Bir anne ile evlâdı arasındaki biyolojik ve duygusal bağın, anlatılması, anlaşılması ve koparılması mümkün olmayan, tarifi imkânsız bir râbıta oluşturduğunda şüphe yoktur. Anneler için çocukların ne kadar değer ve önem taşıdığını da hepimiz biliriz. Evlâtlar hayatları boyunca bu inanılmaz ilgiye ve bağlılığa yeterince ve hak ettiğince mukabele edemiyorlarsa da, annelerini kaybettiklerinde bu gerçeği daha iyi anlayabiliyorlar.
Her anne gibi hayatı boyunca kendini, eşine ve çocuklarına adayan sevgili vâlidemi, maalesef geçen hafta kaybettim. Kendisine Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Bir evlât olarak elimden geleni yapmaya çalışmış olmama rağmen ona hak ettiği her şeyi verdiğimi elbette söyleyemem. Bu mümkün de değil. Annelerin hakkını ödemek gerçekten zor. Ne yapsak onların çocuklarına yaptığıyla birebir örtüşmez. O yüzden zaten yaratıcımız bize, onlara “üff” bile demememiz gerektiğini hatırlatıyor.
Annesini kaybeden ilk kişi olmadığım gibi, son kişi olmayacağımın da farkındayım. Neler hissettiğimi anlatmaya çalışmayacağım. Ancak şunu söyleyebilirim ki, ne kadar severse sevsin, ne kadar ilgilenirse ilgilensin, bir evlâdın anne babasına yaşlılıklarında yapabileceği şeyler sınırlı. Hele erkek çocuklar için bu alan daha da dar. Sadece  imkânlarınız ve çevrenizdeki dostlarınız sayesinde onlara tıbbî müdahale yapılmasına ön ayak olabiliyorsunuz.
Aklınıza gelen ilk ve tek yardım doktor ve hastane… Her zaman derler ya, “Allah muhtaç etmesin, ama yokluğunu da göstermesin”, doktorlar ve hastaneler, en zor zamanda insana destek olan, çaresizliğin üst boyuta ulaştığı anlarda can simidi görev yapan kişi ve  kurumlar…  Hayatında mide ağrısı nedir bilmeyen anneciğim, mide kanseri olunca ben de onu doktora ve hastaneye yetiştirmeye çalıştım. 
Prof. Dr. Yüksel Altuntaş’ın olağanüstü gayretleri,  tıbbî ve mesleki çabaları onu ancak 60 gün yaşatabildi. Onu hayata bağlamak için çırpınan yoğun bakım uzmanları duran kalbini 4 kez daha çalıştırdılar. Ancak bildiğimiz gibi ecel ne bir dakika ileri ne bir dakika geri alınabiliyor. Kaderinde yazılı olan vadesi gelince, benim için hiç unutulmayacak olan anneciğimin o yeşil gözleri de kapandı.
Bize bu hayatı bahşeden ve bizi dünyaya getiren Tanrımız “her nefis ölümü tadacaktır” buyurmuş. Bize başka ne söylemek düşer ki...
Hepimizden helallik dileyerek ve hepimize hakkını helâl ettiğini söyleyerek aramızdan ayrıldı sevgili hacı annem. O evimizin kalan son direğiydi. Ona karşı sevgimiz, saygımız sonsuzdu. Onu kırmaktan hepimiz çekinirdik. Otoriterdi. O ne derse, o olurdu..  
Zor kazanılan paraların çarçur edilmesine, bilhassa gereksiz harcamalara, israfa müthiş kızardı. PTT emeklisi babamdan aldığı 3 kuruşluk emekli maaşından bile tasarruf yapıp torunları için kenara para ayırmasını bilen bir insandı. Allah, hayatına karşılık ona cennetini nasip etsin inşaallah... 
Annemin en zor zamanlarında, onun acısını dindirmek, ıstırabını elden geldiğince azaltmak için yoğun çaba sarfeden ve bize destek olmaya çalışan, başta Prof. Dr. Yüksel Altuntaş ve ekibi olmak üzere, Şişli Etfal Hastanesi’nin acil bakım ünitesinde çalışan bütün doktorlara, hemşire Şenay Hanım’a ve sağlık personeline, Endrokronoloji ve Metobolizma bölümü 5. kattaki başhemşire Şenay hanıma ve diğer kat hemşirelerine, kat görevlilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Hastalığı boyunca her gece sabahlara kadar onun başucunda bekleyen canımız kardeşimiz Hülya Gezer’e; karda kışta cenazemize bizzat gelerek acımıza ortak olan patronumuz Abdullah Akosman’a; sanat camiasındaki dostlarımıza; yine bizlerin bu zor gününde her zamanki gibi yanımızda olan Basın camiasına; Ayrıntılı Haber Gazetesi sahiplerinden Mehmet Akosman’a; yurtdışından bizi arayan meslektaşım, kardeşim Ali Yıldız’a; haber alır almaz tâ Çin’in başkenti Pekin’den arayıp acımıza ortak olan Yenigün Gazetesi Sahibi ve Dernek Başkanımız Engin Köklüçınar’a; 50 yıllık arkadaşım gazetemizin yorulmayan yazarı, can dostum M.Kemal Sallı’ya, cenazeye katılan ve telefonla bizi arayıp taziyelerini bildiren tüm dostlarımıza saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum.
Allah hepsinden razı olsun.