Gözlerimi kapatıyorum. Aysız bir gecenin ortasında bir annenin iç burkan hıçkırığı sızıyor duyularıma. Yalnızlığın o tiz kalabalığıyla avazlanıyor. Sesi üryan bir anı sayıklıyor. Usulca ah oğlum diyor.

Çaresiz kalmanın en yalın haliyle kalakalıyorum. Giden gelmez bir yolun dönemecinde harf harf eksiliyorum. Anne olmak bütün duyguların en üstünü en yücesi öyle ya ve de en çıkarsız sevgi.

Gecikmiş bir çığlıktı bir kuyu başında sızlanan yüreği bin bir ihtişamla vuslatı diliyordu.
Evler renksiz, duvarlar hissiz, resimler solgun.
Kendini dili geçmiş bir zamanda unutmuş ve çıkmak istemiyor güne. Takvim yaprakları o eksildiği günde bırakılmış dokunulmamış sararan yapraklara.
Oğlum dedi bitap bir ses tonuyla,
Kederle vuslatı umut ederek, “Seni çok özledim” diye fısıltıyla konuşuyor.
 Bir annenin evladını sayıklayarak “seni çok özledim” demesi bıçak gibi saplanmıştı kalbimin orta yerine.
Zira dört yılı aşkın bir süredir yaşıyordu bu derin acıyı ve gün geçtikçe artıyor katlanamayacak bir hal alıyordu. Gözlerinde ki yorgunluk uzaklık esiyordu. Ayrılıklardan çatısız bacasız bir ev örmüştü adeta kendine.
Seslendi yeniden Asmin diye.
Yürüyemediği sokakları, dokunamadıkları ağaçları denizi, sokak başında ki ağacın sonbahara soyunuşunu kısacası dünyayı anlamanın tadına varamamışlardı.
Her gün başucuna gidip öpüp kokluyor, rengârenk çiçeklerle süslerken adını tekrar edip olup biteni anlatıyordu.
Biliyor musun uzaklığın bir önemi yok, benim hüzün diye yaşadıklarım sana olan sevgimden değil mi?
Aşkı sormuştun bana, aşk nedir anne demiştin? Çözemediğin bu bilmeceyi kendimi göstererek, seni göstererek cevap vermiştim.
Aşk
O büyülü üç harf kalabalığı
Beni ben yapan kelime idi!

Sıkışmış zamanın derinliğinde bendim fısıltıyla söylenen .’aşk’ dedim usulca evet ’aşk’...

Yarasına aşk basan
Aylardır tek ezberi ayrılık olan bir sitemim başlı başına!
Dünyayı aşka sığdırıp duruyorum derken
Aşk aldırışsız düşüyor kirpiklerimden!

Hah işte! bak kol saatim aşkı gösteriyor Asmin. Gövdem kıyamet zelzelesi içinde, demir parmaklıklarda diğer tüm kelimeler. Yenik şarkılar yürüyor damarlarımda. Kederine tutunan bütün sazlar uyaksız da olsa hücrelerimde şimdi.
Kendimle konuşmayı deniyorum da sesim kalbime yük gelince Asmin diyorum her satır başında.

Asmin!

Eksik uyandım bu sabah. Oysa aşk ile uyumuş ve aşk ile uyanmalıydım sonrasında. Kalbi ağzında gelmeliydim yanına. Sevmek için senli yaşamı. Kara kış bakışlarında ki özgüvenle şımarmalıydım sana. Yürümediğimiz sokakları seviyordum. Dokunamadığımız Japon çocuklarını. Seni beni bizi seviyordum. Seviyordum seviyordum ölesiye…


Asmin uzakları seven aşk!

Yüreğimden yükselen sevinç, hadi kalk kahvaltın hazır. Emrine pervane kalbim. Kirpiklerinden sızan ışıkla aydınlansın yirmi dört saatim. Hadi göğüm güneşim umudum bugünüm yarınım hadi kalk!
Ara ara fütursuzca odanın başında buluyorum adımlarımı ve kahvaltı yap diye çırpınıyor sedam.
Boşluğun anlamı başka nasıl doldurulur söyler misin Asmin!

Bakışlarında ki sonsuzluktu umudum. Sözlerinin derinliğinde kayboldukça sarhoş oluyordu zihnim. Ve evet diyordum başardım. başardım adam akıllı aşk büyütmeyi. Aşkla adam etmeyi.
Kol saatim seni vuruyor gece gündüz aralıksız yirmi altı saat. yirmi altı saat!!
Her neyse beşe çeyrek var ve seni almalıyım son duraktan. Alarm sesini duyduğumda huzur doluyor saç diplerimden bütün hücrelerime kadar. Güne dair umutlarını sırtlanıp doludizgin bir geceye muhabbeti sığdırma düşü bol köpüklü kahveyle. Muhteşem üçlü. Bütün soruların içinde "aşk nasıl bir şey" deyişini kendimi göstererek cevaplayacaktım oysa.

Aşk nedir biliyor musun Asmin?

Aşkla doğdum ben Asmin. Aşktı beni sen eden. Aşktı beni gülümseten gücendiren heyecanıma heyecan katan. Bana: güneşin sevincini, yıldızların hüznünü, gidenleri, dönenleri, otobüs camlarını, durakları, elinde bir buket gülle sevgili bekleyenleri, dostlukları, kuşları, böcekleri, doğan her canlıyı, her mucizeyi, inancımı, imanımı, insafı, merhameti, şefkati ülkemi, bayrağımı, toprağımı sevdiren aşktı. Sevmek aşk ile başlar Asmin. Yer ve gök aşk üzerine kurulmuş Asmin. Biliyorsun aslında fakat cevap vermediğinden sesim ardıma düşmesin diye yanıtlıyorum kendimi. Yoksa susarsam gücüm tükenir. Susarsam katlanamam bu yaşamak denilen nefes almaya.

Hah seni alacaktım öyle değil mi?
Seni alacaktım beni bekleyen seni. kol saatim seni vuruyor.
Fakat yoksun yine. yine o muazzam acı veren bekleme nöbetlerindeyim.

Asmin!!
Uzakları seven çocuk
Kaderinin sesini mi duydun?
İçim dışım Asmin
İçim dışım se(n)ssizlik.

Biliyorum sitemim başucunda değirmen taşı
Sussam da ikrar ediyor adını içim.

Düşünsene
Aşka inandım
Senden yandım...


"benim hayallerim ve düşüncelerim bu dünyaya fazlaydı"da ne demek asmin!!
"okuduğumuz yüzlerce kitap yalan mıydı?
Yanlış kitaplar mı okuyorduk? Oysa biz bütün kitapları tek bir kitabı anlamak için okurduk Asmin! Tek bir kitabı. Onlar da mı iyi gelmedi?"
Asmin gecem gündüzüm,

Oğlum!
Zehrinde boğuluyorum canımdan süzemiyorum yokluğunu. Bugünde intihar çiçekleri ektim on yedi kök saldığın toprağa.
Aşkı sormuştun ya oğlum

Aşk sendin ve ansızın terk edişin.

(sırlarımız var diye mutluydum. Beyaz gömleğine sımsıkı sarılıp sır dolu bir tebessümle uydun geçmiş zaman kipine)
Aşk olsun sana çocuk aşk!

/aşk
O büyülü üç harf kalabalığı
Aşk seni’mi aldı
Aşk içimde bir çocuk
Aşk ardımda bir mezarlık /

Annen...


(boşluğun biteviye çırpınış nöbetleri-aşk olsun sana çocuk
Sana annene bize)
Bir hayatın hikâye oluşu…
Hazal Karadağ Yurdagül