Geçen hafta Şubat ayının son Çarşamba gününde Üsküdar Üniversitesi Bağlarbaşı Kampüsünde, Üniversitenin Turkuaz Öğrenci Grubu ile birlikte Anadolu Aydınlar Ocağı’nın organize ettiği Hocalı Katliamı programına ben de katıldım.

Anadolu Aydınlar Ocağı Başkanı değerli dostum Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK’in konu ile ilgili çok güzel ve anlamlı konuşmasından programa katılan herkesin faydalandığını özellikle belirtmek istiyorum. 

Bilahare Efsane Kurtuluş Savaşımızın Efsane Komutanlarından Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir Hanımefendi ile ben de kısa birer konuşma yaptık. 

Değerli okurlarım, malumları Azeri Türkleri can kardeşlerimiz, bölgeye 11nci yüzyılda Oğuz-Selçuklu göçleri ile birlikte gelip Güney Kafkasya’da Doğu Anadolu’nun doğusunda, bölgedeki etnik gruplarla birlikte yaşamaya başlamışlardır. Daha önce İslam’ın doğuşunu müteakip Azerbaycan 642 yılında Müslüman Araplar tarafından fethedilmiş ve bölgede Arap hakimiyeti altında Aran, Şirvan, Mugan gibi hanlıklar kurulmuştu. 

Bölgede Cengiz Han ve Timur İmparatorlukları ve bilahare de İran Safevi Hanedanının yönetiminde olan bu hanlıklar, daha sonra 1514’te, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferini müteakip Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetine girmişti. Yavuz Sultan Selim Azerbaycan’da kalmadan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Safevi hakimiyetine son verip Mısır’a yöneldiğinden, Azerbaycan adeta Safevilere bırakılmış gibi idi. 

Bilahare 1533’ten sonra Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Azerbaycan ve Bağdat’a muhtelif seferler yapılıp Azerbaycan ve Bağdat yeniden ele geçirilse de Osmanlı Ordusunun bölgeden ayrılması ile bölgeyi boşaltan Safevi’ler tekrar bölgeye nüfuza çalışıyorlardı. 

1554’te bizzat Kanuni Sultan Süleyman’ın başında olduğu Osmanlı Ordusu, tekrar doğuya sefere çıktı, ama çekilen İran Ordusu bir türlü yakalanamamıştı. 

Sonunda iki devlet anlaştı. Osmanlı; Azerbaycan’dan vazgeçip bölgedeki diğer kazançları ile yetinmişti. 

Daha sonra Sarı Selim zamanında, 1578’de Kafkasya Osmanlı İmparatorluğu için özel önem kazandığından Safevi’lerin direnişine rağmen 12 yıl süren uzun bir mücadeleden sonra Gürcistan ve Dağıstan dahil Güney Kafkasya ile Tebriz ve bütün Azerbaycan 1590’da Osmanlı topraklarına katıldı. 

Ancak bölgede Osmanlı-İran mücadelesi bir türlü sonlandırılamadı. Yeniden başlayan ve yedi yıl süren savaşlar sonunda 1610 yılında İran; 20 yıl önce terk ettiği toprakların önemli bir kısmını tekrar geri almayı başardı. 

Artık 17nci asırla birlikte Akdeniz’de etkinliği duraklayan, Hint Okyanusu’nda deniz üstünlüğü mücadelesini kaybeden, sınırları Azerbaycan’dan Cezayir’e, Azak Denizi’nden Basra Körfezi’ne uzanan bu Osmanlı Cihan İmparatorluğu; bütün Avrupa’nın bir araya gelmeden kendisi ile savaşı göze alamadığı günlerin sonuna geliyordu. 

Savaşlar, iç isyan ve çalkantılarla Devlet-i Aliye’nin başı dertte idi ve bu ara İran’la da barış tekrar bozulmuştu. 1624’te Safeviler’in Bağdat’ı ele geçirmeleri üzerine 14 yıl süren çatışmaların sonunda IV. Murat, Bağdat’ı tekrar geri aldı. Bilahare 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Azerbaycan’ın Safevi’lerde, Irak’ın Osmanlı’da kalması kararlaştırılmıştı. Bugünkü Türkiye-İran sınırı, bu Kasr-ı Şirin Antlaşması ile 380 yıl önce belirlenen sınırdır. 

Değerli okurlarım, 1683 İkinci Viyana Kuşatması’ndan sora 17 ve 18nci yüzyıllar ilimde, bilimde, sanayide ve her alanda Avrupa’nın gerisinde kalan İmparatorluk, son savaşı Birinci Cihan Harbi’ne kadar aldığı ağır yenilgiler sonucu Balkanlar ve Kafkasları da adım adım kaybetmeye başladı. 

Ruslar Kafkasya da, 18nci yüzyılın son çeyreğinde Kırım’ı ve Dağıstan’ı, 19ncu yüzyılın başında da, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı topraklarına kattılar. 

Osmanlı’nın Kafkaslardan çekilmesi ile Ruslar; bölgedeki Türk boyları dahil tüm etnik unsurları, emperyalizmin böl-parçala-yönet ilkeleri doğrultusunda, yönetimi altındaki etnik gruplar arasına nifak sokarak, anlaşmazlıkları kışkırtarak kontrol altında tutuyordu. 

Birinci Cihan Harbi’nde başlangıçta Ermenilerle birlikte Doğu Anadolu’yu da işgal eden Ruslar 1917 İhtilali üzerine savaştan çekilmek zorunda kalmış, Osmanlı’da Doğu Anadolu’yu kurtarmıştı. Osmanlı Ordusu bilahare Azerbaycan’a girdi, ardından da Azeri soydaşlarımız Mayıs 1918’de Azerbaycan Cumhuriyetini kurdular. Ancak daha sonra Rusya’da duruma hakim olan Kızıl Ordu Nisan 1920’de bütün Kafkasya’yı işgal, ardından da Azerbaycan Cumhuriyeti ve bölgedeki bütün devletleri SSCB’nin uydusu haline getirdi. 

Ruslar yönetimleri altındaki halkları ve Cumhuriyetleri; emperyalizmin BÖL-PARÇALA-YÖNET prensibi çerçevesinde, başka bölgelere sürerek, etnik gruplar arasında anlaşmazlıkları canlı tutarak, zaman zaman da güç kullanarak baskı altında kontrol ediyordu. Örneğin; Kırım Tatarlarını Sibirya’ya sürüp Kırım’a Rusları yerleştirdi, Dağlık Karabağ Ermenilerini Azerbaycan’a karşı destekledi, kışkırttı. Ayrıca askere aldıkları Ermenileri eğitip silahlandırdı ve kendi muharip birliklerinde kutlandı. Azerileri ise orduda sadece geri hizmetlerde görevlendirdi. Ruslar, geçmişte de Ermenileri, bir taşla iki kuş vurmanın hesabı içinde hazırlayıp kullanmışlardı. 

Aslında Kafkaslarda ortaya çıkan bütün anlaşmazlıklarda olduğu gibi Ermenilerin Dağlık Karabağ’ı ilhak taleplerinin arkasında, şüphesiz Rusya vardı. 

1988’de SSCB daha dağılmadan Ermenilerin Dağlık Karabağ için çıkardıkları olayları Rus ordusu bastırmıştı. Akabinde SSCB’nin dağılmasından hemen sonra 10 Ağustos 1991’de yeniden bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan, 1992 yılı başında Ermenilerin taarruzuna uğradı. 

SSCB’nin Ermenistan’da konuşlu birliklerini ve silahlarını da kullanan eli kanlı Ermeni çeteleri Hocalı’da, büyük bir katliam, soykırım yaptılar. Bu vahşi saldırıda 603 soydaşımız hunharca katledildi. Yaralı sayısı binin üzerindedir. Bir milyondan fazla soydaşımızı evinden, yerinden, yurdundan göç etmek zorunda bırakan Ermenistan, Azerbaycan topraklarının da %20’sini işgal etmiştir. 

Uluslararası hukuk ve BM’in Soykırımın Önlenmesi ve Suçluların Cezalandırılması Sözleşmesine göre Hocalı Katliamı tam bir soykırım olmasına rağmen faciayı, uygar dünya ne görmüş ne de bir tepki vermiştir. 29 yıldır suçlular serbestçe dolaşmaktadır. 

Azeri soydaşlarımızla Kıbrıslı kardeşlerimiz ne yazık geçmişte aynı kaderi paylaşmış gibi değiller mi? Kıbrıs’ta Rum-Yunan ikilisi, Azerbaycan’da da Ermeniler. Hedefleri Kıbrıs’ı Yunanistan’a, Karabağ ve Nahçıvan’ı Ermenistan’a ilhak etmek. Ancak Türkiye ve Türk halkı, bu iki kardeş halk ve Azerbaycan ve KKTC’nin en azimli ve kararlı destekçileridir. 

Asla bu oyunlara müsaade edilmeyecektir. 

Azerbaycan’ın Umum Milli Lideri 21nci yüzyılın büyük ve kahraman Türk önderlerinden Haydar Aliyev’in iki devlet bir millet olarak ifade ettiği Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin, KKTC’yi de kapsayacak şekilde üç devlet bir millet şeklinde ifadesini beğenilerine sunuyor, Hocalı’nın Kahraman şehit ve gazilerini saygı ile anıyorum. 

Kaybettiğimiz Kahramanlarımıza Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.