Bugünümüzü yarınlarımıza öteleye öteleye yaşayıp gider iken ömrümüz son hızla istikametine doğru yol almaya devam ediyor. 

Ailemize,iş verenimize,arkadaşlarımıza,iletişimde bulunduğumuz kişilere olan sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz.

Şayet bilinçli bir anne-baba isek yükümlülüklerimizin çok daha ağır olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Evlatlarımızın zorunlu ihtiyaçlarının (barınma, giyinme, yeme, içme) yanında psikolojik, sosyal, kültürel vs.. ihtiyaçlarının da olduğunu bilerek hareket etmekteyiz. Ev, iş, okul, kurslar, etkinlikler arasında koşturup duruyoruz.

Çoğumuz adeta kendi isteklerimizin ağzına bant çekip,kulağına pamuk tıkamış vaziyette öylece yaşayıp gidiyoruz.

Her birimiz mutsuz olmak konusunda adeta birbirimizle yarışır olduk.

Peki, varlığımızı kabul edip; günlük akışımızın içine hiç değilse arada bir  sıkıştırıveremez miyiz?

Her şeyi yaz tatilimizde ki bir,i ki haftaya sığdırabileceğimizi düşünerek resmen kendimizi kandırıyoruz diyebilirim.

Bir arkadaşım "okey oynamayı biliyor isen oynayalım mı?" dediğinde ona "evet ama yıllardır oynamıyorum" dedim.

En son ne zaman oynadığımı düşünsem de, inanın hatırlayamadım bile. Arkadaşlarım bana oynayalım dediklerinde hep bir bahanem (işim) vardı. Oysa ki ne çok severdim oynamayı...

Akabinde hadi bir kerede kendimi pür dikkat bi dinleyeyim dedim... Hayat denen bu koşturmacada meğer ben beni ne kadar unutmuşum..

Sonra bir doktor edasıyla kendime teşhisimide koyup, reçetemi de yanına iliştiriverdim.

Son zamanlarda ki gerginliğim, mutsuzluğum belki de o şiddetli baş ağrılarım bundandı.

Son iki aydır bırakın kendimi ihmal etmeyi arada şımartıyorum bile.

Deşarj olup, mutlu olunca daha verimli daha başarılı olduğumu sizlere rahatlıka söyleyebilirim.

Nacizane yaşadıklarımı, düşündüklerimi kaleme alıyorum ki belki sizlere de bir nebze faydam olur diye.

Demem o ki; arada da olsa kendinizi ödüllendirin hatta olabildiğince şımartın ki o mutluluğun verdiği itici güç ile hayatınız güzelleşsin.

Saygılarımı sunar, esenlikler dilerim.