Bahardan mıdır? 

Neden?

Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

Sanki hiç uyumamışım.

Tüm eklemlerim, teröristler tarafından rehin alınmış, şantaj altındaymış gibime geliyor.

İskelet sistemim dur biraz dinleneceğim diye error!!! Veriyor.

Boşaltım sistemim zaten en önce iflas bayrağını çekecek izlenimi veren pervasız organ gurubum.

Sürekli nazı ile oynuyorum.

Kah! Bunu yemem 

Kah! Bu bana dokunur ikazları ile beni benden alıyor. Yorucu bir hal aldılar.

Yaşam konforu denilen olgu var ise boşalım sistemim nedeni ile bu konfor eksilere kadar gidebiliyor.

Bir yer oturduğunuzda hiç kalkamayacakmış gibi hissediyor musunuz?

Evet, işte ben bu aralar hep bu hissi kalbel vukuyu yaşıyorum.

Sürekli vücudumun olumsuz ve gereksiz ikazları ile uğraşıyorum.

Keşke hiç yataktan çıkmasam diyorum. 

Olmuyor.

Yorgunum ama tam olarak neden yorulduğumu bilemiyorum.

Moralim bozuk ama neye bozuk olduğunu bilemiyorum.

Gerginim, asabiyim ama neden, inanın ben de bilmiyorum.

Baharda ben bir başkalaşım mı geçiriyorum, çözemedim.

Hatta olmayan saçlarım bile yeniden dökülürüm bak ha! Diye ortalık yerde pervasızca tehditler savuruyor.

Utanmaza bak hele. Sen nereden çıktın diyesim geliyor.

Sonra takma ya bu aralar gergin diyor derim olmayan saçlarım için.

Senin hatırın olmasa ben ona yapacağımı bilirdim diyorum ama sadece kurusıkı attığımı ben de, deride saçta biliyor.

Her yerim ağrıyor, her zavallı hasta gibi ağrı kesiciye ve ilaçlara sarılıyorum.

Oda nafile fayda temin etmiyor. Abi sana ne olmuş diyor çaresiz bakışları arasında. 

Valla ben de bilemiyorum senden derman alayım ama sen benden önce pes ettin, seni değiştireceğim diyorum.

Başımın bazen sol, canı çekersede sağ tarafı ağrıyor.

Kalbimi hiç sormayın, yeni gelin edalarında, sanki ilk defa atıyor mübarek iki dakika yürü…

Sıkıştım abi! 

Şiştim abi! diyerek pineklemeye başlıyor.

Ciğerlerimde hava azcık soğuk olsa, hasta olma yatkınlığı pek fazla, hastalansak da yatsak havalarında.

Mide zaten öteden beridir Allah'a emanet.

Yemezsen acıktım diyor.

Yersen neden bu kadar yedin doymayacağım mı? sandın diyor.

Birde gece gece içinden radyoaktif gazları çıkarmıyor mu? veyl olsun ona.

Sorarım zamanı gelince, ben ona.

Acı yemez, tatlıyı çok sever , yersen bir lokma fazla acı acı salınıma başlar.

Anlamadım ne oldu bunlara.

Artık beni dinlemiyorlar.

Akılları sıra sivil itaatsizlik!!! Yapıyorlar.

Hele ki bir de menüsküsüm ve eskiden çaprazken şimdilerde yamuklaşan bağlarım var ki , aman tanrım!!!

Canı isterse futbol oynuyor.

Canı da çekmezse tuvalette yerinden çıkıyor. Hadi düzelt düzelte bilirsen.

Kısacası…

Kendimi metal yorgunu ve korozyona uğramış, her yeri dökülen, tinerci ile balicilerin mesken tuttuğu eski, virane, terkedilmiş bir bina gibi hissediyorum...

Dış ve iç boyaları pul pul oluş dökülmüş, demirleri paslanmış, bir camı tam orta yerinden kırılmış, pencere tahtaları bırakın biz gidelim havasına çoktan girmişler.

Su tesisatı sızdırıyor. Duvarları göm göğ bir yeşile çalıvermiş, yer yer bastığın yerler aşağıya şimdi düştüm düşeceğim imajı veriyor.

Parke olduğunu unutmuş olan yerlere basınca korku filmi fragmanlarını andırır seslerle seni ürkütmeye yetiyor.

Yıkılmasın diye uğraştıkça, o niyetini bozmuş bir kere.

Yılların yıpranmışlığı üzerinde duruyor.

Binayı ne kadar güçlendirirsen güçlendir ufak bir sarsıntıda alşağı olacak gibime geliyor...

Hülasa binam beni taşıyamıyor. Allah sonumuzu hayr etsin.

Zorunlu birlikteliğimiz aradaki dinamiklerin yüzü suyu hürmetine kerhen devam ediyor.

Yine de halimize Hamdolsun diyebiliyoruz.