1963 Ankara Anlaşması, 1987 Özal’ın Tam Üyelik Müracatı, sonrası, yıl 2020 Türkiye, hala Avrupa Birliği’nin tam üyesi değil… Türkiye, Avrupa Birliği’ne üyeliği, bir medeniyet, çağdaşlaşma projesi olarak öngörmüş, istemişti. Yüce Atatürk’ün “Muasır Medeniyetler Seviyesine Ulaşmalıyız” direktiflerinden, kasdettiği, batının, her bakımdan ileri, çağdaş ülkesi gibi olmaktı. İnsan hak ve hürriyetlerinin, laik, demokratik parlamenter sistemin, insanca yaşam ve refah standartlarının tüm kurum ve kuralları ile geçerli olduğu, fertlerinin yüzlerinin güldüğü, ileri, çağdaş bir Türkiye…. 

AB-Türkiye ilişkileri, 15 yıl önce 3 Ekim 2005 tarihinde, katılım müzakerelerine başlanması kararı ile yeni bir döneme girmişti. Aslında AB, 1 Mayıs 2004’te yeni bir sürece girmiş, 10 yeni ülkeyi, üyeliğe kabul etmişti. Bilindiği üzere, Türkiye, 1999’de Helsinki’de, tam üyelik adayı statüsüne alınmıştı. Bu yeni, 10 ülke arasına girebilirdi. Buna rağmen, bir zamanlar, AB’ye karşı olan iktidar mensupları, menfi tutumlarını değiştirmiş, doğrusunu yaparak, AB’ye, tam üyelik yolunda, yeni reformları hayata geçirerek, çaba harcamaya başlamışlardı. 

Küresel dünyada, Avrupa Birliği’nin önemi ve cazibesi, yadsınamaz bir gerçekti. Bu bağlamda, yerini batı olarak seçmiş, Türkiye’nin, AB dışında kalması düşünülemezdi. Ancak, AB’nin önde gelen ülkelerinin liderleri, Merkel ve Sarkozyki, Türkiye’nin üyeliğini engelleme yolunda yoğun çaba harcadılar. Buna ilaveten, Kıbrıs Rum kesiminin, Türklerin haklarını yok sayarak, Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak, AB üyesi yapılması, Yunanistan ile birlikte, Türkiye aleyhine gayretleri, hadise üzerine tuz biber ekti.

Türkiye, 2018-2019 yıllarında, Reform Eylem Grubu toplantılarında, AB’ye tam üyeliğini tekrar teyid ederek, imtiyazlı ortaklık, işbirliği ortaklığı gibi statüleri reddetti. Buna karşılık, AB Konseyinin yeni yaptırım kararlarına, fasılların açılmamasına, açılan fasılların kapatılmaması gibi, durumlara maruz kaldı. Vize Serbestliği için öne sürülen, 72 kriterlerden, 66’sini yerine getiren Türkiye’ye, bu hak tanınmadı. Son olarak 11 Kasım 2019’da, AB, Türkiye’ye yönelik yaptırımları sertleştirme kararı aldı. Buna gerekçe olarak, Türkiye’de insan hak ve hürriyetlerini, fikir, ifade özgürlüğünün yeterli düzeyde olmadığını, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon aramalarını öne sürdü. Hatta, bazı bağnaz, AB kaynakları, Türkiye’nin hiçbir zaman AB’ye üye olamayacağını telaffuz etmeye başladılar. Türkiye-AB ilişkilerini, tekrar canlandırmak için halen yürürlükte olan “Gümrük Birliği Anlaşması”nın, güncelleştirilmesi düşünülebilirse de, Fransa’nın insiyatifi ile 2020’den itibaren AB’nin artık fazla genişlememesi, yeni üye alınmaması, Arnavutluk ve Makedonya ile başlatılan üyelik müzakerelerinin askıya alınması, telkin edildi. AB öncelikle, Brexit meselesini İngiltere ile çözsün, kendi içinde, kuramsal reformları gerçek bir birlik olmak için yapsın, tezi ön plana çıktı. Gerçekten AB üyesi yapılan; Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Baltık ülkeleri, Hırvatistan gibi ülkelerdeki, refah, çağdaşlık, demokrasi standartları AB’nin düzeyinin altındadır. Hatta şu hususu rahatçı ifade edebilirim ki, iktisadi açıdan refah ve yaşam standartları bakımından, tüm yönetsel eksikliklere rağmen Türkiye, pek çok AB ülkenin önündedir. 

Türkiye, bugün dünyanın ilk 20 ekonomisi arasındadır. Eğer daha önce hazırladığımız “Değişim Programı” uygulanabilseydi, Türkiye, bugün ilk 10 büyük ekonomi arasındaydı. Aslında, Türkiye 1999 Helsinki zirvesinden sonra, gümrük Birliği dahil, iktisadi, ticari ilişkileri dikkate alındığında, bilhassa, devreye giren reformlarla, modernleşme çabaları ile AB’de örnek ülke olarak gösteriliyordu. O dönemlerde, AB konseyinde, Avrupa parlamenterlerin “Türkiye’ye Evet” pankartları hatırlardadır. Nereden, nereye… Hani bir Nasrettin Hoca fıkrası vardır: Hocanın evine hırsız girmiş, komşular hocam, şöyle yapsandın, kilit taksaydın diye konuşurlarmış. Hoca ‘anladım, ben çok suçluyum ama, yahu bi hırsızın hiç mi suçu yok’ demiş. Evet biz Türkiye olarak görevlerimizi acaba tam olarak yerine getirebildik mi!?… 

Ben AB sürecinde hep şu hususu ileri sürdüm; “Biz, Atatürk’ün izinde, çağdaş, medeni bir ülke olmak yolunda, Avrupalı gibi, gelişme, kalkınma, demokrasi, hukuk, insan hakları, refah toplumu hedefi ile tıpkı AB üyesi olacakmış gibi ilerlememizi gerçekleştirilem, göreceksiniz, AB bizim peşimizde koşacaktır…”

2020 başında Türkiye-AB ilişkileri, menfi, içinden çıkılamayacak noktaya gerilemiştir… Türkiye’nin haklı olduğu, ülkeyi bölüp, ayrı bir devlet kurmak isteyen PKK terörü ile 1984’ten beri süren hayati bir mücadelesi vardır. Büyük şehitler vermiş, 100 milyar doları aşan meblağ harcamıştır. Öte yandan Türkiye, yıllardır devlet içinde yuvalanan, askeri mülki, yargı, okullar, üniversite, eğitim velhasıl tüm devleti ele geçirmeye çalışan FETÖ terör örgütü ile mücadele yürütmektedir. Türkiye nedense bir zamanlar iyi ilişkiler içinde olduğu, Suriye ve Esat’la, mücadeleye girmiş, harekatlar yapmış, en önemlisi, kısıtlı olanaklarına rağmen 5 milyon Suriyeliye, 50 milyarın üzerinde para harcayarak, bakmak durumunda kalmıştır. Türkiye, NATO üyesi olarak, stratejik ortak olduğu ABD ile son derecede, olumsuz ilişkiler içine girmiştir. Türkiye’nin puanda başarı ile kullandığı ancak eskiyen F-16 uçakları yerine acilen F-35 uçaklarına en az 500 adet ihtiyacı vardır. Türkiye ekonomisi arzu edilen noktada değildir, 2023 için hedeflenen, 2 trilyon dolar GSMH ve 500 milyar dolar hedefinin tutturulması mümkün görülmemektedir. 

Tüm bu olumsuz koşullar arasında, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleme oranı yüzde 80’lerden yüzde 40’lara inmiştir. Ne yazık ki, AB üyesi olmak yerine, Arap, İslam ülkelerine, gerici moral idarelerine, Rusya’ya yöneliş, bir alternatif olarak konuşulmaktadır. Türkiye’yi bu noktaya AB’nin, olumsuz tavrı getirmiştir. İnanıyorum ki, herşeye rağmen, Türkiye, Atatürk’ün izinde, muasır medeniyetler düzeyine mutlaka ulaşacaktır… 

1