Bugün, Ulu Önderimiz Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi aleme intikalini, koronavirüs gölgesinde de olsa milletçe yine büyük bir saygı ile, minnetle ve şükranla anacağız. Kısıtlı törenlerin yanında, bulunduğumuz her alanda hatta yalnızlığımızda bile, O’nunla birlikte olup O’nun eserlerini büyüterek yaşatmanın gurur ve heyecanını tazeleyeceğiz. 

Bilindiği gibi, 1881’de Osmanlı İmparatorluğunun ağır hasta olduğu dönemde doğan, hepimiz gibi bir halk çocuğu olan Atatürk’ün çocukluk ve eğitim dönemi 24 yıldır. 

1886’da Selanik’te ilk öğrenime başlamış, bilahare 1893’te Mustafa adı ile başladığı Selanik Askeri Rüştiyesinden Mustafa Kemal olarak mezun olmuştu. Daha sonra sıra ile Manastır’da Askeri İdadi, İstanbul’da Harp Okulu ve Harp Akademisi öğrenimini müteakip 1905 yılında Kurmay Yüzbaşı rütbesi ile Şam’da kıta hayatına başlamıştı. Başarılı bir öğretim hayatı sonunda Harp Okulunu ön sıralarda tamamladığından kurmay subay eğitimi için Harp Akademilerine ayrılmıştı. 

Parlak bir kurmay hayatı vardı, astları ve üstleri tarafından sevilip, sayılır ve iyi bir subay olarak anılırdı. Nitekim Kolağası rütbesi ile Alay Komutanlığı yapmış, Çanakkale 19ncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal malumları tarihin akışını değiştirmişti. Ama Dünya Harbi sona ermiş, sıra paylaşılan vatanımızın kurtuluşuna gelmişti. Milletin parası yok, ordusu yoktu ve sahip çıkan bir devleti de olmadığından herkes çaresiz ve kararsızdı. 

Mustafa Kemal Paşa gözünü kırpmadan Anadolu’da, milletinin başına geçti. Eşi menendi görülmemiş, her anı ibret ve haşmet dolu İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınar ve daha nice zaferler, O’nun erişilmez dehasının sevk ve idare kabiliyetinin sarsılmaz azim ve kararlılığının en müsbet ve kati neticeleri idi. Ve ardından da Lozan’da Dünya Harbi galiplerinden Cumhuriyetin tapusunu söke söke almıştı. 

Ve artık kılıcını kınına koyan Mustafa Kemal Paşa, Ortaçağ karanlığında kalan Türk Milletinin muasır medeniyet düzeyine geçişine de önderlik etmişti. Atatürk bu dönemde de Mustafa Kemal Paşa’yı fersah fersah geçmişti. Kısacık ömrüne, çöken bir İmparatorluğun külleri arasında zillet ve esarete mahkum bir milletten, bugün mensubu olmaktan gurur ve onur duyduğumuz üzerinde huzur ve barış içinde yaşadığımız Cumhuriyetimizi sığdırmıştı. 

Yazık ki, 10 Kasım çabuk gelmişti. Her fani gibi O’da aramızdan ayrıldı. Ne var ki, O’nu göremesek ve unutturma gayretleri olsa da, bu vefalı ve kadirbilir millet; O’nu duyuyor, hissediyor ve O’nunla hızlanıyor. 

Değerli okurlarım, bu kadirşinas, vefakar Milletin Atatürk sevgisi öylesine anlamlı ki, herhalde hiç bir ölüm, bu kadar ölümsüz olamaz gibi geliyor. 

Onu hiç unutmayanlardan değerli şair ve bestekar dostum Sayın Sami Derintuna’nın çok anlamlı bir şiirini de sizlere takdim ediyor ve bu vesile ile Ebedi Başkomutanımız Ulu Önder Atatürk’ü yüksek bir saygı ile anıyor Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Mekanı cennet olsun...

ATATÜRK’Ü UNUTTURMAK  KOLAY MI? 

Atam diye ta yürekten haykırsam, 

O yattığı yerden beni duyar mı? 

Nankör hariç, bu ülkeyi sevene, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

Bu vatanı aydınlığa çıkaran, 

Ne mutlu ben Türküm diye haykıran, 

Bir cepheden bir cepheye koşturan, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

Aleyhinde çok olsa da şer güçler, 

Türk insanı yalanlara kanar mı? 

Çanakkale Destanının mimarı, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

Düşmanları hep bozguna uğratan, 

Küllerinden genç bir ülke yaratan, 

Tüm ömrünü Türkiye’ye adayan, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

Ülkesine yanlış yapan liderin, 

Bu güne dek devrimleri yaşar mı? 

Şu dünyaya yüz senede bir gelen, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

Hürriyeti lâikliği savunan, 

Dindar olup diyaneti kurduran, 

Türkiye’nin çöküşünü durduran, 

Atatürk’ü unutturmak kolay mı? 

SAMİ DERİNTUNA 

(29 Ekim 2019/İstanbul)