Aylar öncesinden çokça tartışılan ve sonucu merakla beklenilen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi geçtiğimiz hafta gerçekleşti.

Birçok uzman ve medya kanalları bu dönemde gerçekleşecek AB Liderler Zirvesi‘nde Türkiye’ye karşı olası yaptırım uygulamalarının ,Avrupa Birliği’nin ve sözcü ülkelerinin hareket ve söylemleri doğrultusunda oluşabileceğini dile getirmişti. Ben de dahil…

Özellikle geçtiğimiz yaz aylarında Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimin etkisiyle birlikte , elinde kızgın maşa ile saldırgan tavır sergileyen Fransız Cumhurbaşkanı Macron  ve Yunanistan etkisinin sonucu olarak zirvede Türkiye aleyhine alınacak kararların sıralaması belirlenmişti.

Peki ne oldu da Yunanistan dahil tüm Avrupa ülkeleri birdenbire pozitif eğilimle, Türkiye ile ılımlı görüşmelerin yoluna girdi?

Bu konuda Almanya Başbakanı Angela Merkel etkisini görmezden gelemeyiz.

Angale Merkel’in arabulucu rolü her ne kadar eleştirilerin hedefi olsa da AB kapısının sivri dilli bekçileri Fransa ve Yunanistan’ın Türkiye’ye sergilemiş oldukları yıkıcı imajın önüne geçmiş ve ülkemiz ile olan diyaloğu iyileştirme hedefini üstlenmişti.

Zirve ile bu misyonun işe yaradığını görmekteyiz.

AB zirvesi sonuç bildirgesine baktığımızda ;

Türkiye'deki demokrasi, hukuk ve temel haklar önemli bir kaygı olmaya devam ediyor.

Doğu Akdeniz'de düşen gerilim nedeniyle Türkiye ile ilişkiler teşvik edici adımlar üzerinden ilerliyor.

Ancak,  Doğu Akdeniz'de doğalgaz arama çalışmalarına yeniden başlarsa, ambargolarla karşılaşabileceği uyarısında da bulunuluyor tabii.

Bu nedenle ek olarak bildirgede "Türkiye'ye uluslararası hukuka aykırı yeni provokasyonlardan ve tek taraflı adımlardan kaçınması çağrısında bulunuyoruz" ifadesinin altı çizildi.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Türk vatandaşlarına vizesiz Avrupa’ya seyahat hakkının tanınması gibi olumlu görebileceğimiz konular da yer aldı.

Diğer dikkat çeken konu ise;  mülteci anlaşmasının yenilenmesi…

18 Mart 2016 tarihinde yapılan mutabakat ile Avrupa Birliği, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılara destek için dört yıllık bir süre için toplam altı milyar euro yardımda bulunmayı taahhüt etmişti.

Yeni dönem mali yardımlarını belirlenmesi için 2019 yılında tarafların yeniden masaya oturması bekleniyordu. Ancak son dönemde yaşanan gerilimler bu görüşmeyi ertelemişti.

Türkiye artan sığınmacı sayısından dolayı AB mali yardımlarını, Suriye'nin kuzeyinde kontrolü altında bulunan bölgelerde kullanmak istiyor. Ancak , AB ülkeleri Türkiye'nin Suriye'ye tek taraflı askeri operasyonlarını "uluslararası hukukun ihlali" olarak görüyor ve bu adımın işgali meşrulaştırabileceğini iddia ediyor. 

Zirve sonrası dış haberler içeriğinde geçen ortak söylem; AB ülkelerinin mülteciler konusunda Türkiye’ye ihtiyaç duyduklarıydı. Birçok liderin açıklamasında mülteciler konusu vurgulandı. 

Bu sizi rahatsız etmedi mi?

Şahsen beni oldukça rahatsız etti.

AB ülkeleri,  Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sondaj çalışmalarına karşı çıksın, çalışmaların olması halinde yaptırım tehditleri savursun.

Kıbrıs Türklerinin haklarını tanımasın, silahsızlandırma yükümlülüğüne girmiş olan adaları silahlandırsın.

Diplomasi hocası ABD, Yunanistan’a asker ve silah yığarak kuşatma tehdidinde bulunsun, S400 konusu kriz olarak Türkiye’nin önüne sunulsun.

Bunlarla birlikte, Türkiye de dört milyon Suriyeliye ve Suriyeli olmayan mültecilere ev sahipliği yapsın. Düzensiz göçmen sayısıyla da tek başına ilgilensin.

 'Biz para verelim, mülteciler sende kalsın' bu da Avrupa Birliği'nin diplomatik başarısı olarak anılsın, öyle mi?

** Ayrıca modern çağın en korkunç salgınına karşı keşfedilen aşılar ve tedavi yöntemlerine rağmen hala bir çözüm bulunamıyor. Faturası dünya vatandaşlarına sevk ediliyor. Artık alıştığımız bir evre olarak ; dünya ülkeleri yeniden “aç kapa” moduna giriyor.

Küresel ekonomi  “yıkılmadım, ayaktayım” tavrındayken, dünya insanının içindeki sosyopatlık seviyesi pandemi ile paralel artış gösteriyor. Süveyş kanalı olağanüstü bir kaza süsü ile kapatılıyorken, AB ülkeleri Biden yönetiminin ‘aşırı diplomasi asaletinin’ etkisine bürünerek naralarını iş birliği çağrısına dönüştürüyor.

Neler oluyor? Dünyaca neye hazırlanıyoruz?