Yüzyıllardır Asya coğrafyasında insanları ve sürüleri salgı hastalıklara karşı kullanılmış olan aşılama yöntemi herhangi bir bilim insanın buluşu değil, insanlığın ortak mirasıdır. Dolayısıyla, “koronavirüs aşılarının formüllerinin açıklanarak patent haklarının askıya alınması” önerilerine destek açıklamaları, Biden ve Putin’in bir lütfu değil, bir insanlık görevidir. 

Batıyı çiçek aşısıyla tanıştıran İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi E. Worthley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun 1717’de, Londra’daki dostlarına yazdığı mektup İngiliz arşivleridedir; aşıyı kimlerin buldukları,  yüzyıllar boyu başarıyla kullananların kimler olduğu bellidir. Yani, salgın hastalıklara karşı aşı uygulamasının patenti olamaz.

Koronavirüs salgını bütün ülkeleri etkilemeye devam ediyor. Mutasyonlar geçiren koronavirüs, her geçen gün daha da büyüyerek, insanlığı tehdit eden bir tehlikeye dönüşüyor. 

Tüm insanlık bir korku tüneline girmiş gibi. Bu ölümcül salgına karşı bir ilaç bulunamaması, yeterli sayıda aşı üretilememesi, böyle bir süreçte aşının ticaret konusu yapılabilmesi insanlığı yarınlara duyduğu kaygıların büyümesine neden oluyor. Amerika, Avrupa ve Afrika kıtalarında koronavirüs salgını, hızla mutasyon geçirmesi nedeniyle kontrolden çıkmış durumda. Yeterli aşıya ulaşamayan ülkeler, çaresizce sürü bağışıklığına sığınıyorlar. 

Çin, “Biz koronavirüsü yendik” mesajı veren toplu eğlence görüntüleri yayınlarken, Hindistan ölülerini yakacak ağaç bulamıyor, İtalya’da koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin cesetleri, yeterli mezarlık bulunamadığı için morglarda bekletiliyor. 

Koronavirüse karşı henüz bir ilaç bulunamadı. İlaç şirketleri de yeterli miktarda aşı üretemiyorlar.  

Aşı üreten şirketlerin kazanç peşinde koştukları konuşulmaya başlandı. Daha da kötüsü, aşı üreten büyük ilaç şirketlerinin siyasetin yörüngesine girdikleri iddiaları insanları umutsuzluğa itiyor. 

Pekçok ülke gibi Türkiye de aşı tedariki konusunda sıkıntılar yaşamakta. Sağlık Bakanı Koca, aşılama konusunda verdiği hedeflerde birkaç defa düzeltme yapmak zorunda kaldı.

AŞI İNSANLIĞIN ORTAK MİRASIDIR

İnsanlığın derin bir umutsuzluğa sürüklendiği günlerde, ABD Başkanı Biden ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “Patent hakları askıya alınsın, aşı formülleri açıklansın, her ülke kendine yetecek aşıyı üretebilsin” önerisine destek verdiklerini açıklamaları küresel çapta sevinç yaşanmasına neden oldu. 

Bu konuda ilk çağrı, geçen Kasım ayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmişti. Biden ve Putin’in “Aşılarda patent hakları askıya alınsın, formüller açıklansın; her ülke kendi aşısını üretebilsin” çağrısına onay verdiklerini açıklamaları insanlık adına elbette çok sevindirici bir gelişmedir. 

Yalnız aşılarda patent hakları konusunda bizim de söyleyeceklerimiz var. Salgın hastalıklara karşı başvurulan aşı ile aşılama yöntemi ayrı konulardır. 

Yüzyıllardır Asya coğrafyasında insanları ve sürüleri salgı hastalıklara karşı kullanılmış olan aşılama yöntemi herhangi bir bilim insanın buluşu değil, insanlığın ortak mirasıdır. Dolayısıyla, Biden ve Putin’in, “koronavirüs aşılarının formüllerinin açıklanarak patent haklarının askıya alınması” önerilerine destek açıklamaları bir lütfu değil, bir insanlık görevidir. 

Orta Asya coğrafyasında yüzyıllar boyu konar-göçer olarak yaşamış olan insanlar, en önemli gıda ve tekstil hammaddesi kaynakları olan sürülerini salgın hastalıklardan koruyabilmek için, meralarda da, ağıllarda da içiçe yaşayan hayvanlarına doğal antibiyotikler veriyorlar ve belli dönemlerde aşılıyorlardı. 

Bu konuda özellikle Çin kaynaklarında ayrıntılı kayıtlar vardır. Koronavirüs salgının, “Wuhan merkezli” olarak ilk ortaya çıktığı günlerde, Çinli bilim insanlarının arşivlerde geniş çapta araştırmalar yaptıkları, bu araştırmalardan yararlanarak, COVİD-19 hastalarının tedavisinde yaygın olarak pelin otu (artemisia) özütünden yararlandıkları biliniyor. Zeytin yaprağının da 1800’lü yıllarda sıtma salgınına karşı kullanıldığı bilinen bir gerçektir. 

AŞI ÜRETİCİLERİ PATENT HAKKINDAN SÖZ EDİYORLAR, AMA..

Aşı üreten ilaç şirketleri patent haklarından söz ediyorlar, ama salgın hastalıklara karşı aşılama yöntemi yüzyıllardır kullanılan bir yöntemdir. Bugün çeşitli ilaç şirketleri tarafından üretilen aktif ya da inaktif aşıların temelinde Türkistan coğrafyasında aşıyı başarıyla uygulamış insanların deneyimleri vardır. Batılı ilaç şirketlerinin koronavirüs aşını bir kazanç kapısı olarak görmelerine kendimizi alıştırmalıyız. Çükü onlar bir ticari şirkettir; öncelikli hedefleri insanları mutlu etmek değil, para kazanmaktır. 

Batılılar aşıyla, ilk olarak, 1717 yılında İstanbul’a tayin edilen İngiliz elçisi E. Worthley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun Londra’daki dostlarına yazdığı bir mektup aracılığı ile tanışmışlardır. Lady Montagu mektubunda Türklerin çiçek aşısını nasıl uyguladıklarını anlatıyordu:

“Hastalıklar konusunda öyle bir şey söyleyeceğim ki, eminim siz de İstanbul’da bulunmak isteyeceksiniz. Burada bizde son derece yaygın olan ve o derecede amansız olan çiçek hastalığı “aşılama” dedikleri yöntemle zararsız hale getirilmiş bulunuyor. Bazı yaşlı kimseler, sonbaharın gelmesi ve sıcak günlerin geride kalmasıyla beraber ki genellikle Eylül’ün ikinci yarısında oluyor, bu aşılama faaliyetine girişiyorlar. 

Çiçekli hastaların yaralarından aldıkları cerahati, bir ceviz kabuğunun içini dolduracak kadar topladıktan sonra aşı yapacakları kimseye nereden yaptırmak istediklerini soruyorlar. Sonra da gösterilen yere, ucunu bu cerahate batırdıkları büyükçe bir iğneyi batırıyorlar. Hafif bir tırmık kadar bile can acıtmıyor bu batırış. İğnenin ucundaki cerahat damlacığının hepsi böylece damara aktarılmış oluyor. 

Sonra iğne batırılan yerin hemen üstünü, küçük bir kabuk koyup bir bezle sarıyorlar. Burada belli belirsiz bir iz kalıyor. Çocuklar aşılama olayından sonra oyunlarına devam edebiliyorlar. Biraz ateş yapıyor, bir iki gün yataktan çıkamıyorsunuz o kadar. Hele bir hafta geçtikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi dipdiri ayağa kalkıyorsunuz. Hasta yattığınız süre içinde, iğnenin batırıldığı yerde bir küçük yara meydana geliyor ve akıntı yapıyor. Binlerce kişi bu şekilde aşı yaptırarak bu korkunç hastalıktan korunuyorlar. 

Fransız Elçisi, bu insanların, tıpkı bizde kaplıcaya gider gibi çiçek aşısı yaptırdıklarını söyledi ki çok doğru. Aşı yaptırıp da ölen hiç yok. Bu ameliyatın tehlikesiz olduğuna sizi inandırmak için şu kadarını söyleyeyim ki, küçük oğlumu aşılattım. Çiçek aşısını bizde, İngiltere’de yaymak için çalışmanın çok vatanseverce bir hareket olduğu inancındayım.”

Lady Mary Wortley Montagu’nun bu mektubu aşı patentinin aslında kimlere ait olduğunu göstermiyor mu?

Uyanık ve ileri görüşlü bir kadın olan Lady Mary Montagu’un küçük oğlu, çiçek aşısı yapılan ilk İngiliz olarak tarihe geçti. Lady Montagu ülkesine döndükten sonra da aşı uygulamalarının yaygınlaşması konusunda çok çalışmış, yanlış uygulamalardan sorumlu tutularak hakarete uğradığı da olmuştu.  

“AŞININ PATENTİ Mİ OLUR?”

İngiliz elçisi E. Worthley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun 1717’de Londra’daki dostlarına yazdığı bir mektup İngiliz arşivleridedir; aşıyı kimlerin buldukları yüzyıllar boyu başarıyla kullananların kimler olduğu bellidir. Yani, salgın hastalıklara karşı aşı uygulamasının patenti olamaz. 

Prof. Dr Osman Müftüoğlu’nun da anlattığı gibi, “biyofilozofinin babası” olarak anılan, çocuk felci aşısını insanlığa armağan eden Amerikalı Dr. Jonas. Edward. Salk, patent hakkı söz konusu olduğunda, “Aşı da, güneş gibi insanlığın ortak malıdır. Güneşi patentleyebilir misiniz?” demişti. 

Dr. Salk’ın bu düşüncesinde, kendisini, “ölü virüsleri kullanarak o virüse karşı bağışıklık kazanılabileceği” konusunda uyaran hocası, Dr. Thomas Francis’in etkili olduğu söyleniyor. Çünkü Dr. Francis Lady Mary Wortley Montagu’nun çiçek aşısı konusunda yazdığı mektuptan haberdardı. 

Dr. Salk’tan sonra, aynı konuda daha etkin ve üretimi daha kolay olan bir aşı geliştiren Dr. Sabin de, patent almayı düşünmemiş, aşı üretiminde kullandığı virüs suşlarını Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bağışlamıştı. 

BIDEN VE PUTİN’İN GÜCÜ YETECEK Mİ?

Biden ve Putin’i sözünü ettikleri koronavirüs aşılarının patent korumalarının kaldırılması kolay bir işlem değildir, 160 ülkenin onayı gerekiyor. Biden ile Putin’in kozu, “Salgın uzadıkça koronavirüsün yeni varyantları üreyecektir. Yoksul ülkeler aşılanmadıkça Amerika ve Avrupa için risk sürecektir. Aşı üreten şirketlerin kendileri açısından haklı gerekçeleri olsa da, üretimin hızlandırılması için yeni çözümler bulunmalıdır. Bu konuda en hızlı çözüm de, her ülkenin kendi aşısını kendisinin üretmesidir” savunması olacaktır. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ), Dünya Ticaret Örgütü’nün, ABD Ticaret Temsilcisi’nin ve AB’nin dirençleri kırılsa da, ekonomik durumları nedeniyle bugüne kadar aşıya ulaşamamış olan ülkelerin sorunlarının kısa sürede çözüme kavuşması zordur. New York Times, Pfizer’in BioNTech ile ortaklaşa ürettikleri aşı için, 19 ülkedeki 86 tedarikçiden 280 çeşit hammadde sağladıklarını belirtiyor. Konunun bir de ekonomik boyutu var; Çin’in ve Rusya’nın aşı satışlarından ne kadar bir kazanç beklediklerini bilemiyoruz, ama Moderno’nun 2021 yılı aşı satış tahmini 19.2 milyar, Pfizer’ın 26 milyar dolar.. Biden ve Putin’in bu konuda da çözüm üretmeleri gerekiyor. 

Dikkat etmişsinizdir, koronavirüsün soy kütüğü sorgulanmıyor; doğanın intikamı mıdır, yakılan ormanların, çok su içiyorlar diye katledilen deve sürülerinin ahı mıdır, yoksa yeni nesil bir biyolojik silah mıdır, sorgulamıyor ya bir aşı ya da ya da bir ilaç müjdesinin peşinde koşar olduk. 

AŞIMIZI ÜRETMEYE MECBURUZ

Aşı kültürümüzün o uzun bir geçmişinin olmasından dolayı, bütün dünyayı dize getiren Kovid-19 canavarına gem vuracak aşıyı ya da ilacı Türklerin bulması bir sürpriz olmayacaktır. Bilim insanlarımız gece gündüz çalışıyorlar, aşı konusunda en önemli adımı attılar ve virüsü izole etmeyi başardılar. 

Aşı ya da ilaç müjdesini tez zamanda duyabiliriz; köklü bir aşı kültürü olan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında sıtma ve verem gibi bulaşıcı hastalıkların kökünü kazıyan sağlık ordumuzun koronavirüse karşı aşı yada ilaç müjdesi sürpriz olmayacaktır. Çünkü onların öncelikli hedefi, küresel ilaç devleri gibi para değil, insanların sağlığı ve mutluluğudur.