliyev'in çıkışlarında, Moskova taraftarlarına yönelik idare-i maslahat kabilinden beyanlar da sözkonusudur. "Türkiye'nin istediğini yapmakta özgür olduğu" sözleri, özenle seçilmiş bir ifadedir. Bana göre bunun diplomatik anlamı, "Azerbaycan da istediğini yapmakta özgürdür". Doğalgaza zam yapmak, Türkiye'ye yönelik yatırımları engellemek, işbirliği alanlarını daraltmak gibi. Eğer bu açıklamalar bir blöf değilse Türkiye bundan çok zarar görecektir. Ancak Azerbaycan'ın zararının daha fazla olacağı da kesindir. Türkiye-Ermenistan görüşmelerindeki Azerbaycan aleyhine olan kararları hiçbir zaman kabul edemeyiz. Ancak gizli tutulan görüşme zabıtlarının bir nüshasını Ermenistan'dan alarak Moskova'da Sayın Aliyev'e veren, böylece Ankara'nın ne kadar güvenilmez olduğunu ispatlayan Rus yöneticilerin güvenilir ve dost olduğu anlamını çıkarmak için çok saf olmak gerekmez mi? Ermenistan ile sınırları açık olan, bu ülkenin dünya ile bağlantısını sağlayan Gürcistan ve İran ile Azerbaycan'ın ilişkileri devam etmektedir. BTC'nin kilit ülkesi Gürcistan'ın Ermenistan ile olan ilişkileri Azerbaycan açısından problem teşkil etmediği halde Türkiye'nin girişimlerine karşı verdiği tepki, günü kurtarma, kamuoyunu sakinleştirme ağırlıklıdır. Ancak bundan Türkiye'nin ilişkilerinin etkilenmeyeceğini düşünmek de fazla iyimserlik olur. Açılan sınırlar sonucu, kurulan ilişkiler sayesinde Yukarı Karabağ sorununun daha kolay çözüleceğini düşünmek ise çok çok fazla iyimserliktir. Ancak normalleşme sürecinde mesela işgal altındaki topraklardan çekilmekle paralel, aşamalı olarak sınır kapısının açılması bölgeye barış getirir. Ancak Ermenistan devlet başkanı Karabağ konusunun son mutabakatta görüşülmediğini söylüyor ve böylece bütün yolları kapatıyor.