Bu millet, bu devlet asırlarca İslâm’ın istikbal,

     beka ve geleceğinin istinat ve dayanağı olmuş.

     Kelimetullah / Allah’ın kelâmı, sözü, din ve imanın yayılması,

     yükselmesi ve yüceltilmesi için, insanüstü bir gayret sarf etmiş.

     Farz-ı kifaye olan / bir kısım müslümanların yapması ile

     diğerlerinin yapmasına lüzum kalmayan; farz olan cihadı yapmış.

     Böylece dinin ve dindarlığın gereğini yerine getirmiş.

     Kendini İslâmla yekvücut bilmiş, tek bir beden hâlini almış.

     Kısaca, kendini İslâm âlemine fedaya hazır hissetmiş.

     Hilâfete bayraktar görmüş olan Türk Milleti ve Türk Devleti;

     ne hazindir ki, Birinci Dünya Savaşı sonunda,

     kendini büyük bir felâketin kucağında bulmuş.

     İslâm Âlemi bu mağlubiyet karşısında, şaşkın bir vaziyete düşerek

     ne yapacağını bilmez bir  şekilde,

     geleceğe ümitsiz bir şekilde bakar olmuş.

     Çünkü milletin ekseriyet ve çoğunluğunun

     bilerek bilmeyerek yaptığı hatalar;

     daima milleti; umumî / genel bir musibete duçar eder / düşürür

     ve bu durum herkesi etkiler.

     Fikrî dalâletler / düşünce sapkınlıkları, fikir ve kanaat bozuklukları,

     Nemrudane inatlar, Firavunane gururlar göklere yükselir.

     Hassas hilkat sırrını zedeler.

     Şirazeden çıkmış fiil ve hareketlerimiz;

     kadere öyle bir fetva verdirir ki;

     Tufanlar, salgın hastalıklar ve bitip tükenmiyen

     savaşlar içinde bulur millet kendini.

     Ve tabii bütün bunlara müstehak olduğu

     ve bunları hak ettiği için, belâ yağmurları yağdıkça yağar.

     Bütün bunlara rağmen bu günahkâr millet.

     Kendine gelerek hızla toparlandı.

     Kanıyla abdest aldı. Gazi olup, şehitler vererek fiilen tövbe etti.

     Saadet ve hürriyetin kapısını çaldı.

     Yaşadığı acı musibetlerin, istikbalde telafi edileceğinin

     şuur ve bilinciyle, hayata tekrar sımsıkı sarıldı.

     Çünkü biliyordu ki, üçü verip üç yüzü kazanan

     kayba uğramış sayılmaz.

     Zira her zaman hıyanetin neticesi olan musibet;

     aynı zamanda mükafatın da sebebidir. 

     Gerçi kader bir sille vurdu, kazaya da çarptırdı.

     Ama unutmamalı ki,

     Her sabah geceden, her bahar kıştan sonradır.

     Din - millet sevgisi ve gayretine sahip olanlar;

     Bu hâlleri, istikbal ve geleceğin aydınlık günleri ile

     değiştirecekleri için, ne gam be dostlar! Çünkü bu musibet;

     hayatımızın mâyesi kaynağı, temeli ve esası olan;

     Şefkat, uhuvvet / kardeşlik ve İslâm tesanüt ve kaynaşmasını

     harika bir şekilde inkişaf ettirdi.

     Kardeşlik duygusunu geliştirdi.