Aşure, milletçe sevip yediğimiz bir tatlıdır. İçinde, ona asıl tadı veren şeker ağırlıkta olup, içinde ayrı ayrı yendiğinde hiç tat vermeyen, kuru fasulye, nohut, buğday, pirinç gibi bakliyat vardır. Süt ve nişasta bunları bir araya getirir. Ayrıca içine ve üzerine konan, incir, fındık, kuru üzüm, nar da hem onu süsler, hem de lezzet verir. Ayrıca, geleneklerimizde bir de AŞURE AYI vardır. Bugünkü iktidar ve onların yandaşları olan liberal yazarlar, aşureden farkı olmayan milletimizin yapı taşları ile oynamakta, üst kimlik, alt kimlik sözleri ile milli birlik ve bareberliğimizi parçlamaya, bir devleti oluşturan asıl öge olan Millet'i yok etmeye çalışmaktadırlar. Büyük emeklerle, yokluk içinde, kan dökerek kurulan 80 yıllık bu devleti yıkmak, yerine küçük küçük devletçikler kurma yolundaki bu zihniyet AB'ye, AB'nin isteği üzerine böyle girmek arzu ve hevesindedir. Bu yeni bir girişim değildir. 12 Eylül Askeri Müdahalesi'nin defolu ürünü, müteveffa Turgut ÖZAL'da, hem de bu devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün makamında otururken bu devletin altını oymaya çalışmıştır. ABD'den dönerken "Kürtlerle bir federasyonu düşünebiliriz" diyebilmiş, kendisi ile röportaj yapan bir gazeteciye, T.C. Devleti'nin "Anadolu Federe Devletine" veya "Anadolu İslâm Devleti'ne" dönüştürülmesi gerektiğini söylemiştir. Ne var ki, bu hususta, askerlerin nabzını yoklamışsa da, tasvip görülmediği için uygulamaya cesaret edemeden, bu dünyadan göçüp gitmiştir. Ama bu düşüncesinin peşini bırakmamış, yanına bilinen gazetecileri alarak onlarla birlikte "İkinci Cumhuriyet"i kurmayı hedeflemişti. işte, aşure kazanının dibini tutturma faaliyetleri böyle başlamıştır. Şimdi ise aşureyi oluşturan maddeler gibi, milletimizi oluşturan çeşitli kavimlerden gelen toplulukları, sen Kürtsün, Çerkezsin, Abazasın, Gürcüsün, Lazzın, Arapsın... diyerek çıkarıp atarak onlara küçük küçük devletçikler kurdurma girişimlerine tanık olmaktayız. Hiç de, Milli olmayan bu görüşün bazen açık, bazen örtülü sözcülüğünü Turgut ÖZAL kendi zamanında yapmıştır. Milli Görüş'ün Pîr'i Necmettin ERBAKAN'dır. O, Bingöl'de PKK terörünün askerleri, öğretmenleri katlettikleri bu şehirde "Ne mutlu Türküm diyene" karşı, bir Kürt çıkar da "Ne mutlu Kürdüm diyene" derse ne olacak, demiş, aşure kazanının dibini tutturmaya çalışmıştır. Bu görüş sahiplerinin, asıl hedefleri, bizleri bugüne kadar getiren "Milli Birlik ve Beraberliği" yıkmaktır. Günümüzün Başbakanı, bu görüşten gelmekte olup, üst kimlik, alt kimlik karmaşasını körüklemektedir. Temelinde, ATATÜRK DÜŞMANLIĞI, CUMHURİYET KARŞITLIĞI vardır. bu kartışmayı sürdürenlere MİLLET nedir, ne değildiri açıklamakta yarar vardır. ATATÜRK, MİLLET'i şöyle tarif etmiştir: (M.Kemal ATATÜRK'ten yazdıklarım. Prof. Afet İNAN) "Zengin bir hatırat mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatla beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma MİLLET adı verilir." ATATÜRK, her zaman, her yerde Milli Birlik ve Beraberlik düşüncesini ifade etmiştir. 10 ncu Yıl nutkunda, Türk Milletinin Milli Birlik ve Beraberlikle her türlü güçlüğü yendiğini, tüm dünyaya bildirmiştir. O, Milli Birlikten yoksun olan Osmanlı Devleti'nin bir çok milliyetçilik akımları ile, çeşitli uyruktan gelen insanlar tarafından hırpalandığını bildiği için, Milli Birlikteki sihirli gücü görmüştür. Kurtuluş Savaşımız bu tılsımın ilk zaferidir. Milli varlığımızın temelini, devletimizin bekasını bu güçte görmüştür. Din ve mezhep ayrılıklarının yüzyıllarca devam eden sürtüşmelerin milli birliğimizde nasıl bir sarsıntı yarattığını bildiği için, vicdan işi olan din ve mezhep işlerine kimsenin zorlayamayacağını ve politik olarak kullanamayacağını belirtmiş. Türkiye'de Türkiye'den başka bir şeyin düşünülmemesini istemiştir. Türk halkının varlığını, Türk toplumunun saadet içinde yaşamasını hep milli birlik ve beraberlikte görmüştür. Bütün dünyada, vatandaşlık kimliği dışında bir de Millet kimliği vardır. Vatandaşlık kimliği hukuki bir kimliktir. Millet kimliğini belirleyen de bu milleti oluşturan, tarihsel süreç içerisinde etkili olan da bu çoğunluktur. Fransa'nın Fransızı veya Fransızın Fransa'sı; İngiltere'nin İngiliz'i veya İngiliz'in İngilteresi gibi, Alman ve İtalya'nın aynı örnekler gibi devletleri olacak da TÜRKİYE'NİN TÜRKLERİ, TÜRKLERİN TÜRKİYESİ OLMAYACAK MI? Hadi canım sende. 1860'da Çarlık Rusya'nın zulmünden kaçıp, dindaşı olan Osmanlı Devleti'ne sığınan ve ülkemizin herbir yerine yerleştirilen, asla kendilerinden hiçbir makam, mevki, rütbe ve unvan esirgenmeyen, birbirimizden kız alıp, kız verdiğimiz, yüzyıldır etle tırnak gibi kaynadığımız Çerkeztler, Abazalar, Gürcüler... Türk Milleti sizlerden hangi hakkı esirgemiştir ki, hak isteyeceksiniz. Buna vicdanınız el verir mi? Ya Kürt kardeşlerimiz, sizlerden ne esirgenmiştir? Bizler birbirimizin HAS KARDEŞLERİYİZ. Dış güçlerin kışkırtmaları sonucu alınan tedbirler, birlikte daha iyi yaşamak için değil midir? Benim halamın kocası Kürttü. Birbirimizi hiç yadırgamadık. Ben Harbiye öğrencisi iken, bana harçlık da verirdi. Ölümünde çok gözyaşı döktüm. Askerlik hayatımın 5 yılı sizlerle geçti. Ne incindim, ne incittim. Birbirimize söyleyeceklerimiz, aynı evde kardeşlerin birbirlerine söyleyeceklerinden farksızdır. Türkiyemiz, şimdi sonucu bilinmeyen bir yere sürüklenmektedir. Onların asla gerçekleştiremeyecekleri bir yere götürecekleri yola katılma. Onların düşledikleri, asla senin hayrına olmayacakları bu yıkıcı yollardan giderek kaderini bilinmeyen kişilere teslim etme. Bin yıllık Milletimizin başına gelip de, başımıza dert açanlara da: Yuf, hârına dehrin, gül-ü gülzarına hem yuf, Ağyarına yuf, yâr-ı cefakârına hem yuf.