Dershanelerin kapatılma süreciyle baş gösteren, 17-25 Aralık darbe girişimiyle ortaya serilen ve 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişimiyle nihai hedefini ortaya koyan FETÖ’nün ihaneti toplumun neredeyse bütün kesimlerince kabullenilmekle birlikte, hainlerin devlet içine AK Parti marifetiyle yerleştirildiği yalanı da maalesef ciddi alıcı buluyor.
Konuya girmeden evvel yaşadığımız bir hadiseyi nakledelim;
Bir süre önce hastanede sıra beklerken yanımıza gelen bir genç sohbet sırasında, ‘gün, ay ve yılını da ifade ederek’, yaklaşık on sene önce yazdığımız bir makaleyi hatırlatıp, “O yazınızda vermediğiniz bir isim vardı, mahsur kalmadıysa şimdi söyleyebilir misiniz?” diye sordu. Hafızasına hayran kaldığımız genç okurumuz, makalenin yayınlandığı tarihlerde 12-13 yaşlarındaydı. Askerden dönmüş, evlenmiş ve ‘önemli gördüğü’ gazeteyi dolabında halen saklıyordu.
Demek hiçbir yazı karşılıksız kalmıyor, hiçbir söz uçup gitmiyordu!
**
3 Eylül 2000 tarihli Sabah Gazetesini de biz önemli bulup arşivimize almışız. Vakti şimdi gelmiş olmalı ki, tevafuken elimize geldi. Bakın o tarihte Güngör Mengi  “İçiniz rahat olsun” başlıklı makalesinde neler yazmış:
“Danıştay Başkanı, irtica tehdidinin boyutları konusunda DGM Savcısı’ndan daha karamsar bir tablo çizdi. Çünkü Savcı Nuh Mete Yüksel, Fethullah Hoca’nın örgütlediği güçlerle devlete sızarak şeriatçı bir diktatörlük kurmaya çalıştığını anlatan bir resim çizmekle yetindi. Oysa Danıştay Başkanı Erol Çırakman, devlete sızan irticai unsurların kolay temizlenemeyeceğini, en güç temizlenecek yerinde yargı olduğunu söylüyor.”
Çok değil 18 sene önce, henüz AK Parti kurulmadan, devlete sızan Fetullahçıların kolayca temizlenemeyeceğini o günkü Danıştay Başkanı da söylemiş!
Yani, henüz AK Parti teşekkül etmeden devleti ele geçiren FETÖ’nün en güçlü yapılandığı yer de yargı makamlarıymış. Bunu biz değil, o yılların DGM Savcısı ve Danıştay Başkanı söylemiş, Güngör Mengi’de yazmış.
**
Mengi’den alıntıya devam edelim;
“Çırakman’ın birçok teşhisine katılmakla beraber çaresizlik çağrışımı yapan son kanaatine katılmak mümkün değildir. Bütün demokrasiler, anayasa düzenini ve huzuru korumak için, bu değerlere düşman ideolojilerin devlete sızmış uzantılarını temizlemenin bir yolunu buluyorlar. Türkiye de bulacaktır.”
2000 yılında Mengi, anayasal düzeni ve huzuru korumak için devlete sızmış uzantıları temizlemek üzere devletin ‘bir yol bulacağını’ ifade etmiş.
**
Mengi devam ediyor:
“Çırakman şu noktada çok haklı; En parlak öğrencileri Mülkiye'ye, Hukuk'a gönderdiler. Hâkim, savcı, kaymakam, polis oldular. RP’li birinin Adalet Bakanı olduğu yere nasıl sızmasınlar?”
Zurnada akordun bozulduğu yer işte tam da burası!
Fetullah Gülen ile Necmettin Erbakan’ın birbirlerine karşı hiçbir ilgi ve sevgisi olmadığını dünya âlem biliyordu. Hatta Gülen, 28 Şubat döneminde gazete ve televizyonlara beyanatlar verip, Başbakan Erbakan’ı ‘hakaretane sözlerle’ istifaya çağırmıştı. Erbakan’ın Başbakan olduğu, RP’li birinin Adalet Bakanı olduğu dönemde hükümetin -bilerek ve isteyerek- FETÖ’cüleri yanına aldığına kim inanır?
Bizce o gün sorun da buydu. FETÖ, kadrolaşma konusunda Erbakan’dan istediği tavizleri alamayınca, devlet içindeki unsurlarını hükümete karşı harekete geçirmişti! Adeta savaş açmıştı.
**
Mengi’nin aynı yazısına göz atmaya devam edelim;
“Bu tecrübe, kamu görevlisi seçiminde hiç değilse bundan sonraki dönemin hassasiyetlerini belirleyen bir ibret olmalı. Devletin yansızlık değerini yasalar korur. Dindarlık suç değil erdemdir. Suç olan, inancın kamu görevine yansıtılmasıdır. Cumhurbaşkanı’ndan geri dönen KHK, bu suçu işleyen memurları hedef alıyor. Siyasi iktidar bu tedbirleri ya yasa olarak meclisten geçirecek veya anayasal düzeni koruma gücüne sahip bulunmadığını anlayarak çekilmek zorunda kalacaktır. Böyle tehlike umarız doğmayacak.
Devletin irticadan temizlenmesi noktasında bir görüş birliği artık oluşmuş durumda. KHK, yasa olarak çıktıktan sonra suçluluğu kanıtlanmış memurlar işten atılacak, yeterli delil bulunmasa da mimlenmiş kaymakamlar ve polis şefleri pasif görevlere alınacaktır.  Önemli olan devletin duyarlılığını göstermesidir. Bu kararlılığın, öteki memurlar üzerinde de terbiye edici etkisi olacaktır.”
Peki bugün FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle görevden alınan ve yargılananlara kim sahip çıkıyor?
**
2000 yılında Refah Partisini  “FETÖ’cüleri devlete sızdırmakla” itham eden zihniyet, 15 Temmuz ihanet gecesinden sonra da “FETÖ’cüleri devlete AK Parti’nin yerleştirdiği yaygarasını” çıkararak, tarihin derinliklerinde aydınlanmaya yüz tutan gerçekleri örtbas etmeye çalışmaktadır!