KOLAY OLMAYACAK, AMA BU OYUN MUTLAKA BİTECEK!
Terörü bitirmek sanıldığı kadar zor değildir; terör örgütünün arkasındaki dinamikleri ve hedeflerini milletimize ayrıntılı olarak, açık açık anlattığımız gün, anlatabildiğimiz dakika terör biter. Terör örgütleri tabanda taraftar bulamadığında yaşayamazlar; bitip tükenirler. Bu aşamada bilmemiz gereken en önemli şey, terör örgütünün gerçek kimliğidir; aslında kimlerle savaştığımızdır.
Türkiye, ABD’nin Suriye’de, “IŞİD/DEAŞ’la mücadele” kamuflajı altında, PKK uzantısı PYD/YPG ile kolkola gerçekleştirdiği kontonları birleştirme ve koridoru Akdeniz’e bağlama operasyonlarından ciddi derecede rahatsızlık duymaktadır. Hatırlanacaktır,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TSK’nın Efes-2016 tatbikatı sırasında yaptığı bir konuşmada, “Cerablus’a ortak Türk-ABD müdahalesi” teklifinden söz etmişti. Türkiye, Numan Kurtulmuş’un ağzından dillendirdiği bu diplomatik atakla, Washington’u, Suriye-Irak coğrafyasındaki tutum ve davranışlarını netleştirmeye çağırıyordu:
“Artık bir karar vermeleri gerekiyor, NATO ve tarihten gelen müttefikleriyle mi, yoksa müttefiklerinin düşmanlarıyla mı hareket edecekler?”
BUGÜN SURİYE’DE YAŞANANLARI I. KÖRFEZ SAVAŞI’NDA DA YAŞAMIŞTIK.
2011 Suriye krizi sonrasında yaşamakta olduğumuz süreç, 1991’de, I. Körfez Savaşı sonrasında, 36. Paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzey parselinde yaşananların fotokopisi.
O dönemde de “dost ve müttefik Türkiye”nin kaygı ve itirazları çeşitli diplomatik manevralarla sulandırılmış, topraklarımızda konuşlanan Çekiç Güç’ün çelik kanatları altında PKK korunup kollanmış, Irak’ın kuzey parselinde bugün bağımsızlık için gün sayan bir devlet yapılanması gerçekleştirilmişti. O süreçte de “Zalim Saddam’ın kimyasal silahlarından kaçan” yüzbinler Türkiye’nin sırtına bir yük olarak bindirilmiş, PKK terörü körüklenmiş ve 2001 ekonomik krizinin yolu açılmıştı. Bugün de bir takım ödünler koparabilmek adına Türk ekonomisi zora sokulmak istenmektedir.
Bugün Suriye’nin kuzey parselinde yaşananların benzerlerini, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzey parselinde izlemiştik.
ABD, koalisyon ortaklarının desteği ile, Irak’ın kuzeyinden başlattığı “Kürt Koridoru”nu, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan kantonlar üzerinden Akdeniz’e doğru uzatmaya çalışıyor. Türkiye, 1200 kilometrelik güney sınırı boyunca kuşatılıyor, Ortadoğu coğrafyasından soyutlanıyor. Bu durum da, haklı olarak, Türkiye tarafında büyük rahatsızlık oluşturuyor. Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın Efes-2016’nın sonundaki, “İttifaklar kurulurken verilen sözler karşılıklı ahittir” şeklindeki isyanı bu rahatsızlığın ifadesidir..
ABD, İsrail için bir güvenlik kuşağı oluşturacak “Kürt Koridoru”nu hayata geçirebilmek adına, kırk yıllık dost ve müttefikinin kaygılarını duymazdan geliyor. Son model silahlarla donattığı PYD’nin vurucu gücü YPG’yi yedeğine almış, “IŞİD/DEAŞ’ı vuruyorum” kandırmacasıyla adım adım Akdeniz’e yürüyor. “Kürt Koridoru” görünümlü ABD/İsrail Koridoru güzergahındaki Türkmen ve Arap unsurlar IŞİD/DEAŞ, Rusya destekli Esad hava kuvvetleri ve ABD destekli YPG tarafından temizleniyor. Yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerinin adları sökülüyor, yeni iklime uygun adlar veriliyor.
Dostluk ve müttefiklik ilişkileriyle elleri kolları bağlanan Türkiye, insanlık tarihinin kaydettiği en acımasız katliamını, şimdilik kaydıyla da olsa, izlemek durumunda bırakılıyor.
Türkiye’nin terör örgütü sayılan PKK’nın uzantısı PYD/YPG konusundaki kesin tavrından sonra ABD, bu örgütü kara operasyonlarında başarılı bulduğunu, karadaki en güçlü ortağı olduğunu söyledi. “Kürt Koridoru”, “IŞİD/DEAŞ’ı vuruyoruz” kamuflajı altında, adım adım Akdeniz’e yürüyor.
ABD/İSRAİL KORİDORU HALEP’E DAYANDI
Geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısının ana konusu da Suriye’deki son gelişmelerdi. Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ile MİT Müşteşarı Hakan Fidan, Suriye’nin kuzeyinde ABD-YPG ortaklığı ile gerçekleştirilen gelişmeleri haritalar üzerinde açıklamışlar. ABD, bölgedeki ortaklarıyla birlikte stratejik bir konumda olan Menbiç’i emanetçi IŞİD/DEAŞ’tan alıyor, korumasını PYD’ye devrediyor. Genelkurmay Başkanı Akar bu konudaki kaygılarını dile getirirken, “Membiç’in altından Afrin’e bir ‘PYD Koridoru’ oluşturulmak isteniyor. Böylece Kobani ile Afrin’i Cerablus’un güneyinde birleştiren bir koridor kurulacak” diyor. Yani, “Kürt Koridoru”, “YPG Koridoru” derken, ABD-İsrail Koridoru Halep’e dayandı.
Menbiç’in güneyinden Ayn-el Arap, yani yeni adıyla Kobani ile Afrin kantonları birbirine bağlandıktan sonra sıra Cerablus’a gelecek ve sıkıntımız büyüyecek. O nedenle Genelkurmay Başkanı Akar, Bakanlar Kurulu’nda uyarıda bulunmuş: “PYD, Cerablus operasyonunda da ön alabilir. Biz ABD’yi uyarıyoruz. ABD verdiği sözleri tutuyor, ama diplomatik olarak Amerika’nın üzerinde bir baskı uygulansın” istiyor. (A. Selvi: 23.06.2016 Hürriyet)
ABD CERABLUS OPERASYONUNDA BAŞARILI OLAMAZSA BÖLGE KARIŞABİLİR; HATAY’DA SIKINTILAR ARTABİLİR.
Cerablus operasyonu, ABD’nin tasarladığı ve büyük riskler göze aldığı koridorun Lazkiye’ye uzanması açısından çok önemli bir aşama. Aslında Cerablus operasyonunu ABD ile birlikte yapacaktık; baskılarımız sonucunda anlaşma sağlanır gibi olmuştu. Hedefimiz, Irak ve Suriye’nin kuzey parsellerinin birleştirilmesiyle, güney sınırlarımız boyunca ortaya çıkacak kuşatılmışlık görüntüsünü önlemekti. 45 kilometre içeriye girecek ve Suriye’nin kuzey bölümünde bir “güvenli bölge” oluşturacaktık. Savaş nedeniyle ülkesinde kaçmak zorunda kalanlar burada kurulacak yapılarda barındırılacaktı. Halep ve Bayır Bucak Türklerini de geçici bir süre bu bölgeye taşımayı planlıyorduk.
24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesiyle planlar altüst oluverdi. Suriye parselindeki etkinliğimiz, stratejik derinliğimiz sınırlanıverdi.
ABD’nin YPG ile gerçekleştirmeyi düşündüğü Cerablus operasyonu önemli, ama asıl kıyamet “Koridor” Halep üzerinden Lazkiye’ye yöneldiğinde kopacak. Halep ve Lazkiye çevresindeki Türkmenlerin, bu aşamadan sonra, “koridor” önünde ciddi bir engel oluşturmaları düşünülemez, çünkü soydaşlarımız hem IŞİD/DEAŞ, hem Rus destekli Esad güçleri hem de ABD destekli YPG güçlerinin tehdidi altındalar.
“Koridor”un Lazkiye’ye ulaşmasını kendileri için büyük tehdit olarak algılayan Esad, Rusya ve İran, Halep’te ABD’nin önüne dikileceklerdir. “Koridor”un Akdeniz’e ulaşabilmesi için, artık bir harabeye dönmüş olan yüzlerce yıllık Türk kenti Halep’i geçerek Lazkiye’de Akdeniz’e ulaşması ya da Hatay’a yönelmesi gerekiyor. Bu noktada, dünya barışını da tehlikeye sokacak bir büyük kapışma mı yaşanır, yoksa herkesin bir şeyler kazandığı bir anlaşma mı olur, onun yanıtı ABD’nin yeni başkanı seçildikten sonra belli olacaktır.
AKDENİZ’DE YENİ BAĞIMSIZ DEVLETLER
Bu bağlamda da Kıbrıs, toplumlar arası görüşmeler üzerinden birleştirilecek ve Rumlar Ada’nın tek temsilcisi yapılacak, KKTC tarihe gömülecektir. İngiltere’den sonra Yunanistan da Avrupa Birliği’nden koparılacak ve üçe bölünecek, bu arada Girit de, Kıbrıs gibi bağımsız bir devlet yapılacaktır. Akdeniz’in Hint Okyanusu’na açılan kapısı olan Süveyş Kanalı çevresinde de BM Gücü yönetiminde bağımsız bir birim oluşturulacaktır. “Sır değil” girişiyle açtığımız parantez içinde söylediklerimiz bir komplo teorisi değil, ciddi ciddi uygulamaya konulan bir küresel planın ayrıntılarıdır.
İKİ SÜPER GÜCE RAĞMEN IŞİD/DEAŞ VARLIĞINI NASIL SÜRDÜREBİLİYOR?
“Aslında Kimlerle Savaşıyoruz?” başlığını attığınızda, IŞİD/DEAŞ’ın, dünyanın iki küresel aktörüne, iki büyük silahlı gücüne rağmen, Irak ve Suriye’de nasıl olup da İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı kontrolü altında tutabildiğini sorgulamanız gerekir.
Irak ve Suriye’de IŞİD/DEAŞ, Rus destekli Esat güçlerinin ve PKK/YPG’nin gerçekleştirdikleri katliamlarda neden özellikle Türk varlığının ve Türk yerleşim birimlerinin hedef alındığının sorgulanması gerekir.
2011’de Suriye krizinin derinleşmesiyle Güneydoğu illerimizdeki terör eylemlerinin artması arasındaki paralelliklerin irdelenmesi gerekir.
Halep ve İdlip’te savaş uçaklarıyla yapılan katliamın, hastanelerin vurulmasının, masum çocukların öldürülmesinin sorgulanması gerekir. Sahip olduğu teknolojik donanımla uzaydan yerdeki karıncaları bile izleyebilen ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Kirby’nin, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Bu katliamı kimin gerçekleştirdiğini araştırıyoruz. Şu anda bu işten kimin sorumlu olduğunu bilmiyoruz. Ruslar’la İdlib’te ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz” şeklindeki kıvırtmasının nedenlerinin irdelenmesi gerekir.
İsrail’le yeniden geliştirilmek istenen anlaşmaların kapsamını bilmek gerekir.
Suriyeli mülteciler yükünü Türkiye’nin sırtına yıkma çabasında olan Almanya’nın, Ermeni Soykırımı yasasını neden bu süreçte gündeme getirdiğini sorgulamak gerekir.
ABD’nin Reza Zerrab dosyasını neden Türkiye ve Türk bankacılık sistemiyle ilişkilendirmeye çalıştığını ayrıntılarıyla sorgulamak gerekir. Buna bağlı olarak, Orlando katliamı nedeniyle California Kuzey Bölge Federal Mahkemesi’nde açılan bir dava nedeniyle, Türkiye’nin terör finansmanını önlemedeki kaynak ve mevzuat eksikliğinin gündeme taşınmasının nedenlerini araştırmak gerekir. Canlı bomba üretim merkezlerinin ve bombalı eylemlerin artışıyla mülteci akını arasında bir bağlantı olup olmadığının araştırılması gerekir.
Atatürk Havaalanı katliamıyla verilmek istenen mesaj, Rusya ile yeniden yakınlaşmamızla mı ilgilidir, yoksa İstanbul’da yapılacak olan havaalanının pek çok Avrupa havaalanını devredışı bırakacak olmasıyla mı ilgilidir?
Listeyi uzatmak mümkün.. Terör olayları kamuflajı altından Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi operasyonlarında bölgede bayrak göstererek Kırım Savaşı’ndan bu yana Osmanlı mirasından pay kapma savaşında olan ABD, Rusya, Iran, İsrail, Sykees-Picot üzerinden hak iddia eden İngiltere ya da Fransa ya da mülteci sorununu rüşvet karşılığı Türkiye’nin sırtına yıkma telaşında olan Almanya da çıkabilir.
Bu listeye bakarak soruyoruz: “Aslında kimlerle ve niçin savaşıyoruz?”