“EYVAH, AFGANİSTAN GİTTİ!”

ATATÜRK VE AFGANİSTAN

Afganistan Kralı Amanullah Han sık sık Türkiye’ye geliyor, Türkiye’nin Mustafa Kemal önderliğinde çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak amacıyla yaptığı atılımları yakından izliyordu. 

Afganistan Kralı Amanullah Han ve eşi Kraliçe Süreyya Tarizi Kavaklıdere’de, “Hariciye Konağı” adı verilen köşkte misafir ediliyorlar, şereflerine ziyafetler veriliyordu. Anadolu Türklerinin Afganistan’daki kardeşlerine duydukları ilgi ve sevgi Amanullah Han’a yaşatılmak isteniyordu.

Mustafa Kemal, Afganistan’ın da, kısa sürede çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi için çok çalışmış, fakat Afganistan Kralı Amanullah Han’ın bir hatası nedeniyle bütün çalışmaları heba olmuştu.

Mustafa Kemal, “Paşam, Amanullah Han Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün devrimlerini aynen uygulama kararı aldı” haberini aldığında neden, “Eyvah, Afganistan gitti!” demişti?

Emperyalizme açtığı savaşı zaferle taçlandırarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başaran Mustafa Kemal, bölgesel bir güç oluşturmak amacıyla, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile 1934’te Balkan Paktı’nı, 8 Temmuz 1937’de de Irak, İran ve Afganistan ile Sadabat Paktı’nı imzalamıştı. 

19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlattığı Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal’in ilk yakın ilişkiler kurduğu devletlerden biri de Afganistan’dı. Çoğunluğunu Özbek Türklerinin oluşturduğu Afgan halkı da, Afgan Kralı Amnullah Han da Türkiye’ye ilgisiz değildi. 

Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk devlet Afganistan’dı. Cumhuriyet’in kurulması öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) de ilk temsilciliğini Afganistan’da açmıştı. TBMM’nin ilk Afganistan temsilcisi, Peygamberimizin türbesini İngilizlere karşı 73 gün boyunca, askerleriyle birlikte  “çekirge kavurması” yiyerek savunan “Medine Müdafii” Ömer Fahrettin Paşa’ydı. 

İngilizlerle işbirliği yapan “din kardeşlerimiz”, Peygamberimizin türbesini çok zor koşullarda savunmaya çalışan Ömer Fahrettin Paşa ve askerlerine yiyecek götürenleri engelledikleri için, Cennetmekan Paşamız ve kahraman askerleri, 73 gün boyunca yalnızca çöl çekirgesi yiyerek hayatta kalabilmişler ve İngiliz askerlerinin Peygamberimizin türbesine girmelerini engellemişlerdi. 

Ömer Fahrettin Paşa Kabil’e gönüllü gittiğinde Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı. Ankara ile yazışmalarında TBMM mührü taşıyan pelür kağıtları kullanıyordu. Ömer Fahrettin Paşamızın ıslak imzasını taşıyan bu yazışmalarından biri arşivimizin en değerli belgelerinden biridir. 

AFGANİSTAN KRALI AMANULLAH HAN SIK SIK TÜRKİYE’YE GELİYORDU

Afganistan Kralı sık sık Türkiye’ye geliyor, Türkiye’nin Mustafa Kemal önderliğinde çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak amacıyla yaptığı atılımları yakından izliyordu. Amanullah Han’ın gelişinde Ankara ve İstanbul’da taklar kuruluyor, Anadolu Türklerinin Afganistan’daki kardeşlerine duydukları ilgi ve sevgi Amanullah Han’a yaşatılmak isteniyordu. 


Afganistan Kralı Amanullah Han ve eşi Kraliçe Süreyya Tarizi Kavaklıdere’de, “Hariciye Konağı” adı verilen köşkte misafir ediliyorlar, şereflerine ziyafetler veriliyordu. Bugün İsrail Büyükelçiliği tarafından kullanılan ve “Hariciye Konağı” olarak anılan bina, Maraş Milletvekili Mithat Alam’a aitti ve dönemine göre çok konforlu bir villaydı. 

Mustafa Kemal, Afganistan’ın da, kısa sürede çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi için çok çalışmış, fakat Afganistan Kralı Amanullah Han’ın bir hatası nedeniyle bütün çalışmaları heba olmuştu. 

AMANULLAH HAN NEREDE HATA YAPMIŞTI?

Neydi, Amanullah Han’ın, Afganistan’ın geleceğini karartan bu hatası? 

Anlatalım…

Mustafa Kemal, Afganistan’ın, I. Dünya Savaşı sonrasında 1919’da çizilen sınırlarının sürekli olarak kaos üretecek şekilde çizildiğini görüyor, Afganistan’ın bir iç savaşa sürüklenme olasılığından kaygılanıyordu. Amanullah Han, “Paşam, yaptığın yenilikleri ülkemde de uygulamak istiyorum” dedikçe, “Lütfen acele etmeyin; önce ülkenizin güvenliğini sağlayacak bir ordu kurmalısınız” diyordu. 

Bir sabah, “Paşam, Amanullah Han Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün devrimlerini aynen uygulama kararı aldı” haberini ulaştırdıklarında, Mustafa Kemal son derece üzülmüş ve “Eyvah, Afganistan gitti!” demişti. Gerçekten Afganistan, o günden bu güne, hiçbir dönemde huzuru yakalayamamıştır. 

YAKIN GEÇMİŞTEKİ İLGİNÇ GERÇEKLER  

Afganistan'la olan tarihi ve kültürel bağlarımız yanı sıra, yakın geçmişte, hem Mustafa Kemal Atatürk döneminde hem de sonrasında yaşanmış bazı önemli gerçekler de var.  

Nedir bu gerçekler?  

1)TBMM yönetimini ilk tanıyan devlet olan Afganistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, 1928'de, "sonsuza kadar" kaydıyla bir dostluk anlaşması imzalanmıştı.

  2)7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren döneminde (1982 yılında), Rusya'nın Afganistan'ı işgali sırasında, Pakistan üzerinden Türkiye'ye getirilen ve değişik kentlere yerleştirilen aileler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılmışlardı. Afganistan Türklerinin Lideri Abdülkerim Mahdum, 36 yıl önce Türkiye'ye ayak bastığı günü ömrünün son anına kadar unutmayacağını gözyaşları içinde anlatmıştı.  

3)Sovyetler Birliği'nin 1950 yılında ülkelerini işgal etmesiyle Afganistan'ın kuzeyindeki Pamir Yaylası'na göç eden Hacı Rahmankul Kul liderliğindeki Kırgız Türkleri, 1979 yılında yeniden Sovyet tehdidiyle karşılaştıklarında Pakistan'a göç etmişlerdi. Pakistan'ın sıcak iklimine uyum sağlayamayan, çeşitli hastalıklar yüzünden çok sayıda kayıp veren Kırgızlar, 1982 yılında, yaşlılardan oluşan Aksakal Meclisi'nin aldığı kararla Pakistan'ın Türkiye Büyükelçiliğine başvurarak Türkiye’ye sığınma isteğinde bulunmuşlardı. 3 Ağustos 1982'de Pakistan'dan uçaklarla Türkiye'ye getirilen 1150 Kırgız'ın bir bölümü Malatya'ya, diğer bölümü de Van'ın Erçek beldesine bağlı Karagündüz köyünde yaşamaya başlamışlardı. 

5 yıl sonra birarada yaşamak istediklerini bildiren Kırgızlar, dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından 1987 yılında Van'ın Erciş ilçesine 32 kilometre uzaklıktaki Altındere bölgesinde yaptırılan Ulupamir köyüne yerleştirilmişlerdi.  

4) Türkiye, Sovyet işgali sonrasında çok zor duruma düşen Afganistan Türkleriyle yakından ilgilenmiş, bir kısmını Türkiye’ye taşıyarak iklimi Afganistan iklimine uygun illerimize yerleştirmiş ve tamamını Türk vatandaşı yapmıştı. 

Türkiye, bütün bunları yaparken, vatanlarında kalarak topraklarını savunmak isteyen Afganistan halkına da her zaman, her konuda destek olmaya çalışmıştı. Çoğunluğu Türk olan kuzey Afganistan’daki soydaşlarımızın ülkenin kuzey bölümünde ayrı bir Türk devleti kurma girişimi de Turgut Özal döneminde gündeme gelmişti. Bağımsızlığına kavuşan kardeş cumhuriyetlerin de onay ve destek vermelerine rağmen ABD, bu girişimi çıkarlarına ve amaçlarına aykırı bulduğu için karşı çıkmış ve engellemişti.

  Amerika'nın niyeti yalnızca, BOP coğrafyasındaki ülkelere demokrasi ve özgürlük götürmekse, Afganistan'ın kuzeyinde kurulma aşamasına gelmiş Afgan-Türk Devleti'ne ( Güney Türkistan) niçin destek vermemişti?  

Yanıtı zor değil; tarihin her döneminde önemli olmuş bir coğrafyanın Türklerin kontrolüne geçmesi işine gelmiyordu. Afganistan’ı kontrollü bir kaos ortamında elinde tuttuğu sürece, tarihin her döneminde gelişmelerin geleceğinde belirleyici olmuş olan bir bölgenin egemeni olacak, Yeni İpekyolu’nu, çok önemli geçitte kontrolü altına almış olacaktı. ABD, dün olduğu gibi bugün de, Afganistan coğrafyasının kontrolü konusunda kimseyi ortak kabul etmek istemiyor. Bu nedenle, 11 Eylül 2021 sonrasında Kabil Havalimanı’nın işletilmesi görevini Türkiye’ye emanet etme önerisini çok yönlü değerlendirmemiz gerekmektedir.  

AFGANİSTAN’I HUZURA KAVUŞTURACAK SİHİRLİ FORMÜL

Türkiye’nin, Afganistan’ı huzura kavuşturacak tek sihirli formül olarak gördüğü, ülkenin  kuzey bölgesinde bir Türk devleti (Güney Türkistan) kurma girişiminden kimler neden olmuştu? 

Sorunun yanıtında ABD var, Rusya var, Türkiye var, Turgut Özal var, Türkiye’nin Kuzey Afganistan’da devlet kurma girişimi var, Çin var, Yeni İpek Yolu var, İngiltere ve İran var. El Kaide ve devamında Taliban var.. 11 Eylül’e kadar Afganistan’ı terk edecek olan ABD’nin, Türkiye’den, Kabil-Uluslararası Hamid Karzai Havalimanı’nın güvenliğini sağlama “ricası” var. Bu “rica” ya da öneri, geçtiğimiz hafta Brüksel’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden görüşmesinde gündeme gelmişti. Konuya ilişkin görüşmeler, iki ülkenin savunma ve dışişleri bakanlıkları yetkileri arasında, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Askeri Ateşeliği üzerinden sürdürülüyor. 

Türkiye’nin, Kabil Havalmanı’nı işletme görevini yüklenebilmesi için masaya koyduğu bazı öncelikli koşullar var. Kabil Havalimanı’nın iletilmesi ve güvenliğinin sağlanmasının maliyeti, koşullara ve hava trafiğine bağlı olarak, yıllık 80-130 milyon dolardır. Çeşitli teknik ve lojistik desteklerin yanı sıra, bu maliyetin karşılanması gerekir. 

ABD’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlamak amacıyla daha önce buraya konuşlandırdığı her türlü ekipmanı ve gerçekleştirdiği altyapı donanımını olduğu gibi bırakması ve görev yapacak askerlerimize lojistik desteğini sürdürmesi gerekir. 

Türkiye, NATO’nun da 11 Eylül’de ABD ile birlikte Afganistan’dan çekilmesi durumunda, kendisine sağlanan uluslararası desteğin sürdürülmesini ve bu görevini güvenlik içinde yapabilmek için de, yakın ilişkiler içinde olduğu Pakistan ordusuyla işbirliği yapmak istiyor. Milli Savunma Bakanlığı açıklamasında, ABD heyetiyle Ankara’da, teknik heyetler arasında yapılan görüşmelerin ilk bölümünün tamamlandığı bildirildi, ama hangi konularda anlaşma sağlandığını henüz bilmiyoruz.

Türkiye’nin Uluslararası Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama görevini üstlenirken, öne sürdüğü koşullarda, Mustafa Kemal Atatürk’ün Afganistan Kralı Emanullah Han’a verdiği “Önce ordunu kurmalısın” öğüdünün yansımalarını görmemek mümkün mü? 

“ONUNLA VEDALAŞMAYA GELDİM” DERKEN AĞLAYAN KRAL KİMDİ?

15 Kasım 1938 tarihli Milliyet gazetesinden:

“Dolmabahçe Sarayı’nın loş, büyük salonunda katafaltın karşısında bir kaç gazeteci arkadaşla birlikte bekliyorduk. Halk matem nehri halinde onun önünden geçiyordu. Askerler, mektepliler, siviller gençler, ihtiyarlar… Birdenbire bu matemli insanlar arasında omuzları düşük, yüzü sapsarı olmuş, gözleri kızarmış bir adam dikkatimizi çekti.

Bu zatı gözümüz ısırıyordu ama, kimdi? Bulup çıkaramıyorduk. Ziyaretçi adeta dermansız adımlarla ilerledi. Atatürk’ün ayak ucunda bir an durdu. Hürmetle onu selamladı. Sonra, göz yaşlarını göstermemek için hemen siyah gözlüğünü çıkarıp taktı.

Hiç kimse farkında değildi ki, bu kalabalığın içinde şu yüzü sapsarı ve omuzları düşük insan bir kraldır. Afgan kralı Amanullah Han. Son derece hasta olmasına rağmen, Atatürk’ün ölümünü işitince, başka bir isimle tayyareye atlamış ve kimsenin haberi olmadan İstanbul’a gelmişti. Alelâde bir ziyaretçi gibi kalabalığa karışmıştı.

Koridora geçince yanına yaklaştık. Ağlamaklı sesi, Dolmabahçe Sarayı’nın karanlık dehlizinde titreyerek: ‘39 derece ateşim var, fakat felaketi işitince duramadım. Onunla vedalaşmaya ve ağlamaya geldim’ dedi.”

GÜNEY TÜRKİSTAN’DAKİLER BİZİM YABANCIMIZ DEĞİL Kİ; KARDEŞİZ BİZ..

ABD’nin Afganistan’da, topuyla tüfeği ile yapamadıklarını, Türk askeri bir ricayla nasıl başarabiliyordu? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için, öncelikle Türkiye-Afganistan ilişkilerinin tarihi boyutuna bir gözatmak gerekir. Afganistan, hele Güney Türkistan bizim yabancımız değil ki; öz kardeşiz biz.