Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, Türkiye’yi temsilen görev yaparken, Avrupa Konseyi ile yakın temas ve işbirliği çalışmalarımız oluyordu. Bizim delegasyon, aynı zamanda BAB (Batı Avrupa Birliği) nezdinde de Türkiye’yi temsil ediyordu. Toplantılarımızı, Strasbourg ve Paris’te yapıyorduk. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi için, insan hak ve hürriyetleri, parlamentoların üstünlüğü, laik demokratik sistem olmazsa olmazdır. Son yıllarda bu prensiplere, doğa ve çevrenin korunması eklenmiştir. 

Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasındadır. Türkiye, Avrupa Birliği’ne 1963 Ankara Anlaşması’ndan beri tam üye olmak için yaklaşık 62 yıldır çaba harcıyor. Biz DPT’de görev yaparken, 1973-1977 yıllarını kapsayan 3. Kalkınma Planını hazırlarken, aynı zamanda uzun vadeli perspektif plan hazırlamış, 1995 yılında Türkiye’nin, İtalya seviyesine ulaşmasını öngören tedbirleri (Tedbir=Kalkınma Planlarında, hedeflere ulaşmak için, hükümetlere uygulama için sunulan ilkeler ve aktivitelerdir.), hazırlayıp, vermiştik. Eğer siyasi iktidarlar, DPT’nin öngördüğü tedbirleri uygulasalardı, Türkiye, İtalya’yı yakalayacak, AB’ye de üye olabilecekti. Türkiye, AB’nin kuruluş aşamasında, Çelik Birliği’nden, AET’ye geçiş sürecinde, tam üye olabilirdi, bu fırsat kaçırılmıştır. O tarihlerde konjonktür müsaitti. Ancak 1960 yılının 27 Mayıs’ında, meydana gelen askeri darbe, milletin oyları ile seçilip, TBMM’ne gönderilen milletvekillerinin Yassı Ada’ya gönderilmeleri, hele hele halkın seçtiği Başbakanın ve iki bakanın idam edilmesi, hadiseyi vahim hale getirmişti. 

Avrupa’da, parlamentoların ancak hür ve adil seçimler sonucu değişmesi esastır. Askeri darbeler kabul edilemez. 27 Mayıs’ı takip eden günlerde, Türkiye AB ilişkileri gergindir. Daha sonraki dönemde, 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi, Avrupa nezdinde itibarımızı düşürmüştür. Daha sonraki yıllarda, Türkiye tekrar demokrasiye geçtiğinde, Avrupa Birliği, Türkiye ve Yunanistan’ı koşulsuz, Avrupa Birilği’ne tam üye olmaya davet etmiş, Yunanistan bu teklife balıklama atlamış, 1981’de tam üye olmuş, Türkiye ise o dönemde iktidarda olan hükümetin başbakanının ifadesi ile, “Onlar ortak, biz pazar olmayız” diyerek, bu teklifi değerlendirememiştir. 

Bizim adı LSE olan, 10 yıldır her hafta toplanan bir grubumuz vardır. Bu gruba zaman zaman konuşmacı olarak, konusunda otorite olan misafir konuşmacı davet ederiz. Son toplantımızda, daha önce AB nezdinde, Brüksel’de, Büyükelçimiz olan diplomat arkadaşımızı dinledik. Şuanda Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerinin fevkalade kötü durumda olduğunu, insan hakları, ifade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davalar, hak ihlalleri nedeniyle fasıl/chapter açılışlarının rafa kalktığını, vize muafiyetinin askıya alındığını, yakın bir gelecekte de ilişkilerin olumlu bir seyire girmesinin güç göründüğünü ifade etti. 

Unutulmamalıdır ki, Türkiye ihracatının yüzde 65’i, Avrupa Birliği ülkeleri ile olup, bu ihracat Türkiye için hayati önemi haizdir. Türkiye’nin Suriye meselesine gereksiz yere karışmasının sonucu olarak 6 milyona yakın Suriyeli, Türkiye’ye gelmiş, ekmek elden, su gölden misali, yan yatarak Türk Milletinin başına bela olmuştur. Türkiye için beka meselesi olan bu insanları, Türk halkı istememektedir. (Afganlılarda var). Bunların biran önce geri yollanmaları şarttır. Türkiye, kendi halkı ekonomik, sosyal sorunlarla boğuşurken, bunlara 60 milyar dolar gibi hayati meblağ harcamıştır. Şimdide, bunlara 50.000 konut inşa ediyor. Yahu, sen deprem tehlikesi altında olan, kendi vatandaşının konut sorununu çöz!!! Türkiye’nin katlandığı, bu Suriyeliler sorununa, katkı vereceğini ifade eden AB yan çizmekte, taahhüdünü yerine getirmemektedir. 

Özal ve biz, ANAP olarak 1987’de AB müracaatını yaparken, Özal, Avrupa Birliği’ne üyelik “uzun ince bir yoldur” demişti. Bu nedenle, ANAP Değişim Plan ve Programımızı, AB’ye üye olacakmış gibi, demokrasi, insan hakları başta olmak üzere her bakımdan, refah, ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel açıdan gelişmiş bir Türkiye yaratılmasına dönük olarak hazırlamıştık. DPT tarafından hazırlanan plan ve projelerle, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi, refah devleti arasına girmeyi hedeflemiştik. Bizim gerçekleştirdiğimiz ilerleme, bugün dahi egale edilememiştir. Bu iktidar tarafından, devletin esas birimlerinden birisi olan, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kaldırılması, büyük bir hatadır. Plan, disiplin, ciddiyetinden uzaklaşılmıştır. 

Son olarak, Rusya’nın, Ukrayna’ya vahşice saldırması sonucu Türkiye’nin barış ve arabuluculuk gayretleri, Avrupa Birliği nezdinde Türkiye’nin önemini yükseltmiştir. Ancak bu durumu, AB Türkiye’yi üye yapacak tarzda değerlendirmek aşırı iyimserlik olur.