18 Temmuz da KHK gibi bir müfredat geldi önümüze…  Sanki yangından mal kaçırır gibi… Hâlbuki Ocak ayında bir taslak oluşturulmuştu, görüşte bildirmiştik. Şimdi kimseye sormadılar.

Bir eğitimci değilim ama son iki yıldır müfredat düzenlemeleri, ön çalışmaları ile geleceğim çocuklarım için, yakından ilgilenmek durumunda kaldım. Bu yeni müfredat –birçok uzmana ve eğitimciye sorulduğu söyleniyor ama-bu sefer gerçekten akıl durması gibi bir şey… Kaç gündür basında tepkiler çığ gibi büyüyor. Yandaş sendikalar, siyasetçiler nihayet müfredat özgürleşti diyorlar. Özgürleşen ne acaba?

Milli Eğitim Bakanlığının görevi; Milli Eğitim Temel Yasasına ve Eğitim Birliği yasasına uygun eğitim vererek çocuklarımızı yetiştirmektir. Bu yasalar hala bu ülkede geçerlidir.

Milli Eğitim Temel Kanunun da; Türk Milli Eğitiminin temel amacı çocuklarımızı yani geleceğimizi: ‘’Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek.’’tir denilmektedir.

Yani Eğitim siteminin temelinde Atatürk İlke ve Devrimleri bulunmaktadır. Eğitim müfredatı, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve ulusun diğer manevi değerlerine bağlı nesil yetiştirme amacına uygun ders kitapları hazırlanması başta Anayasaya ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre zorunluluk teşkil etmektedir.

Ülkemizde, benim şehrimde tarihi geçmişi olan, başarıları kanıtlanmış birçok okul, lise kapatıldı ve imam hatip okullarına dönüştürüldü. Hep dedik bu ülkenin İmam Hatipten daha çok çağdaş, bilimsel eğitim veren okullara ihtiyacı var diye… Çünkü ülkemde artık Türkçe yani ana dilde okuduğunu anlamayan bir nesil yetişiyor. Uluslar arası eğitim ölçüm değerlendirmelerinde de alt sıralara indik. İmam Hatip Liselerinin, Yüksek Öğrenim sınav sonuçlarında başarısızlıkları da ortada.  Çocuklarımızın suçu neydi ya da ne?

Tabiî ki çocuklarımızın hiçbir suçu yok. Onlarda dünyada ki her çocuk gibi zekiler ama verilen eğitim ve müfredatın elinde oyuncak oldular. Her yıl müfredat düzenlemeleri yüzünden onların da kafaları karışık.

Şimdi ne oldu? Ben yaptım oldu dediler. Ulusal bilincimiz, tarihimiz 18 Temmuz müfredatında hiçe sayılmış. Atatürk, Atatürk İlkeleri, Milli mücadele yani tüm dünyaya örnek onurlu destan yok. Kuruluş ve bir arada durma bilincimiz yok edilmiş, yeni kuşaklara aktarılmak istenmiyor. Bunun adına da sadeleştirme deniliyor. Evet sadeleştirme… Atatürk, Kurtuluş mücadelesi ve Atatürk İlkeleri silinerek sadeleştirme yapılamaz. Bu Ülkenin çocuklarının gerçek tarihini öğrenmeye hakları var. Engellemek tarihi hiçe saymaktır.

Müfredata Cihat girdi; PKK/FETÖ, İŞİD, 15 Temmuz girdi…

Yani kuruluş özümüzden Laiklikten, Atatürk İlke ve Devrimlerinden sapmamız sonucu yaşadığımız ama onur duymadığımız bir yakın tarih ve din… Eğitim ve öğretim bilimdir, fendir. Laik, çağdaş ve bilimsel temellere oturmalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı geçen sene müfredat için bize fikir sormuştu yine yazmıştık. Şimdi Ocak- Şubat ayı ön çalışmalarından da bir şey kalmamış. Sayın Milli Eğitim Bakanının ‘’cihat da dinimizde var, o yüzden koyduk’’ demesi; Anayasasında, Milli Eğitim Temel Yasasında laiklik olan bir ülkede kabul edilemez. Milli Eğitim Komisyonu üyesi bir vekilin cihadı bilmeyene matematik öğretilmez sözünü nasıl açıklayabiliriz? 

2002 yılından beri eğitim yavaş yavaş dinselleştirildi, imam hatip sayıları artırıldı. Bunlar yapılırken olan çocuklarımıza oldu. Eğitimin niteliği de hızla düşmeye başladı.

Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini belirleyecek müfredatın bu biçimde değiştirilmesi kabul edilebilir gibi değil. 

Atatürkçülük, yalnızca bir ders değil, çağdaş ve aydınlık bir Türkiye demektir. Hazırlanan bu müfredat Laik ve Bilimsel Eğitimi yok etmeyi amaçlamaktadır.
Eğitimi çağdaş değerlerden uzaklaştırarak şimdi de çocuklarımızın geleceğini yok edecektir.

Dindar ve kindar nesil arzusu; eğitimin laik ve çağdaş sistemden uzaklaşması; imam-hatipleşme ve gerici eğitim bizleri 15 Temmuz darbe girişimi sürecine götürdü. Laik, çağdaş, bilimsel eğitimden uzaklaşmanın;  Ülke, Ulus bütünlüğümüzü nasıl sıkıntıya soktuğunu çok yakın zamanda gördük ve yaşadık.

Atatürk’ün laiklik anlayışının kıymetini, dinin kul ile yaratıcısı arasında kalmasının önemini ve dinin toplum hayatına müdahalesinin neden olacağı sonuçları bugün ülkemizde yaşıyoruz.

Milli bilincimizin temeli olan; Cumhuriyet kazanımlarını çeşitli yalan ve entrikalarla küçük düşürmeye çalışarak ulusal bütünlüğümüzün bozulmasına hizmet edecek olan bu zihniyeti bugün de eğitim sistemimize sokmak; İslam âlemini batağa götüren aklı, bilimi dışlayan din eksenli eğitim anlayışını yerleştirmeye çalışmak, geleceği yok etmek olur. Gelecek demek bugünün çocukları, çocuklarımızdır. 

Çağdaş dünya ülkesi olmanın öncül kaynağının akıl ve bilim olduğunu her fırsatta söylemeye devam edeceğiz. Yarınlarımızın çalınmasına, çağdaş uygarlık yolundaki mücadelemizin engellenmesine asla izin vermeyeceğiz. Özgür düşünen, sorgulayan ve sonucu uygulayabilen bir gençlik geleceğimiz olacaktır. Bu gelecek için mücadele hepimizin boynunun borcudur.

Cumhuriyetimizin aydınlanma felsefesine, kurucu değerlerine, Anayasamıza, kanunlara ve en önemlisi, akla, bilime, tüm çağdaş değerlere aykırı olan bu müfredatı kabul etmiyoruz.

ATATÜRK’ÜN dediği gibi: “TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR MÜHİMDİR; YAZAN YAPANA SADIK KALMAZSA DEĞİŞMEYEN HAKİKAT İNSANLIĞI ŞAŞIRTAN BİR HAL ALIR.'' 

Sizleri hem kanunlara uymaya, hem de tarihsel gerçeklere sadık kalmaya davet ediyoruz.