Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

Malatya’da doğdum, ilköğretim ve liseyi burada okudum. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünden mezun olarak avukatlık mesleğinde karar kıldım ve yaklaşık 10 yıldır mesleğimi ifa ediyorum. Aynı zamanda Arabuluculuk yapıyorum. Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği başkanıyım ve Cumhuriyet Halk Partisi Malatya İl Disiplin Kurulu’nda görev ifa ediyorum.

Pandemi sürecinde hukuk ve adliye çalışmaları nasıl ilerliyor bize biraz anlatır mısınız?

Pandemi döneminde Mart 2020’den 30 Nisana kadar süreler durdurulmuş, istisnalar hariç olmak üzere duruşmalar yapılmamıştır. Daha sonra uzatılarak 15 Hazirana kadar sürelerin durdurulması kararı alınmıştır. Bu süre zarfında yargıda dava açma, başvuru, şikayet, itiraz ve ihtar gibi süreler, hak düşürücü süreler ve bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler yeni çıkarılan kanun kapsamında durdurulmuştur. 15 Hazirandan sonra 20 Temmuz yani Adli Tatil başlangıç süresine kadar faal çalışma yapılmış, 20 Temmuzdan 31 Ağustos arası Adli Tatil sonrası ise Adli Yargı açılışıyla yeniden faal çalışma başlamıştır.

Salgın’ın Hukuk açısından ne tür etkileri var siz bunları nasıl gözlemliyorsunuz?

Maalesef ülkemiz de dahil tüm dünyada yıkıcı etkilerini gösteren bu pandemi sürecinden hukuk da nasibini almıştır. Bahsettiğim gibi bu dönemde 3 ay kadar bir süre yargı işleyişine ara verilmiş olup zaten yavaş işleyen yargı süreci maalesef tıkanma noktasına gelmiştir. Vakalardaki artış sayısının en çok nüksettiği kurumların başında hastanelerden sonra adliyeler gelmektedir. Her ne kadar pandemiyle ilgili bakanlıkça tedbirler alınıp uygulanması için Başsavcılıklara bilgilendirme yapıldıysa da maalesef adliyelerde tedbirlerin tam olarak uygulandığını göremiyoruz. Bu anlamda ilgili kurumların ve halkımızın daha ciddiyetle ve bilinçle hareket etmesi gerekmektedir.

​​​​​​​

Pandemi sürecinde pek çok alanda dijitalleşme ve online çalışmalar öne çıktı. Hukuk alanında dijitalleşme anlamında ne tür gelişmeler var gelecekte neler olacak?

Hukuk alanında dijitalleşme zaten 21. yüzyıldan itibaren başlamış olup pandemi sürecinde dijitalleşme biraz daha önem kazanmış ve hızlanmıştır. Daha evvel UYAP sisteminin getirtilmesinin ardından, elektronik imza ve elektronik tebligat sistemine başlanmış, bu sene ayrıca elektronik makbuz uygulamasına geçilmiştir. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bu tarz gelişmeleri yakından takip etmek mesleğimizin de bir gereğidir. Ayrıca sayın bakanlıkça e-duruşma sistemine geçileceği, bunun çalışmalarının yapıldığı da duyurulmuştur.

Pek çok bilimin birbiri ile ilişkisi büyük önem arz ediyor. Bu anlamda Hukuk – Psikoloji ilişkisi de son dönemde pek çok durum ve olay için öne çıkıyor. Buna dair neler söylersiniz Hukuk – Psikoloji anlamında ne tür çalışmalarınız var?

Hukuk; toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının oluşturduğu yasaları ve kaideleri konu alan bilim dalıdır. Psikoloji ise insan zihnini ve davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan iradesi ve davranışıyla ilgilenen bu her iki bilim dalı arasındaki bağ ise kaçınılmaz önem arz etmektedir. Bir avukat olarak cevaplamak gerekirse; her avukatın insan psikolojisiyle yakından ilgisinin olması zaruridir. Önümüze gelen hukuki problemin ne olduğunun, anlatılanların altında yatan gerçek ihtiyaçların belirlenmesi, psikolojik değerlendirmeler ışığında ele alınması gerekir ki hukuki çözüm üretme noktasında istenen en verimli faydaya ulaşabilelim. Özellikle boşanma ve ceza davalarında tarafların dava sürecinde manevi olarak yıpranması karşısında avukat olarak aynı zamanda müvekkilimizin hukuki sorunlarını dinlerken onların manevi sıkıntılarına da ortak oluyoruz. İnsan psikolojisinden anlamak bu noktada çok önem arz ediyor. Gerekli gördüğümüz noktalarda psikolojik destek almalarını tavsiye etmekle birlikte ilk etapta biz avukatlar, müvekkillerimizin aynı zamanda psikoloğu rolünü ister istemez de üstleniyoruz.

Aynı zamanda Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği’nin başkanısınız. Dernek çalışmalarınız ve son dönem Hukuk Dünyasına dair güncel konular hakkında neler söylemek istersiniz?

Öncelikle Malatya Çağdaş Avukatlar Derneğimiz 2010 yılında salt avukatlardan kurulmuş bir meslek derneğidir. Toplumda yankı uyandıran/uyandırmayan her tür hukuksuzlukla mücadele etme anlamında dernek üyelerimizle, yıllardır emek veriyor ve mücadele ediyoruz. Özellikle son dönemlerde toplumda infial uyandıran kadın cinayetleri, kadına şiddet vakaları, çocukların cinsel istismarı, çocukların zorla evlendirilmeleri, mesleki sıkıntılar, meslekten dolayı tutuklanmalar/adil olmayan yargılamalar gibi kadın, çocuk, avukat, insan hakları noktalarında çalışmalarımız devam etmektedir. Pandemi nedeniyle Bakanlıkça alınan karar doğrultusunda bir süredir çalışmalarımıza ara vermiş olsak da pandemi sürecinin bitmesiyle hak mücadelesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Güncel üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesi de İstanbul Sözleşmesi. Siz hukuksal açıdan İstanbul Sözleşmesini nasıl yorumluyorsunuz? İstanbul Sözleşmesi sizce toplum tarafından doğru anlaşılıyor mu buna dair neler söylersiniz?

Bir süredir bir grup siyasinin ve Türkiye Düşünce Platformu isimli bir grubun gündeme getirdiği; Türk aile yapısını bozduğu ve boşanmaları arttırdığı gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi ve 6824 sayılı yasa hedef haline getirilmiştir. Bugün Kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçilmesi gerektiği, yasaların uygulanması konusundaki sıkıntıları nasıl aşacağımız değil, kadının yaşam hakkını koruyan İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması tartışılmaktadır. Oysaki Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konularında temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

Bu sözleşme Avrupa Konseyi tarafından desteklenmektedir ve Avrupa Devletleri'ni hukukî olarak bağlar. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir.

Son 10 yılda kadın cinayetlerinin düşüş gösterdiği tek yıl Sözleşmenin imzalanıp düzgün uygulandığı yıl olan 2011 yılıdır. 2011 yılından sonra günümüze kadar kadın cinayetleri artarak devam etmiştir.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın hem bir sonucu ve hem de sebebi olarak tanımlanmasını sağlamış; şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesi, mağdurların korunması, faillerin cezalandırılması ve konu hakkında gerekli politikaların üretilmesi yöntemini benimsemiştir. Tüm bu nedenlerle; İstanbul Sözleşmesi kadın hakları mücadelesinde büyük bir hukuki dayanaktır. Kadınlar için büyük bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi yaşatılmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi’ne yapılan saldırı, kadın haklarına yapılan bir saldırıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması, beraberinde binlerce kadının katledilmesine neden olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Kadınların hala şiddete uğradığı ve katledildiği bir süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasını çok üzücü bulduğumu ve şiddeti arttırmaktan başka bir işe yaramadığını belirtmek isterim.

​​​​​​​

“İstanbul Sözleşmesi yaşarsa ancak kadınlar yaşar.”

Kadını ötekileştiren, hiçe sayan, en temel hakkı olan yaşam hakkından mahrum eden eril zihniyetin her daim karşısında olduk ve olmaya devam edeceğiz.

İstanbul Sözleşmesinin toplumun büyük çoğunluğu tarafından doğru anlaşıldığını düşünmüyorum. Bunun bir sebebi okumaya, sorgulamaya ve araştırmaya olan umursamazlık iken en büyük sebebi ise toplumu manipüle eden siyasiler ve bir grup kötü niyetli oluşumlardır. Toplumun yeterince aydınlatılması, bilinçlendirilmesi basın ve medya kanalları aracılığıyla yapılabilecekken, şiddet sorununu bitirmek için çözüm üretmek, geliştirmek yerine çözüme yarar tek sözleşmenin üstelik yıllardır uygulanmayan bu sözleşmenin kaldırılmasının dayatılması hatta tartışmaya dahi açılması asla kabul edilemez. Maalesef bu tarz hukuksuzluklar toplumda salgından daha hızlı yayılmakta. Bu nedenle İstanbul sözleşmesinin yaşatılması ve uygulanmasının da takipçisi olacağız.

​​​​​​​

Hukuk dışında Psikoloji ve Resme dair de ilginiz var bunlarla ilgili neler söylersiniz?

Psikoloji okumak benim çocukluk hayalimdi. Fakat daha sonra değişen şartlar neticesinde hukuk tercih ettim ve yukarıda belirttiğim gibi hukukun da insan psikolojisiyle arasındaki güçlü bağ bulunması beni daha çok psikoloji okumaya ve araştırmaya sevk etti. Gerek insan gerek toplum psikolojisi alanında kitaplar okuyorum. Psikoloji alanında yüksek lisans yapma gibi bir hedefim var. Bunun dışında resimle ilgili de geçmişte herhangi bir kurs almadan amatör olarak, yağlı boya, karakalem ve karikatürle ilgilendim. Meslek yoğunluğu nedeniyle de uzun süredir ara verdiğim resme dönüş yapmak açıkçası beni oldukça heyecanlandırıyor.

​​​​​​​

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bana kendimi nacizane ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Umarım daha aydınlık ve sağlıklı günlere bir an kavuşuruz. Umut etmekten vazgeçmeyelim. Sevgiyle kalın.