Yaşamımızı yıllık periyoda göre şekillendiriyoruz. Her vakte bir değer biçip, duygusal hassasiyetimize göre bazen öncelik verdiğimiz durumlar doğrultusunda ön plana çıkardığımız günler olur. Milli ve dini bayramlarımız, kadınlar, anneler, babalar ve doğum günü gibi, sevdiklerimizle beraber kendimizle özdeşleştirdiğimiz daha pek çok zaman birimlerini sayabiliriz.

     Benim için bu günü özel kılan; yaşamımın farklı dönemlerine yaptığı mucizevi dokunuşlarla geçmişimi şekillendirip, geleceğime yön veren rahmetli babamı da anarak, babalar gününü ele almak istiyorum. Zira biz kızların kuşkusuz, rahatça sırtımızı dayadığımız tek dağ, hata yapmaktan korkmadığımız tek alan, kendimizi prenses gibi gördüğümüz tek şato ve en güvenilir hissettiğimiz tek yer babamızın o itimatlı kollarının arasıdır.

     Küçük yaşlarımızda babamızın gözünde bir melek iken, bizler onu kahramanımız; gençliğimizde ise sırdaşımız, yaşam rehberimiz ve hayatımızın geri kalanın yegane güvencesi olarak görürüz. Onlar ise hangi yaşta olursak olalım, sert görünümleriyle bizi herkesten, hatta kendi gözlerinden sakınmaya çalışırlar. Ayrıca kendimize olan özgüvenimizin ilk temelini atan babalar, o sert ve babacan görünümlerinin altında yatan naif sevgileri ile de ruhumuzu beslerler. Bundan ötürü ne olursa olsun babamızın bize karşı duyduğu o karşılıksız sevgisinin azalmayacağını ve ne hata yaparsak yapalım, yine canı pahasına bizi koruyup, kollayacağını biliriz. Özellikle fedakarlıklarıyla kızlarının gönlünde büyük yer edinen babaların kaybı, benim gibi genç yaştaki fertlerin hüznü kelimelerle ifade edilemez. Dolayısıyla prenseslik unvanımızı kaybettiğimiz ve hata yapmaktan korktuğumuz gün; o hayattaki tek şövalyemizi-babamızı kaybettiğimiz gündür.

     “Baba” derken boğazı düğümlenmeyen yani babası hayatta olanların bu özel günü dopdolu ve büyük bir coşkuyla kutlamalarını umut diyor; kaybedenlere de sabır ve babalarına rahmet diliyorum.