Tüm hazırlıklar bitmiş ben de hazırlanmak için odama girmiştim. Kendimle baş başa kalmak için odamdaydım. Yirmi sekiz yıl bana ait olan odamda yalnızdım. Yatağımın üzerine oturdum ve gardırobun kapak kulpunda asılı olan büyük poşete gözümü diktim. Sadece bugün giymek için diktirdiğim smokin vardı içinde. “Bir gün giymek için diktirdiğim şu smokine ne kadar çok para vermiştim” diye mırıldandım. Kollarımı iki yana açıp, yatağın tam ortasına sırt üstü kendimi attım. 

Ayaklarım yere değiyor ve ayak parmaklarımla içimden söylediğim şarkıya tempo tutuyor, boş gözlerle tavana bakıyordum. Düşünüyordum. Yirmi sekiz yaşında evin tek çocuğu olmanın keyfini mi yaşıyordum yoksa yalnızlığını mı? Bu yaşıma gelene kadar hayatımı sanırım anne ve babamın istekleri doğrultusunda devam ettirdim. Bugün evleniyorum ve artık bana karışacak kimse olmayacak. Onların isteklerini harfiyen yerine getirdim. Annemin en çok istediği benim evlendiğimi görmekti. Şu an onu da yapıyorum. Bundan sonra eminim ki torun görmek isteyecek, torunlarının eğitimlerine karışacak, onları da benim gibi himayesine almak isteyecek... Anne ve babamın benimle gurur duyması hoşuma gidiyor. Hatırlıyorum sünnet olmam, ilkokula başlamam, üniversiteyi kazanmam, mezun olup askere gitmem, asker dönüşü yüksek maaşlı fakat kendi branşımın dışında bir sektörde çalışmam onlar için gurur vericiydi. Çünkü ben onların eseriydim! Gece hayatımın olmayışı, arkadaşlarımın zengin aile çocukları oluşu, kötü alışkanlıklarımın olmayışı, bunlarda yaratmış oldukları eserlerinin bir parçasıydı! Birkaç saat sonra evleneceğim kızı da ailem seçmiş ve birkaç yemek randevusundan sonra bu kızla evlenmem için karar vermişlerdi. Çok güzel, iyi kalpli bir kız, işinin başında,sorumluluk sahibi diye düşünüp neden olmasın diyerek evlenmeye karar verdim. Evlendikten sonra ailemden ayrı yaşamaya başlayacaktım ve artık hayatta bazı kararları kendi başıma alma gücümü onlara gösterecektim.

Artık giyinmeliyim diye düşünüp gardırobun kapağında asılı çok pahalı smokinime yöneldim. Giyinirken odamın dışında konuşulanları da duyuyordum. Bir an önce giyinip evden çıkmamız gerektiğini biliyordum. Fakat şu pahalı smokini yavaş yavaş giyip ödediğim paraların tadını çıkarmak istiyordum. Tamamen giyinince ayna karşısında kendimi izlemeye başladım. Yakışıklı olduğumu biliyor ve bu smokinle daha bir başka olduğumu görüyordum. “Hadi oğlum geç kalıyoruz. Biraz acele et” diyen annemin sesiyle kendime geldim. Tamamen hazır ve evlenmeye kararlı bir şekilde odamdan çıktım. Bana bakan gözler inanılmazdı. Kendim dahil olmak üzere ilk defa smokinle insanların karşısına çıkmanın heyecanını duyuyordum. Kendimi beğenmiştim ve karşımdakilerin de beni beğendiklerini hissediyordum. Direkt annem boynuma sarılıp “Aslan oğlum, seninle gurur duyuyorum.” derken gözyaşlarını da tutamadığının farkındaydım. Ailemin karşısında ilk defa titriyor ve bunun sebebinin ne olduğunu anlayamıyordum. Evden çıkıp herkes aracına doğru ilerlerken benim bineceğim araç belliydi. Bu kadar süslü püslü bir araca binmek istemesem de bu geleneksel bir gelin arabasıydı. Bindim. Arka koltuğa yerleştim. Çocukluğumdan beri babam “Evlendiğin zaman gelin arabasını ben kullanacağım ve anneni de yanıma alacağım. Sen de arkada gelinimizle oturursun” derdi. Dediğini yapıyordu şu anda. Ben arka koltukta, annem ve babamda önde oturuyorlardı. Yanımda bir hayli boş yer bırakmıştım ki yanıma kocaman gelinliği ile evleneceğim kız oturacaktı. Annem devamlı babama sorular sorup, her şeyin mükemmel ve eksiksiz olmaması için talimatlar veriyordu. Sonuçta kendi prestijlerini düşürüp, kimseye dedikodu malzemesi olmak istemiyorlardı. Hız limitimizi biraz aşmıştıkfakat geç kalmamak için babam dikkatli bir şekilde arabayı kullanıyordu. Birden bir patlama sesi ile araç sağa sola yalpalayıp babamın basmış olduğu fren ile elli metre sonra durduk. Ne oldu diye arabanın içinde birbirimize soruyorduk. Babam “Siz inmeyin ben bakarım” dedi ve araçtan çıktı. İki dakika sonra “Lastiğimiz patlamış, değiştirmem gerekiyor” dedi. Bir an içimde anlam veremediğim bir rahatlık oldu. Saatime baktım evlenmem için tam bir saatim vardı. Annem önde cep telefonu ile insanları arıyor, yaşamış olduğumuz talihsiz durumu izah ediyordu.

Konuşmalarını duymak istemediğim için bende dışarı çıkıp babamın yardıma ihtiyacı olup olmadığını öğrenmeye gittim. Her şeyin yolunda olduğunu birazdan hareket edebileceğimizi söyledi. Etrafıma bakmaya başlamıştım. Çok büyük bir yürüyüş ve piknik alanı olan parkın kenarında olduğumuzu fark ettim. Pazar günü olduğundan mıdır bilmem herkes parkta yürüyüş yapıyor,insanlar kendilerine piknik alanı seçiyorlardı. Eğlenceli ve mutluydu parktaki insanlar. Onları izleyip bazı kişilerin top oynamalarına gülüyordum. Uzaktan güldüğümü fark etmeyeceklerini düşünüp bu durumdan keyif alıyordum. Sadece bu eğlenceli pazar gününü hala annemin araç içinde bağıra bağıra telefonda konuşması bozuyordu. Dikkatim parktan dağılmış olmalıydı ki, üzerime doğru koşan köpeği hiç fark etmemiştim. Birden köpekle burun buruna geldik, ön patilerini göğsüme dayayıp yüzümü yalamaya başlamıştı. Korkmuştum fakat zararsız olduğunu anlayıp onu yere indirmeye çalıştım. Büyük sarı tüylü bir köpekti. Yakama takmış olduğum kırmızı karanfil yere düşmüş ve çok pahalı olan smokinim pati izleriyle kirlenmişti. Ne yapacağımı şaşırdım. Nasıl temizleyecektim? Bunları düşünürken nihayet karşıda yüzünü pek seçemediğim bir hanım bize doğru bağırıp köpeğini çağırıyordu. Fakat köpek ısrarla gitmeyip sanki benimle oyun oynuyordu. Kadın yanımıza geldi. Belli ki köpeği ile parkta spor yapıyordu. Tasmasından kurtulmuş köpekte özgürlüğün tadını benimle oynayarak çıkarıyordu. Genç kadın “Çok özür dilerim, korkuttu mu?” diye sorarken üzerimin ne kadar kirli olduğunu ve bunu kendi köpeğinin yaptığını fark etti. Çok utanmıştı ve köpeğine bağırmaya başladı kadın. Çantasından havlularını çıkarıp üzerimi temizlemek için yanıma yanaştı. Hem temizliyor hem de köpeğine bağırıyordu. Yaklaştığında ne kadar genç ve güzel olduğunu fark ettim. Parfümünün kokusu inanılmaz büyülemişti beni. Sadece onu izliyor ve zamanın geçmesini istemiyordum. “Damat mısın?” “Evleniyorsun sanırım” diye sordu. Kekeleyerek “Evet” dedim. Güzel kadın “Ne evliliği be, Boş ver hayatını yaşa” gülerek bunları bana söylüyordu. Öylece bakıyordum kadına. “Her pazar burada spor yapıyorum” “ceketini mahvettim sana bir kahve borcum olsun” dedi ve köpeği ile birlikte yanımdan uzaklaştılar.

Her şey hallolmuş evleneceğim salona gelmiştik. Şaşkındım. Çok kalabalıktı ve tüm davetliler bizim gelmemizi bekliyordu. Evleneceğim kadının yanına oturdum ve bir kaç dakika sonra evlilik antlaşmamı imzalayacağım aklıma geldi. Kendimle yüzleşiyordum o anda “Emin misin?” “Hazır mısın?” “Seviyor musun?” ve en son düşündüğümde “İnsanlar mutlu olsun diye ben mutsuz olamam!” bu evliliği ailem mutlu olsun diye yaptığımı biliyordum ve bununla yüzleşmekten hep kaçmıştım. Arkamda oturan aileme kafamı biraz çevirerek göz ucu ile baktığımda, annemin gözyaşları ve babamın içinden söylediği “aslan oğlum” sesini duyabiliyordum. Memurun bir takım konuşmalar yaptıktan sonra bana “Evlenmeyi Kabul Ediyor musun?” sorusu kendime olan güvenimi yerine getirdi ve bağırarak “HAYIR” dedim. Tüm salonu inanılmaz bir sessizlik sarmıştı ve durumun ne olduğunu çözemiyorlardı. Yerimden kalktım. Titriyordum ve kimseye belli etmeden o kalabalığın içinden yürüyerek salondan çıktım. Hiç bu kadar “ben” olduğumu hatırlamıyordum. Çok rahat ve mutluydum. Salondan uzaklaşırken kendi kendime gülüp “Aferin sana” diyordum. Çok pahalı olan smokinimin ceketini çıkarmış ve belime bağlamıştım. Koşarak oradan uzaklaştım. Bir an evvel parkta tanıştığım güzel kadını ve onun köpeğini bulmak istiyordum. Parka geldiğimde ikisinin de hala orda olduğunu gördüm ve koşarak yanlarına gittim. “Bugün pazar bana kahve sözün vardı” dedim gülerek. Oda gülerek “Verdiğim sözleri tutarım.” “Ama istersen annene sor. Annen daha iyi bilir dedi.”