Danimarka merkezli ifade özgürlüğü organizasyonu freemuse, 2016'da sanata ve sanatçılara yönelik sansür, saldırı ve hak ihlallerini bir rapor olarak yayınladı. Türkiye, sanatçılara yönelik ciddi hak ihlallerinin yaşandığı ülkeler arasında ne yazık ki 2 nci, en çok sansür uygulayan ülkeler listesinde ise 7. sırada yer aldı. 

Örneğin geçen yıl ülkemizin en önemli çağdaş sanat fuarlarından Contemporary İstanbul’da sergilenen bir heykel göbeğindeki padişah çizimi nedeniyle, kendilerini muhafazakâr olarak nitelendiren eylemcilerin tekbirli tepkileri sonucu sergilenemedi. Yine geçtiğimiz yıl İzmir spor metro istasyonunda bulunan, Amancio Gonzalez Andres’in “müzisyen” adlı ahşap heykelini, müstehcen olduğu gerekçesiyle parçalamıştı.

Tüm bu örnekler kadar acı diğer bir diğer örnek Rize belediyesinin meydan düzenlemesi adı altında Atatürk anıtını kaldırması veya Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki terör olayları sırasında bölücü örgütün Atatürk büstlerini hedef almasını ne yazık ki izlemiştik.

Oysaki genç Cumhuriyetimiz büyük kültür devrimcisi ve sanatsever Atatürk’ün önderliğinde çağdaşlık savaşı verirken sanatın yaratıcı gücünden faydalanmak üzere yoğun bir gayret göstermişti.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında gerçek kurtuluşun cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olacağını belirten, ''Aydınlanma Dehası” Atatürk yaratılan yeni toplumun tepeden tırnağa Milli esaslara göre biçimlenmesinde eğitim, dil ve tarih çalışmalarına kadar kültür ve sanata çalışmalarına ve de heykelciliğe son derece önem vermişti.

Rönesans’la birlikte Avrupa bilim, sanat ve teknik alanında büyük ilerlemeler gösterip sanat ve kültür alanlarında güçlenirken, gelişmelere ve yeniliklere uyum gösteremeyen teokratik yapıdaki Osmanlı Devlet’inde yenilgi ve düşüşler yaşaması kaçınılmazdı. Her ne kadar, 1883’de açılan Sanayi-i Nefise Mektebi sanata gelişim anlamında faydalı olmuşsa da özellikle heykelcilik bölümü dini gerekçelerle ciddi bir gelişme sağlayamamıştı.

Cumhuriyet Türkiye’sinin ve heykelciliğin önündeki en büyük engeli o yıllarda da, bugün de olduğu gibi gerici unsurlar oluşturacaktır. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, henüz Cumhuriyet ilan edilmeden önce 22 Ocak 1923’te Bursa’da gerici unsurlara yönelik yapmış olduğu konuşmada heykel konusuna da değinmiş ve şöyle demiştir:

 ‘Anıtlardan söz açan arkadaşımızın amacı heykel olsa gerektir. Dünyada uygarlığa ulaşmak, ilerlemek, gelişmek isteyen herhangi bir ulus ister istemez heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler, şer’i hükümleri gereği gibi araştırıp incelememiş kimselerdir. Peygamber Hazretlerinin Tanrı buyruklarını bildirişi sırasında karşısındaki insanların kalbinde ve vicdanında putlar vardı. Bu insanları hak yoluna çağırmak için ilkin o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak zorunda idi. İslâm gerçekleri tamamen anlaşıldıktan ve beliren vicdan inancı güçlü olaylarla doğru çıktıktan sonra, birtakım aydın kişilerin böyle taş parçalarına tapacaklarını farz etmek ve sanmak İslâm dünyasının onurunu kırmak demektir. Aydın ve dindar ulusumuz ilerlemenin nedenlerinden biri olan heykelciliği en yüksek derecede ilerletecek ve yurdumuzun her köşesi atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir.” (Aktara Hızal, Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi, s: 892

Türk heykelciliğinin ilerlemesi ve Cumhuriyet modernizminin üzerinde odaklandığı Anadolu halkına ulaşılma çalışımlıları kapsamında ilk aşamada heykel alanında yetiştirilmek üzere Avrupa’ya öğrenci gönderilmiş ve bu öğrenciler eğitimlerini tamamlayıp yurda dönene kadar heykel eğitiminde yabancı uzmanlardan yararlanılmıştır

Bu amaçla açılan Avrupa sınavını kazanarak eğitim için 1925 yılında Paris’e giden ilk Türk heykelcisi Ratip Aşir olmuştur. Daha sonraki yıllarda ise, Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu ve Nusret Suman heykel alanında yetiştirilmek üzere devlet tarafından Paris ve Münih gibi dönemin önemli sanat merkezlerine gönderilmişlerdir.

Ülkemizde ilk Atatürk heykeli Gülhane Parkı’nda Sarayburnu'nda açıldı. Bunu Ankara’da Ulus’taki Zafer Anıtı (1927), Afyon Zafer Anıtı, Samsun Atatürk Anıtı gibi eserler takip etti. Bu eserler Avusturyalı sanatçı Krippel’e aittir. İtalyan heykeltıraş Canonica ise, Ankara Etnografya Müzesi Atlı Atatürk Heykeli, Ankara Zafer Alanı Atatürk Anıtı, İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı, İzmir Atatürk Heykeli gibi eserler ortaya koydu.

Özellikle taksim anıtının yapılmasında Atatürk’ün rolü büyüktür. Her ne kadar kendi büst ve anıtlarının yapılması yerine, daha çok çeşitli konularda açık alan heykelleri yapılmasını arzu etmiş, ancak halkın onun heykellerine gösterdiği ilginin sanat ve heykel sevgisine dönmesi için izin vermişti.  Cemal Kutay anılarında «Hatta o yapılan heykellerini de istemedi. Yalnız «heykel» istedi! Memlekete heykel mefhumu girsin, diye! Bu güç mefhumu memlekete, ancak O’nun heykeli sokabilirdi ve sağlığında yapılan heykellerine onun için razı oldu. diye anlatmaktadır. 

Yine Afet İnan’a söylediği şu sözler onun heykel sanatından beklentisini anlatmaktadır. ''Mimar Koca Sinan’ın eserlerinin en yoğun bulunduğu İstanbul’da ve son şaheserinin yapıldığı Edirne’de, ona bir anıt dikilmelidir. Ancak, Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’da da bütün Türk büyüklerinin heykelleri ve anıtlarının dikilmesi, gelecek nesillere örnek olmaları bakımından lâzımdır.''  Atamızın bu isteği ancak 1956 yılında gerçekleşebilmiştir.

1930’lardan sonra Türk Heykeltıraşların çalışmaları ön plâna çıkmaya başladı. 1937’de Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümünün başına Alman Hoca Belling getirildi. Bölüme bir canlılık ve yeni görüş açıları kazandırarak ünlü heykeltıraşlar yetiştirdi. Bu döneme ait en güzel örnekler Eskişehir istiklal anıtı ve Ankara Güven anıtıdır.

Bu noktada Samsunlu bir yazar olarak şehrimizin onuru olan Samsun Atatürk anıtına özel bir yer ayırmak istiyorum:

Her bayram, her özel anma gününde önünde toplanmaktan onur duyduğumuz Samsun Atatürk anıtının Samsunlular için diğer bir adı da onur anıtıdır.Bizler onu her ziyaret edişimizde duygulanır,bu güzel anıtın şehrimizin sembolü olmasıyla gurur duyarız.

  Samsun halkı, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmasını ölümsüzleştirmek amacıyla Mustafa Kemal’in karaya ayak bastığı noktada bir Anıt yaptırmaya karar vermişti.

19 Mayıs 1927 tarihinde, Samsun Valisi Kazım İnanç tarafından anıtın kaidesinin temeli atılmıştı. Heykel için ise, 1928’de Samsun halkı tarafından daha önce Türk Hükümeti tarafından açılan Ankara Ulus Zafer Anıtı yarışmasında birinciliği kazanmış Avusturyalı heykeltıraş, gravür ve resim sanatçısı Heinrich Krippel’e sipariş verilmişti.

Heykellerin bronz dökümleri parçalar halinde Viyana’daki “Vereinigte Metallwerke”de yapılmıştı. Samsun Atatürk Anıtı Heykeli’nin dökümleri de 32 parça halinde yine Viyana’da “Vereinigte Metallwerke”de yapılmıştır. Parçalar son ayarlar, temizlikleri ve rötuşları yapılmak üzere yola çıkarılmadan önce monte edilmiş, kontrol edilmiş ve sonra tekrar sökülerek taşınmak üzere sandıklara konulmuştu.  

Heykelin sandıkları, Hamburg’dan hareket eden Alman “Dusche Levant Linie” Kumpanyasının Nicea vapuru ile taşınarak, 15 Ekim 1931 Pazar günü, Samsun limanına getirilmiş, ancak sandıklar hava muhalefeti nedeniyle 17 Ekim Salı günü gemiden indirilebilmişti. Heinrich Krippel de Samsun’a heykel ile birlikte aynı vapur ile gelmiş, Park Oteli’ne yerleşmişti.

Heykelin daha önceden inşaatı tamamlanan kaidesi üzerine monte edilmesi sırasında, bizzat Krippel de Viyanalı bir mühendis olan Mayer ile birlikte görev almıştı.

Anıtın açılış töreni için başlangıçta İnönü Zaferi’nin yıl dönümü olan 10 Ocak günü düşünülmüş ancak bazı hazırlıkların yetişmemesi üzerine açılış töreni, 15 Ocak 1932 Cuma günü, büyük bir kalabalığın katılımıyla gerçekleşmişti. Saat 14’e yaklaşırken Tokat’tan gelen askeri bando marşlar çalarak tören alanına gelmiş, ardından askeri kıta, jandarma, polisler, mektepliler, esnaf cemiyeti mensupları, şehirde yaşayan yabancılar, konsoloslar, sınai ve mali müessese mensupları, civar kasabalardan gelen halk ve Samsun halkı anıtın etrafında yerlerini almıştı.

Bando tarafından çalınan İstiklal Marşı’nın ardından, anıtın önünde yapılan kürsü’den Mustafa Kemal Atatürk tarafından gönderilen şu telgraflar okunmuştu.;                 

‘’Muhterem Samsun Halkının şahsıma karşı besledikleri asıl duyguların kıymetli bir tezahürünü bildiren telgrafınızdan pek mütehassıs oldum. Teşekkür muhabbet ve selamlarımın halka arzını rica ederim.”

Telgrafların okunmasının ardından kürsüye çıkan Samsun Valisi Mehmet Salim Gündoğan, bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmanın ardından heykele sarılı örtüyü tutan kordelayı kesmiş ve heykelin açılışını yapmıştı. 

Daha sonra, Samsun Gazetesi Başyazarı Ethem Veysi Bey, Samsun Şehri adına Kefeli Muhittin Bey, Meclis-i Umumi adına Havzalı Zübeyiroğlu Fuat Bey, Belediye adına Muhittin Bey konuşmuşlar, Maarif Müdürü Cemal Gültekin’in konuşmasının ardından da son olarak kürsüye heykeltıraş Henrich Krippel çıkarak Almanca bir konuşma yapmış, konuşmayı halka Ekrem Rüştü (Akömer) Bey tercüme etmişti. Krippel bu konuşmasında:  “gururlu bir şekilde batıya ve çok uzaklara dikilen bakışları azim dolu gözleriyle,şahlanan atın üzerinde Atatürk dimdik bir şekilde oturuyor. Bu oturuşta korkusuzluk, kolun kılıca uzanışında ise Türklüğün gücü vardır” demişti. 

Konuşmaların ardından okullar ve askeri birliklerin geçitleri ile süren Samsun Atatürk Anıtı açılış töreni, Vilayet Meclis salonundaki kabul töreni ile son bulmuştu. 

Anıtın kaidesi 20.000 TL’ye, Heykel ise 80.000 TL’ye mal olmuş ve Anıtın tüm masrafları Samsun halkı tarafından karşılanmıştı.

Samsun Atatürk Anıtı’ndaki at üzerindeki Gazi Heykeli birçok kaynağa göre dünyadaki en dengeli ve iyi “şaha kalkmış at üzerindeki süvari heykeli” unvanını, kuyruğu yere değdiği için (dengeyi sağlayabilmek için heykeltıraş yükü iki arka ayakla beraber kuyruğa da dağıtarak üç noktadan sağlamaya çalıştığından) kaybetmiş, en dengeli ve iyi ikinci süvarili şaha kalkmış at heykeli olarak anıla gelmiştir.(Cumhuriyet Dönemi Anıt Heykelleri, Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Osma, Ankara 2003,Atatürk Heykelleri- Kült, Estetik, Siyaset Aylin Tekiner, İstanbul 2010, İletişim Yayınları,www.bakisarisakal.com)

Sanatçıların yaratıcılıklarına sansürler ve yasaklarla zincirler vurulmadığı, heykellere ucube denilerek hakaret edilmediği ve Atatürk anıtlarının sökülmediği, çalınmadığı, kırılmadığı, yakılmadığı, hiçbir sanatsal değeri olmayan fiber dinozor ve robot maketlerinin heykel yerine konularak Yüce Türk ulusunun sanat ve estetik duyguları ile dalga geçilmediği günlere uyanmak üzere saygı ve sevgi ile kalın...