Osmanlı Devletinin cihan hakimiyeti kurmasından rahatsız olan İngiliz ve Almanlar casuslarını İslam topraklarına din adamı, subay veya esnaf olarak sokmayı başarabilmişlerdi.
1900'lü yılların henüz başlarında turist olarak Anadolu’ya gelen kızıl saçlı bir bayan Hakkari, Hatay, Şanlıurfa'yı; Halep, Kerkük, Musul ve Şam'ı en ince ayrıntısına kadar fotoğraflarken belki de o güne kadar hazırlanmış en kapsamlı raporu İngiltere'ye sunuyordu. Bu kızıl saçlı kadın ‘Çöl Kraliçesi’ namıyla anılan Gertrude Bell'di. Güya, aşık olduğu Arap şeyhi kendisini aldatmış, o da intikam peşindeydi.
“Bölge insanının din, dil, gelenek görenek ayrılıklarından yeme-içme kültürleri arasındaki farklılıklara kadar her şey fırsata çevrilip,  'Kürt sorununun temelleri' atılabilirdi!”  Çöl kraliçesinin bu tespiti hemen uygulamaya konuldu!
Thomas Edward Lawrence'de bu kadının manevi oğluydu. İkisi de Arapça, Kürtçe ve Farsça'yı ana dilleri kıvamında, tüm lehçe ve şiveleriyle konuşabiliyordu. Önce İngiliz subayı olan Lawrence'in casusluk yetenekleri keşfedilince Arap yarımadasına gönderilmiş, 'Arabistanlı Lawrence' lakabını almıştı. Sabır ve itinayla çalışıp Arap milliyetçiliğini oluşturdu, Bölge Valisi Şerif Hüseyin’i Osmanlıya karşı kışkırtmayı başardı. İkili, meşhur Arap ayaklanmasını tertip ederek tarihin akışında önemli rol oynadı.1916 yılındaki ayaklanma tam iki yıl sürdü ve İngiliz kontrolünde; Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, Kuveyt ve Arabistan’ı da içine alacak olan Arap devleti ortaya çıktı.
**
Arap Yarımadası ve Afrika kıtası petrol başta olmak üzere altın ve elmas madenleriyle, kahve ağaçlarıyla dünyanın enerji ve yaşam kaynağıydı. Buralara sahip olmadan büyümek bir yana, yaşamak bile Avrupa için mümkün değildi. Çünkü sahip oldukları öz kaynaklar son derece yetersizdi. Bu sebeple Osmanlı yıkılmalı, yıkılmasa da kaynakların bulunduğu yerlerden çekilmeliydi.  O günlerde İngiltere’de kurulan Sömürgeler Bakanlığı, aslında insanlığın ‘utanç nişanıdır’ ve bugün bile görev yapmaktadır!
**
Bell ve Lawrence ile aynı dönemlerde, ‘Şeyh Abdullah’ adıyla John Philby’de bölgede benzer çalışmalar yürüttü. Arapça’ya hakimiyeti kadar yüksek Kur’an-ı Kerim ve tefsir bilgisi de vardı. Şerif Hüseyin’in en büyük destekçisi oldu, sözde bağımsız bir Arabistan kurulması için aklına girmeyi başardı. Nam-ı diğer Şeyh Abdullah, yani John Philby önemli tarihi eserlerin kaçırılmasını da, sağlıyordu.
**
21 Temmuz 1905’de Yıldız Camii yakınlarında Sultan İkinci Abdülhamid Han’a bombalı saldırı yapılmış, olayda 26 kişi hayatını kaybederen, 58 kişi de yaralanmış, hadise ile ilgili 15 kişi tutuklanmıştı. Belçikalı ajan Edward Jorris’de tutuklular arasında iki yıl kaldıktan sonra etkilendiği Abdülhamid’in hizmetine girerek memleketine dönmüştü.
Aynı yıllarda Sultan, İslam âlimi Reşid Efendi’nin methini duyup huzuruna davet etmişti. Her geçen gün Reşid Efendiye muhabbeti artan Sultan bir sohbet sırasında boynuna sarılarak, faytoncusundan aşçısına, bahçıvanından seyisine kadar yanında birçok casus bulunduğundan dert yanmıştı. Gelin görün ki, Reşid Efendi aslında İngiltere adına casusluk yapan Macar asıllı Arminius Vambery’di ve zekâsına dünyanın hayran olduğu Abdülhamid bunu anlayamamış, gerçek yıllar sonra ajanın hatıratını yazmasıyla ortaya çıkıyordu.
**
Ünlü Alman bankerlerden Albert Von Oppenheim’in oğlu Max Von Oppenheim’de devleti adına casusluk yapıyordu. İleri düzeyde Arapça biliyordu. Hem babasından, hem de Alman krallığından para yardımı alıp, Ortadoğu’da İngiliz sömürgesi altındaki Arap halklarını isyan ettirmek için sosyalist fikirler empoze eden Oppenheim iyi bir kâşif ve arkeologdu ve bu sayede ajanlığını gizlemesi kolay oluyordu.
**
Wyman Burry adlı İngiliz istihbarat elemanı da Abdullah Mansur adıyla İslam dünyasına kendisini tanıtmış, Yemen’e vardığında Ahmet Hamdi Paşa tarafından, “Hoş geldiniz dindaşım” sözleriyle karşılanmıştı. Arapça’ya olan hakimiyeti ve İslami bilgisi sayesinde kimse ondan şüphe etmedi.
**
Richard Francis Burton Oxford’da iyi bir Arapça eğitimi aldıktan sonra Hindistan’da Farsça öğrendi. 25 lisana ana dili seviyesinde hakimdi. Üstelik İslam âlimlerinden dini eğitimde almıştı. Görevi sırasında açığa düşmemek için 30 yaşındayken sünnet olmaktan çekinmedi. Afgan suretiyle gittiği her yerde ‘İslamı tebliğ eden bir şeyh’ olarak karşılandı. O ise Osmanlı topraklarının ahvalini Kraliçe’ye rapor edip, ayrılık tohumları ekiyordu.
**
Kim Pilby adlı casus, anılarında "İstanbul'daki operasyonları Boğaz'da Kırmızı Yalıda yapardık" diye yazmıştır. İngiliz casusu olan Kim, Ortadoğu haritasının çizildiği çadırda, Ürdün Kralı olarak ilan edilecek zatın danışmanı sıfatıyla bulunmuştur. Haritayı çizen Sir Percy Cox ise Kahire'de el-Ezher üniversitesinde on yıl boyunca Müslümanlara ders veren bir İngiliz casusudur. Haliç konferansına İngiltere adına katılan Cox Musul pazarlığında, “Karşılığında Hakkari ve Beytüşşebap’ı isterim” diyerek anlaşmayı çıkmaza sokan kişidir.
**
Yaklaşık iki yıldır tutuklu bulunan İzmir'deki Protestan cemaatine ait Diriliş Kilisesi'nin Papazı Andrew Craig Brunson üzerinden Amerika’nın kopardığı fırtına boşuna değildir. 15 Temmuz İşgal girişiminden sonra casus faaliyetlerine taviz vermek istemeyen hükümetin tavrı yıllardır coğrafyamızda at koşturanları zora düşürdü. Brunson su yüzüne çıkarılabilmiş bir örnek olsa da, yüzlerce yıldır haçlı akınlarının hedefindeki Anadolu’da kim bilir daha nice papaz, hoca, gazeteci, işadamı, iyilik meleği görünümlü Brunson vardır!
**
MARSAN YÜREKLERİ YAKTI

Bayram tatiliyle birlikte peş peşe gelen ölümlü trafik kazaları yürek dağlarken, Marsan Sanayi Sitesinde meydana gelen yangın felaketinde Konya semaları kara bulutlara büründü. İkinci defa büyük bir yangına sahne olan Marsan’da bu kez 8 fabrikayı saran alevler Büyükşehir Belediyesi , 3. Ana Jes Üssü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Organize Sanayii İtfaiyeleri ve Orman Genel Müdürlüğü Helikopteri tarafından ancak söndürülebildi. İşverenlerin gördüğü zararın yanı sıra çalışanlarında etkilendiği felaketin izlerinin bir an önce ortadan kaldırılması için yardım ve dayanışmanın yanında devlet elinin de uzanması gerektiğini düşünüyoruz. Umarız yaralar en kısa zamanda sarılır.
**
DEĞİŞEN TÜRKİYE’DEN BİR ÖRNEK:
HAYDİ ÇOCUKLAR SABAH NAMAZINA

1989 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin Konya Büyükşehir ve merkez İlçe Belediyeleri kazanması Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Halil Ürün kampanya döneminde, Meram’da yapımı devam eden konutu eleştirip, seçimi kazanmaları halinde burayı Kadın Hastanesi yapmayı vaat etmişti. Seçimden sonra bir de Selçuk Üniversitesi Kampüsündeki bayan öğrencilerden gelen ‘Bayan öğrencilere özel otobüs’ talebi eklenince kopan fırtınayı unutmak ne mümkün; Başkan Ürün’ün neredeyse bir linç edilmediği kalmıştı! Konya adeta abluka edilmişti. Şimdi bakınca köprünün altından akan sular daha iyi görülüyor. Geçen yaz Akşehir genelevinin yıkılması birkaç satır haber oldu geçti mesela. Oysa Konya genelevi yıkılması ülke meselesi haline getirilmişti.
Bu yaz Konya Büyükşehir Belediyesi’nin çocuklara yönelik düzenlediği  “Güle Oynaya Camiye Gel” programına cılız üç-beş eleştirinin dışında tepki olmadı. Binlerce çocuk program finalinde aileleriyle birlikte Sabah namazında Sultan Selim Camiine akın etti. AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Sorgun, Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı ve İl Müftüsü Ahmet Poçanoğlu’nun da katıldığı namazdan sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Altay’ın, “Sultan Alparslan’ın ordusunun askerleri ne kadar şanlı ise bu meydanı dolduran çocuklarımız da o kadar şanlıdır. Allah onlardan razı olsun” sözleri anlamlıydı.
**