10 Kasım’da Ulu Önder Atatürk’ü; ebediyete intikalinin 74 ncü yılında, en büyük eserim dediği Cumhuriyetle bize bıraktığı hür ve bağımsız olmanın bütün güzellikleri içinde, medeni dünyanın şerefli bir üyesi olmanın gururu ve onuru ile andık. Ve ebediyeti kdar da tabii ki anacağız.
Zaman tünelinde gezinince insan sormaktan kendini alamıyor. Sevr’den sonra koca imparatorluktan bize ne bırakılacaktı?
Eğer bu büyük millet bağrından bir Mustafa Kemal çıkaramasa idi, acaba ne halde olacaktık? Şimdi kimlerin, hangi zalimlerin emrinde ve hizmetinde olacaktık?
Şükürler olsun ki boynunda idam fermanı olsa da, yorgun ve bitkin ninelerimiz dedelerimiz Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplandı. Eşi menendi görülmemiş bir kurtuluş mücadelesine atılarak Afyon’da ZAFER’i yakaladılar.
Bu hiç de kolay olmadı.
Kimse bize Cumhuriyeti altın tepsi içinde ikram etmedi.
Zaferi Türk Ulusu, kararlılığı ve kahramanlığı ile kazandı. Mustafa Kemal Paşa da bu büyük mücadeleyi maharetle yönetti.
Kıta hayatına 1905 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak atılan Mustafa Kemal 10 yıl sonra Çanakkale’de komuta ettiği tümenle harbin kaderini değiştirdi. 35 yaşında general, üç yıl sonra Ordular Grup Komutanı, hemen ardından da TBMM Başkanı ve Başkomutan oldu.
Zaferden sonra kılıcını kınına koydu. Milletini muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak için ilimde, bilimde, fende, sanayi de ve her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdi. Yüksek bir standarda ulaşan demokrasimizin ve bugün sahip olduğumuz bütün güzelliklerin temellerini attı, hızla geliştirdi. Bütün bu süreç içinde Atatürk, çağdaş uygarlık yolunda da, Mustafa Kemal Paşa’yı fersah fersah geçerek bu asil milletin ortaçağ karanlığından ışıklı aydın dünyaya geçişine önderlik etti.
Bu nedenle büyük komutan ve büyük devlet adamı Ulu Önder Atatürk sevgisi, milletimizin gönlünde en mutena ve müstesna bir yerde ve attığımız her adımda adeta bir ışık, bir fenerdir.
Ulu Önderimizi bir defa daha yüksek tazimlerle anıyor, Yüce Tanrı’dan rahmet diliyorum.