Son iki yıldır Avusturya’ya sıklıkla gidiyorum. Viyana sanki benim ikinci evim gibi.  Bu yolcuklarım dolayısıyla orada yaşayan Türklerin hayatlarını gözlemleme fırsatı buluyorum. Yabancı bir şehirde otelde kalıp 5-6 gün zaman harcamakla,  bir süre orada yaşayıp hayatın günlük akışına karışmak arasında gerçekten çok fark var. Ben arka sokaklarda yürümeyi seven, marketlerden alış veriş yapan insanların ne aldıklarına “bön bön” bakan biriyim. Farklı bir şey gördüğümde şaşırdığımı saklamam. Bu bağlamda Avusturyalı arkadaşlarım beni değişik ve hareketli buluyorlar… Çünkü bana tuhaf gelen şeyler onların bir gerçeği aslında…

Viyana,  7. Kez en yaşanılabilir şehir seçildi ama oradaki Türkler de aynı şeyi söylüyor mu? bu konuda net yanıt veremiyorum.

Fakat şunu söyleyebilirim ki bu şehir kadınlar için tam bir cennet! 

Düşünsenize gece yarısı açık mavi uçuşan elbisesiyle bir kadın bisiklet sürüyor. Belli ki bir yemekten ya da gece kulübünden geliyor. Kıyafeti oldukça iddialı… İçim birden “Cızzz” etti. Yanımdaki Alman arkadaşıma “Umarım evine sağ salim gidebilir” dedi. Bana güldü ve şöyle söyledi: “Burada hiçbir kadın gece bisiklet kullandığı ya da açık bir kıyafet giydiği için rahatsız edilmez. Ayrıca buranın en temel ulaşım aracı bisiklettir.” 

Hem sevindim hem de kıskandım. İstanbul’da böyle bir şeye kaç kadın cesaret edebilir?  Her gün bir tecavüz ya da öldürme vakasıyla karşılaşıyoruz. Üzülerek söylüyorum ki artık bu duruma alıştık…

Bir sonraki gün yine yollarda gezerken bir kadın ve kız çocuğu dikkatimi çekti. Her ikisi de scooter kullanıyorlardı. Ve o küçük aleti eğlence olsun diye değil, gerçekten bir ulaşım aracı olarak gördükleri besbelliydi. 

Aynı gün iş yerinden çıktığı yüksek ihtimal olan bir başka kadın- çünkü etek ceket takım giymişti- fiyakalı scooterı ile evine gitmeye çalışıyordu. Bu scooter’lar bir başka! Renk renk, desen desen! Bir dahakine ben de alıp üzerine ismimi yazdırmak istiyorum…

Arkadaşıma “Galiba siz çok fakirsiniz bak araba kullanmak yerine bisiklet, scooter, kaykay gibi şeylerle bir yerden bir yere gitmeye çalışıyorsunuz.” Dedim. (Avrupalı arkadaşıma, fakirsiniz dedim!)

Yanıt ne oldu dersiniz?

“Hayır, biz spor yapmayı seviyoruz da ondan. ” 

Kafama bir şey düştü! Dedim ki “Evet!” Bizde havalar binbeşyüz! O kadar zenginiz ki her yere arabayla gidiyoruz. Fakat bizim için bir kadının alternatif ulaşım araçlarını kullanması can güvenliği için pek mümkün değil. Düşünsenize yolda giderken kaç defa laf yiyeceğimizi… Ve neler duyabileceğimizi hayal edebiliyorsunuz. En iyisi mi “Metrobüs!”  Gerçi orası da pek güvenli değil. Her an ezilebilirsiniz. Bir de bizim yollarımız da  uygun değil artı çok kalabalığız! 

Konu kadınlar olduğu için oradan devam edeyim. Viyana’nın meşhur dönme dolabının olduğu Wiener Riesenrad dedikleri yerde halka açık büyük bir park var. Orada köpeğini ve scooterını alıp kitap okumaya gelmiş birçok yalnız kadın gördüm.  

“Pardon tanışabilir miyiz? Niye benle tanışmıyorsun?” cümlelerini duymadan açık havada oturup kitap okumak oldukça güzel olsa gerek.

Hiç kimse “Bak kızcağız kitap okumaya gelmiş, kendini yalnız hissetmesin, gidip yalnızlığına derman olalım” demiyor! 

Ayrıca Avrupa’lı kadınlar oldukça özgüvenli ve bağımsızlar. Araba kullanmalarından yaptıkları sporlara, yemek yemelerinden giydiklerine kadar özgüven kokuyorlar. Kimse onlara “Yapma, gitme, giyme, fazla gülme, gezme, oturma, okuma, “ dememiş. 

Tek başına bir restorana gidip yemek yiyebiliyorlar. Biz önce kendi otokontrolümüzü kendimiz sağlıyoruz. Bir kadının yalnız başına bir restoranda yemek yemesi bizim kültürümüze ters… 

Çünkü bizim yetiştirilme tarzımız ‘kızlar şöyle yapmaz, böyle yapmaz’ gibi savsatalar ile dolu. Onlar özgür birer birey. Bir şeyi yapmak istiyorlarsa yapıyorlar. Bir yere gitmek istiyorlarsa aileleri onları destekliyor. Türkiye’de kadınların Baba evinden koca evine giden yolculukları içinde hiçbir deneyimleri yok! Kadınlar kendi başına üstesinden gelmedikleri bir sorun ya da durum olmadığından, babaya ya da kocaya bağlı bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Bu bize yapılan çok büyük bir haksızlık! 

Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak önce kadını kendine özgüvenli birey olarak yetiştirmekten ve kabul etmekten geçiyor.

Bunun dışındaki sözlerin benim için hiçbir değeri yok. Sadece “Fasa fiso” o kadar!