Bu dünyaya, onu seçip gelirsin çünkü seni bekleyen gelecek ancak onun ocağından geçersen mümkündür. İlk nefesini alana kadar, dünyayla bu formda baş edebilecek olgunluğa gelene kadar, onun bedenini yuva edinir, onun yediği, içtiği, soluduğu her şeyden, ondan önce sen yarar sağlarsın, kalan onun olur. “Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim” çoktan başlamıştır.

Onunla güler ağlarsın. An be an büyüdüğün, onun kemiklerini, organlarını ittirip kendine yer açtığın bu 10 aylık ilk yuva, onun rahmidir. Oksijene ciğerlerinden ilk kavuştuğunda oradan kopmuşsundur, bu kez yuvan onun göğsüdür. Bazen günler, bazen haftalar, aylar, yıllarca onun sadece ve sadece sana özel ürettiği, içinde ihtiyacın olan ne varsa bulunan yeryüzünün en temiz, ılık gıdasını alırsın.

İlk aylarında, ondan ayrı bir varlık olduğunu henüz idrak edemezsin, o etrafta olmazsa sana dokunmaz, süt vermezse öleceğini sanırsın. Ayrı bir varlık olduğunu, ağır ağır keşfetmeye başladığında, artık yeni bir amacın vardır; onun ilgisini hep kendi üstünde tutmak. Bir şeyler yaptığında, onun gülümsediğini, gözünü senden ayırmadığını fark ettikçe hareketlerini yenilersin. Böylelikle, dış dünya ile nasıl ilişkilerinin olacağının tohumunu ekilir.

İlk yaşlarında ona dokunmak, onunla uyumak, onun göğsünde doymak, onunla şarkılar söyleyip eğlenmek, onun bakışı ve dokunuşu senin cennetindir.

Çok geç değil iki yaşlarında, birey olduğunu kendi başına bir şeyler yapabildiğini keşfetmeye başlayarak, Ona ilk “hayır”larını dizelersin. Bunu yapabildiğini keşfettikçe, daha da tekrar edersin. O, senin hayırlarına alan açtıkça, sen o minnacık yaşında sınırlar çizebilmeye başlarsın. Bu denge kurulduğunda artık evde bir baban ya da kardeşlerin olduğunun çok daha farkındasındır. Ondan biraz uzaklaşır, bu kez göğüsten de ayrılır, evindeki küçük dünyayı, diğer aile bireylerini keşfe çıkar, heyecanlanırsın. Bunu arkadaşlar takip eder, dünyan büyür.

Bir kız çocuğu isen, baban ilk yurek kıpırtın olur, senin büyük kahramanın. Bu büyük kahramanın, ona olan ilgisini kıskanır, ilk yarışı yine onunla öğrenirsin. 

Seneler ilerler, ilk çocukluk anılarının en guzel anları, onunla okuduğun kitaplar, seni götürdüğü parklar, onun mutfağından gelen kokular, onunla oynadığın oyunlar olur. Beklemeyi, kavuşmayı, onun işe gittiği zamanlarla öğrenirsin.

Ergenlik kapıyı çaldığında bir kez daha sınırlar çizmeyi, tek başına hareket etmeyi, özgürlüğü öğrenirken onun da bir zamanlar genç olduğunu unutursun. Dünyan sana odaklı bir şekilde daha da dışa döner. İsteklerini, hak ettiklerini, değişen bedenini, güçlü hislerini, yeteneklerini görür, tüm bunlarla baş etmeye çalışırken her şeyi bilirim havalarıyla onu biraz geriye itersin. Farklılıklar belirginleşmeye başlar, anlaşılmadığını düşünürsün. Kırgınlıklar, kızgınlıklar, sorgulamalar biriktirirsin. “Ben ileride asla onun gibi yapmayacağım.”, “Keşke şu konuda onun gibi olabilsem” Cümleleriyle vizyonun gelişmeye başlar. Artık yuvadan ayrı da bir birey olduğun gerçeğine varırsın. Bunca zaman bir hamur gibi yumuşak ve şekillenen kimliğin yavaşça katılaşmaya tamamlanmaya baslar. 

Yuvadan böyle böyle uçar kendi yuvanı kurarsın, ne zaman desteğe ihtiyacın olsa elin ona gider. O hep yani başındadır, neye ihtiyacın olsa karşılayandır. Sen olgunlaşmaya devam edersin, o eksiklerini tamamlayandır, seni alkışlayan, seninle ağlayandır.

Bir gün gelir ve o artık sonsuz olur. Onun yokluğunun ne demek olduğunu anladığında, artık sen o’sundur bir başkası için. Geriye dönüp baktığında, onun yanında olmadığını düşündüğün her anda, o seni omuzlarında taşıdığı için onu göremediğini fark edersin. 

O, senin kaderinin en guzel yeridir hem sana sekil veren hem senin sekil verdiğin. Bir ayna, bir yaratım, bir döngü ve sonsuzluktur O.