İMF ve Dünya Bankası karşısındaki çaresizliğimiz, biriken ve çevrilmesi her gün zorlaşan borç stokumuz nedeniyle ülkemiz adeta KAPİTÜLASYONLARI yeniden yaşamaya mahkûm duruma gelmiştir.   O günleri hatırlatmak bakımından, KAPİTÜLASYON günlerine kısaca değineyim:   Osmanlı Devleti'nde ülkeyi büyük zararlara sokan, devletin egemenliği ve bağımsızlığını engelleyen ve halkın fakir düşmesine neden olan kapitülasyonların olumsuzlukları, özellikle Tanzimat Döneminde ortaya çıkmaya başlamıştır.

Verilen kapitülasyonlar ile yabancı devletler ve Osmanlı'daki temsilcileri olan elçi ve konsoloslar, her fırsatta Osmanlı'nın içişlerine karışmaktaydılar.

İstanbul'daki elçilik görevlilerinin sıradan bir adama söylenmesinden utanılacak sözleri sadrazamların yüzlerine karşı rahatlıkla söyleyebildikleri, elçiler gitse bile bunların ülkede kalıp zenginleşmeye devam ettikleri bir dönem başlamıştı.

Özellikle adli ve ticari sonuçlarla birlikte elçi ve konsolosların da gücünün arttığını görmek mümkündür.

Konsoloslar kapitülasyonları o kadar önemsiz konularda kullanıyorlardı ki 1890 yılında Edirne Fransız Konsolosu Albert Pinar, bir Türk çocuğunun yüksek bir duvarın arkasından erik düşürmek için attığı tahtanın yanlışlıkla kendisine çarpmasını bile sorun yapmış, valiliğe bu nedenle takrir vermiş, çocuğun babasıyla tutuklanmasını, valiliğin kendisinden özür dilemesini, bir daha böyle şeyler olmaması için okul çocuklarına nutuk verilmesini ve bu özür olayının vilayet gazetesinde yayınlanmasını da istemişti.

Konsolos Albert Pinar istediklerini yaptırmış ve bu diğer konsoloslara da örnek olmuştu. Avusturya Başkonsolosu Mösyö Dukari'nin yardımcısı da bir çocuğun güvercine attığı taşın konsolosluk panjuruna gelmesi üzerine aynı özrü elde etmişti.

Özellikle II. Abdülhamit döneminde en ufak bir elçilik kavası bile kendisini bağımsız bir hükümdar sayacak şekilde şımarmışlardı.

Osmanlı Devleti'ndeki yabancılar bu imtiyazlarını akla gelebilecek her alana yaymışlardı.

İzmir'deki yabancı sigorta şirketlerine ait bütün itfaiye örgütleri de birleşerek, kapitülasyonları öne sürerek, yerli itfaiyenin yangın söndürmesine bile izin vermiyorlardı.

Yabancılara göre artık Osmanlı Devleti bir müstemleke halindeydi. Çünkü, yabancılar temettü vergisi denilen, kazanç vergisini vermezlerken gümrük vergilerinden de muaf olmaları nedeniyle ticarette önemli kazanç sağlamaktaydılar.

Yine kapitülasyonlardan yararlanan konsolos memurları, ticaret yapmaları yasak olduğu halde, dışarıdan mal getirip denetime sokmadan Osmanlı ülkesine getirip kazanç sağlamaktaydılar.

Zamanla bu, tehlikeli durumlara da neden olmaya başlamıştı. Örneğin, 1896 yılında Avusturya konsolos ajanlarının meyve sandığı deyip gümrükten denetimsiz geçirmek istedikleri sandıktan, silah ve fişek çıkması gibi birçok olumsuz sonuçları olmaktaydı.  

Bu liste uzayıp gider, ileriki yazılarımızda kapitülasyonlar konusuna yine değineceğiz.    

Hayat ne bayram, ne de matem günüdür, hayat çalışmaktan ibarettir.  

Veciz Söz