Ne yazık ki ülkemizde kurtarıcımız ve kurucumuz Atatürk’e karşı olan küçük de olsa bir kesim var. Bu kişiler, kendilerini aşırı dindar olarak gösterirler. Din, Atatürk, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet ve birçok konudaki bilgeleri temelsiz, dayanaksızdır bu kimselerin. Bilgileri; belgelere değil, söylencelere dayanır. Bu nedenle kendi toplumları, gelenekleri, tarihleri, ülke gerçekleriyle çatışırlar. Çoğu zaman nefret doludurlar ülkelerine karşı. Bunun içindir ki bu kişileri, emperyalistlerin yönlendirmeleri ve kullanmaları çok kolay olur.

Dinden geçinen birçok kişi, Cumhuriyet’in kuruluşuyla camilerin ahıra döndürüldüğünü, kapatıldığını, bazılarının da yıkıldığını savunur. Bu yalanların çoğu, ülkemizi yok etmek amacıyla önce İngilizler, sonra Amerikalılarca çıkarılıp yayıldı. Ne yazık ki bu kişiler; Atatürk, dolayısıyla Türkiye düşmanlığı yaparak emperyalistlere hizmet ederler bilerek ya da bilmeyerek.

9 Eylül 1922’de düşman, İzmir’den denize döküldü. Henüz Lozan imzalanmamış, cumhuriyet ilan edilmemişti. Türkiye doğudan batıya yanmış yıkılmıştı. Birçok kent, kasaba ve köy işgalcilerce yakılmıştı. On yıl süren savaşlarda insan yitiklerimiz çoktu. Bu nedenle köylerde harmanlar kaldırılamıyor, madenler işletilemiyor, ticaret gereği gibi yapılamıyordu. Ülkemiz ekonomik olarak tam bir çöküş yaşamaktaydı. İşte, bu zor koşullar altında Türkiye küllerinden yeniden doğuyordu. Bu da tüm ulusun üstün özverili katılımıyla oluyordu.

11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın üzerinden beş ay geçmemişti ki Atatürk, 1 Mart 1923 günü Meclis’in Dördüncü Toplantı Yılını Açış Konuşmasında şunları söylüyordu:

“Efendiler, geçen sene zarfında Evkaf Vekaleti din ve hayır işleriyle ilgili binaların tamirat ve inşaatında oldukça mühim bir faaliyet göstermiştir. Vuku bulan tamirat yekunu, memleketin muhtelif noktalarına ait olmak üzere 126 cami ve mescidi şerif ile 31 medrese ve mektep, 22 su yolu ve çeşme, 175 akar ve 26 hamama ulaşmıştır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 15, Kaynak Yayınları, Birinci Basım: Şubat 2005, s. 175)” Görüldüğü gibi işgalcilerce kullanılmaz duruma getirilmiş 126 cami ve mescit onarılıp kullanıma açıldı. Ayrıca 31 medrese ve okul kullanıma sokuldu. Buna koşut olarak su yolları, çeşmeler, akarlar onarıldı. Yoksul Türkiye, hızla yaralarını sarmaya başladı.

“1339 [1923] senesinde İstanbul’a ait olup şimdiye kadar teşkilatsızlık yüzünden ihmal edilen bentler tamiratı ciddiyetle nazarı itibara alınarak bu hususta bir kanun tasarısı tanzim edilmiş olup Heyeti Vekile’ye verilmek üzredir ve söz konusu kanunun yüce Meclis’çe tasdik edilmesi halinde İstanbul’da susuzluk tehlikesine maruz kalan ahalinin ve dini binaların su ihtiyacı mümkün mertebe hafifletilecektir. (Aynı yapıt, s. 176)” İstanbul’da işgalle oluşan hükümetsizlik, otoritesizlik yüzünden su kemerleriyle kimse ilgilenmemişti. İlk işlerden biri de su kemerlerinin onarımı gündeme alındı. TBMM’nin onay vermesiyle bu işin hemen halledilmesi düşünülmekte. Dinsel hizmette bulunan yapıların da bu onarım sonunda suya kavuşacağını belirtmekte Atatürk.

“Yekunu mühim bir miktara ulaşan Evkaf sarfiyatının hiçbir teftişe tabi olmadan icra edilmesi uygunsuz görüldüğü gibi durmadan halk tarafından vuku bulan şikayetlerin bir an evvel araştırılması mümkün olmamakta bulunduğundan yeniden Heyeti Teftişiye teşkilatı bütçeye konulmuştur. (Aynı yapıt, s. 176)” Burada vakıf harcamalarının denetlenmediğinden söz etmekte Atatürk. Bu konuda halkın çokça şikâyeti var. Halkın sesine kulak vererek buraların denetlenmesi için bütçeye ödenek kondu.

“Aylık yirmi beş, elli kuruş gibi cüzi bir meblağla hizmet etmekte olan hayrat hademelerinden 487 zatın maaşlarına şimdiye kadar 13.006 lira zam yapılmış ve bu sene zarfında bir o kadar lira zammı kararlaştırılmıştır. (Aynı yapıt, s. 176)” Vakıfların hayır işlerinde çalışmakta olan 487 kişinin aylıkları artırıldı. Görüldüğü gibi bunca işin arasında halkın hizmetinde olan emekçiler de düşünüldü.

Yukarıdaki gerçekleri okuyan iftiracı ve yalancıların bilmiyorum yüzleri kızarır mı? Emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin iftiralarıyla ülkemizin kurucusuna asılsız suçlamalar yaptıkları için pişman olurlar mı?

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       21 Kasım 2024