Ateşe sürükleniyoruz, ateşe! (4)

Abone Ol

Suriye'nin savaş uçağımızı Rus füzeleri ile vurduğu savunuluyor. Peki, Rusya Suriye denkleminin neresinde?
Suriye'nin savaş uçağımızı düşürmesi "Akdeniz Kalkanı" açısından değerlendirildiğinde, enerji savaşları boyutunda ilginç bir durum çıkıyor karşımıza..
Bilindiği gibi "Akdeniz Kalkanı", Türkiye'nin Doğu Akdeniz projesi paralelinde, 1 Ekim 206 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu kararı ile hayata geçirilmişti. "Akdeniz Kalkanı" Doğu Akdeniz'de hem denizde hem de havada Türkiye'nin güvenliğini, özellikle de enerji güvenliğini sağlamayı hedefliyor.
Kime karşı?
Türkiye’nin Ortadoğu’nun enerji terminali olmasını çıkarlarına aykırı gören herkese karşı..
Türkiye’nin Doğu Akdeniz askeri stratejisi olarak nitelenen “Akdeniz Kalkanı”, hücumbot, helikopter, sahil güvenlik botları ile araştırma, görüntüleme ve savunma faaliyetlerini kapsıyordu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2007 yılında Lübnan’la Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması imzalaması Türkiye’nin çok sert şekilde tepki vermesine neden olmuş, Doğu Akdeniz’deki güvenlik donanımına, savaş gemilerinin yanı sıra, fırkateynler ve savaş uçakları da eklemişti.
Son zamanlarda, Arap Baharı paralelinde yazdığımız yazılarımızda, Türkiye’nin, Konya hava sahasını İsrail uçaklarının talim uçuşlarına kapamasının ardından, iki ülke arasında Ortadoğu’nun enerji terminali olma yolunda yaşanmakta olan baş döndürücü bir rekabetin su yüzüne çıktığına dikkat çekmiştik.
İsrail Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Balkan ve Kafkas ülkeleriyle imzaladığı bir dizi askeri ve ekonomik anlaşmayla Türkiye’yi kuşatmayı, “Ortadoğu’nun ve Türkistan coğrafyasının enerji kaynaklarını Batı’ya ulaştıracak enerji terminali” olarak değerlendirilen Ceyhan’ı riskli bir seçenek olarak göstermeyi hedefliyordu. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı’nı ve Nabucco’ya alternatif olarak hayata geçirilmek istenen Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı’nı (TANAP) riskli bir seçenek olarak duyurmak, Çarlık Rusyası döneminden beri sıcak denizlere inmek, Akdeniz’de bayrak göstermek konusunda karalı olan Rusya’nın da işine geliyordu.
RUSYA BU İŞİN NERESİNDE?
“Rusya bu işin neresinde?” sorgulaması başladığında, ülkesi ve tatlı petrolleri Batlılar tarafından yağmalanan Libya lideri “Kıvırcık Kafa”yı hatırlamadan geçmek olmaz. Rusya ve Çin “Arap Baharı” eşliğinde kaosa sürüklenen Libya’nın petrollerinin Batılılar tarafından yağmalanmasına, Kaddafi’nin kendi halkı tarafından rezilce katledilmesine seyirci kalmışlardı, ama Suriye söz konusu olduğunda ikisi de bütün güçleriyle Esad’ın arkasında yer almışlardı. Rusya ve Çin’in bu yakın ilgisiyle Suriye, Batılılarla Avrasya’nın yeni bir dünya savaşının kapılarını aralayacak şekilde güç gösterisi yaptıkları bir arenaya dönüşüverdi.
Suriye konusunda yapılacak bir hata, iyice duyarlı hale gelmiş olan güç dengelerinin bozulmasına ve tüm dünyayı içine çekecek bir küresel felakete dönüşebilir. “Ateşe sürükleniyoruz” derken biraz da bu duyarlı dengelere dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü, Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmesine neden olan “Büyük Oyun”, I. Dünya Savaşı sonrasında, Rusya’da meydana gelen Ekim Devrimi ve Türk Kurtuluş Savaşı nedeniyle tam hedefine ulaşamadan rafa kaldırılmak durumunda kalınmıştı.
Bugün Kuzey Afrika’dan Pakistan’a uzanan ve dünya enerji kaynaklarının önemli bir bölümünü barındıran eski Osmanlı coğrafyasında izlediğimiz gelişmeler, yeni aktörlerin de katılımıyla, “Büyük Oyun”un kaldığı yerden sürdürülmesi operasyonlarıdır.
Gerçekçi olmamız gerekir; Türkiye, jeopolitik konumu ve stratejik derinliği nedeniyle, dünya enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını denetim altına almak için kıyasıya bir rekabete girmiş olan küresel devlerle bir çıkar çatışması yaşamaktadır.    
Sovyetler’in dağılması sonrasında tek kutuplu hale gelen dünyamızda izlenen ekonomik politikalar nedeniyle meydana gelen küresel kriz tüm dengelerin değişmesine, yeni bir dünya düzeni arayışları paralelinde tehlikeli bir sürecin başlamasına neden oldu.
Yeni dünya düzeninde hangi ülkelerin küresel güç olarak yükseleceği şimdilik belli değil, ama dünyamız artık çok kutuplu bir dünya olacak.
TEHLİKELİ BİR SÜREÇ
Mavi gezegenimizin tarihinde yeni bir dünya savaşının yaşanmasına neden olabilecek bu tehlikeli sürecin ana çatışma konusu belli: dünya enerji kaynaklarının ve dağıtım yollarının kontrol altına alınması.. Çünkü kim daha çok üretip satabilirse, kriz öncesi büyüme temposunu yakalayabilecek, ekonomik sorunlarını çözerek küresel çapta söz sahibi olabilecek.
Ortadoğu’da, Akdeniz’de, BOP coğrafyasında Suriye merkezli yaşanmakta olan gelişmelerin ana hedefi enerji stratejileriyle yakından ilgili. Batılılarla (ABD-AB-İsrail) Çin ve Rusya arasında, bu arada Türkiye ile İsrail ve Rusya arasında enerji terminali olma ve dağıtım koridoru oluşturma konusunda kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır. İsrail’in de Rusya’nın da, her fırsatta, “Türkiye’nin güvenli bir terminal ve koridor olamadığı” izlenimi yaratacak organizasyonlara destek verdikleri bir sır değildir.  
“Rusya bu işin neresinde?” yanıtını, özet olarak, Independent yazarı Robert Fisk’in kaleme aldığı bir makalede bulabiliyoruz. Fisk, “Batılıların Suriye ile bu kadar yakından ilgilenmelerinin asıl nedeni Körfez ülkelerinden gelecek olan hidrokarbonun (petrol ve doğalgaz) Moskova’nın denetimine bağlı kalmayacak şekilde güvenceye almaktır” dediği yazısında, Suriye üzerinden Batı’ya uzanacak enerji koridorunun önemini vurguluyor. Daha ilginç şeyler de söylüyor Fisk, İran petrol ve doğalgazının da Şii yönetimindeki Irak üzerinden Suriye’ye ve Akdeniz’e ulaştıracak güvenli bir koridordan söz ediyor. Türkiye’nin bypass edilmesi anlamına gelen bu plana göre, “Batılılar, bu koridoru güvenceye almak adına, Esad yönetiminin iktidarda kalmasına bir süre daha göz yumabilir”miş.
Görüldüğü gibi, dünya hidrokarbon rezervlerinin önemli bir bölümünü barındıran Ortadoğu’daki gelişmeleri Batılılarla Avrasyalılar arasında yaşanan bir güç denemesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Kuzey Afrika’nın, Ortadoğu’nun ve Türkistan coğrafyasının hidrokarbon zenginlikleri küresel çapta hesabı olan bütün güçlerin iştahını kabartıyor. Jeopolitik konumu ve stratejik derinliği ile Türkiye’nin, zaman zaman, çeşitli nedenlerle öne çıkması küresel aktörlerin hiç işine gelmiyor.