Bolton ve yanındakiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times’da yayınlanan makalesinde, “ABD çekildiği takdirde, Türkiye, oluşacak otorite boşluğunu dolduracak yetenek ve donanıma sahiptir” diyerek ortaya koyduğu çözüm önerisine makul bir yanıt verememiş olmanın şokunu atlattıklarında, Astana ortaklarının arasını açmayı deneyeceklerdir. Nitekim Bolton, Trump’ın, “Suriye’den çekiliyoruz” kararını duyduğunda ilk ziyaret ettiği ülke Rusya, ilk görüştüğü devlet başkanı da Putin olmuştu. 

ABD, Astana Sürecini dinamitlemek için, Suriye’deki kazanımların bir kısmını Rusya ile paylaşmayı deneyebilir. Böyle bir durumda Rusya YPG’nin kontrolünü ele geçirebilir ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni bir krizin kapıları aralanabilir. Çünkü, “Terör Koridoru”nun Akdeniz’e uzanmasını engelleme konusunda Rusya’nın yanında olsalar da, ABD ile Rusya’nın ortak çıkarları karşısındaki en büyük engel, Türkiye ve İran’dır. 

Pentagon şahinleri, siyasi ve ekonomik baskılarını artırarak, Türkiye’yi, Rusya ile olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorlayabilir. Bu yolla Astana Süreci’ni dinamitlemeyi deneyebilir. Deneyecektir de.. Çünkü Pentagon’un, Ortadoğu’ya ilişkin hedefleri önünde gördüğü en önemli engellerden biri de Astana ortaklığıdır. Pentagon, Astana Süreci’ni kundaklamadan İran’a operasyon düzenleme cesareti gösteremez.

Tump’ın “çekiliyoruz” tweetlerine tepki gösteren Pentagon şahinlerinin peşpeşe istifaları sonrasında Ankara’da gerçekleştirilen “Suriye sorununa çözüm” gündemli görüşmelerin yankıları devam ediyor. 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Büyükelçi İbrahim Kalın’ın 2 saat 10 dakika süren görüşmeler sonrasında yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton başkanlığındaki heyet bir çekilme takvimi getirmemiş; onların öncelikleri ve niyetleri çok başka; Türkiye’ye kendi koşullarını dikte etmeye gelmişler. Trump’ın tweetleri başka, Bolton heyeti çok başka şeylerden söz ediyordu. 

Başkan Trump, Amerikalı bir işadamı olarak gönlünde yatanı dillendirmiş ve “Suriye’den çekiliyoruz” demişti. Pentagon şahinlerinden bazıları istifa ederken bazıları da Trump’ yalnızca işadamı değil, aynı zamanda ABD’nin başkanı olduğunu hatırlatarak, “çekiliyoruz” kararını revize etmesini öğütlemişlerdi. Pinokyo Trump da bu uyarıların gereğini yapmış ve “çekileceğiz dedim, ama bu konuda bir takvim vermedim” şeklinde bir “u dönüşü” yapmak zorunda kalmıştı. 

. ABD’nin Suriye’de varlığı, bugüne kadar söylendiği gibi, DEAŞ’la mücadele falan değildi; bunun uluslar arası hukuk karşısında “işgalci” duruma düşmemek amacıyla düzenlenmiş bir kamuflaj olduğu artık herkesin bildiği bir sır. 

Türkiye, göreve gelişinden bu yana söyledikleri yalanlar nedeniyle burnu giderek uzayan Pinokyo Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” tweetleri sonrasında yaşanabilecek gelişmeleri tahmin edebildiğinden, ofsayttan bir gol yememek için, bir dizi önlem almıştı. Bu önlemlerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times’da  yayınlanan makalesiydi. 

14 Aralık’ta Başkan Trump’la yaptığı görüşmeyi “tarihi bir dönüm noktası”, bu konuşmada vardıkları anlaşmayı da “referans noktası” olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Trump Suriye Konusunda Haklı, Türkiye Bu İşin Üstesinden Gelebilir” başlıklı makalesinde, Trump’ın attığı tweetlerle duyurduğu Suriye’den çekilme kararına destek verirken, Türkiye’nin Suriye sorununa bakış açısını da özetle ortaya koyuyordu.

Bugüne kadar Trump’tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın makalesine ilişkin herhangi bir yalanlama gelmedi. Trump çıkıp da, “Ben Erdoğan’la konuşmadım” ya da “Erdoğan’a böyle bir şey söylemedim” demedi. Herşey kayıt altındaydı. Şimdi dünya kamuoyu Trump’ın Erdoğan’a söylediklerini ve Türkiye’nin Suriye konusuna, Kürtlere ve PKK uzantısı YPG’ye olan bakış açısını ana hatlarıyla biliyor. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, “Türklerin Kürtleri katletmesini önlemeliyiz” derken, aslında Kürtleri değil de, eğitip binlerce TIR dolusu silahla donattıkları terör örgütü YPG’den söz ettiğini çokiyi biliyor. Ankara’dan önce Kudüs’e uğrayan Bolton’ın İsrail Başbakanı Netanyahu’ya İran tehdidi konusunda garantiler vermesi de, ABD’nin devlet yapılanmasında Yahudi lobisinin rolünü ve gücünü ortaya koyması açısından çarpıcı bir örnektir. 

Ankara, Trump’ın Amerikalı bir işadamı olarak attığı “Suriye’den çekiliyoruz” tweetlerinin bazı cephelerde olumsuz yankılar oluşturabileceğini, bu yankıların oluşturacağı baskı dalgaları karşısında Trump’ın geri adım atacağını tahmin ediyordu. Çünkü, bütün politikacılar gibi, Trump’ın da, 2020’deki başkanlık seçimlerinde Yahudi lobisinin desteğine ihtiyacı vardı. Yahudi lobisinin dümen suyuna girmeyen bir politikacının Kongre’ye, Senato’ya girmesi ya da başkanlık koltuğuna oturması çok zordu. 

….Uluslar arası hukuka göre ABD’nin Suriye’den çıkması, olması gerekendi. Başkan Trump da bunu dillendirmişti.  ABD bugüne kadar Suriye’de bulunma nedenini “DEAŞ’la mücadele”ye dayandırıyordu, ama bu gerekçe artık geçerliliğini yitirmişti. ABD’nin askerlerini Suriye’den çekmesi ve işgal ettiği toprakları sahibine iade etmesi gerekiyordu. Fakat ABD’nin II. Dünya Savaşı’nda bu yana dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği operasyonlar ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde inşa ettiği üsler ve havaalanları dikkate alındığında, ABD’nin yakın bir gelecekte Suriye’den çıkabileceğine inanmak mümkün değildi.

 Pentagon şahini Bolton’ın, şu aşamada, geri çekilen, içine kapanan bir ABD görüntüsü sergilemesini içine sindiremiyordu. Bu nedenle, gizli açık baskılarla Trump’ın söylemleri Pentagon şahinlerinin hedefleri yönünde esnetiliyordu. 

Başkan Trump’ın baskılara karşı çok duyarlı bir yapıya sahip olduğu biliniyor. Başka zamanda olsa, Bolton’ı, Pentagon şahini olmasına bakmadan emekli yapabilirdi. Fakat, başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde, Yahudi lobisiyle çok samimi ilişkileri olan Bolton’ı harcamak Trump’ın hiç işine gelmiyor. 

Bu gerçekleri dikkate aldığımızda, bizim planlarımızı, Türkiye karşıtı olan Bolton’lı bir Beyaz Saray’a göre yapmamız gerekiyor. 

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, Kudüs’ten sonra geldiği Ankara’da beklemediği bir şok yaşadı, ama bu şokun olası bumerang etkisini dikkate almamız gerekiyor. Çünkü Suriye konusu yalnız ABD ile değil, Rusya ve İran gibi Astana ortaklarımızla da müzakere ettiğimiz çok yönlü, çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir konu.. 

Bolton, Ankara’dan önce uğradığı Kudüs’te İsrail, Lübnan, Ürdün ve Irak’taki ABD üslerinde görevli askerlerle biraraya gelmişti. Bu görüşmede, İran tehdidine karşı İsrail’e verilen garantilerin neler olduğunu, İran’ı hedef alan olası bir operasyonun ana hatları, Irak ve Suriye’deki Kürtlerin, daha doğrusu, PKK’nın devamı olan YPG’nin nasıl korunacağı konuşuldu. 

Tam bir Türk düşmanı olarak bilinen Bolton’ın Ankara’ya Suriye sorununa bir çözüm bulmak için değil, Kudüs’te alınan kararları dikte etmek için gelmişti. Fakat, Bolton’ın Ankara’da masaya koyacağı dosyada neler olacağı İsrail’den ayrılmadan önce belli olmuştu. Türk istihbaratı Kudüs’te konuşulanları ayrıntılarıyla biliyordu. Cumhurbaşkanı İbrahim Kalın’ın Bolton’ın koltuğunun altına sıkıştırdığı iki kırmızı dosyada Kudüs konuşmaların çözümleri de vardı. 

Türkiye, Fırat’ın doğusundaki terör yuvaları dağıtma konusunda karalı. Fakat bu terör yuvalarının çoğu ABD’nin inşa ettiği üsler içinde. 

ASTANA SÜRECİ DİNAMİTLENMEK İSTENİYOR

Bolton ve yanındakiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York Times’da yayınlanan makalesinde, “ABD çekildiği takdirde, Türkiye, oluşacak otorite boşluğunu dolduracak yetenek ve donanıma sahiptir” diyerek ortaya koyduğu çözüm önerisine makul bir yanıt verememiş olmanın şokunu atlattıklarında, Astana ortaklarının arasını açmayı deneyeceklerdir. Nitekim Bolton, Trump’ın, “Suriye’den çekiliyoruz” kararını duyduğunda ilk ziyaret ettiği ülke Rusya, ilk görüştüğü devlet başkanı da Putin olmuştu.

ABD, Astana Sürecini dinamitlemek için, Suriye’deki kazanımların bir kısmını Rusya ile paylaşmayı deneyebilir. Böyle bir durumda Rusya YPG’nin kontrolünü ele geçirebilir ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni bir krizin kapıları aralanabilir. Çünkü, “Terör Koridoru”nun Akdeniz’e uzanmasını engelleme konusunda Rusya’nın yanında olsalar da, ABD ile Rusya’nın ortak çıkarları karşısındaki en büyük engel, Türkiye ve İran’dır. 

Pentagon şahinleri, siyasi ve ekonomik baskılarını artırarak, Türkiye’yi, Rusya ile olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorlayabilir. Bu yolla Astana Süreci’ni dinamitlemeyi deneyebilir. Deneyecektir de.. Çünkü Pentagon’un, hedefleri önünde gördüğü en önemli engellerden biri de Astana ortaklığıdır. Pentagon, Astana Süreci’ni kundaklamadan İran’a operasyon düzenleme cesareti gösteremez. 

 “İSTİKRAR GÜCÜ” VE İBLİB’TEKİ HAREKETLENME

 Türkiye, Fırat’ın doğusuna yalnızca kendi güvenliğini sağlamak için değil, ABD’nin çekilmesi sonrasında Suriye’nin o bölgesinde bir otorite boşluğu doğmasını engellemek amacıyla girmek istiyor. Türkiye, buradaki insanların kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceği bir düzen kurabilmesi için, bir “İstikrar Gücü”nün kurulmasını öneriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan New York Times’da yayınlanan makalesinde bu uygulamaların Türkiye’nin denetiminde yapılabileceğini, Fırat Kalkanı bölgesinde bunun başarıyla uygulandığını anlatıyor. Fakat Pentagon şahinlerinin amacı çok başka olduğu için, Türkiye’nin uygulanmış ve olumlu sonuç alınmış bu önerisine sıcak bakmıyorlar.  

Bulton’ın Ankara ziyareti sonrasında Ortadoğu’daki cepheleşmeler konusunda belirsizlikler oluşurken, bölgedeki gerilim artmaya devam ediyor. Bugüne kadar Türkiye’yi doğrudan karşısına alacak davranışlardan özenle kaçınan El Kaide uzantısı Heyet Tahrir üş Şam’ın (HTŞ) İdlib’te, Türkiye’nin desteklediği Nurettin Zengi grubunu hedef alması,  Soçi mutabakatını sıkıntıya sokan hareketlenmedir. 

Soçi mutabakatı, Suriye rejiminin, terörle mücadele gerekçesiyle İblib’te bir katliam yapmasını, burada bir sorunlar yumağının oluşmasını önlemiştir. Türkiye’nin, “Fırat operasyonu ABD’nin çekilmesine bağlı değildir” kararlılığı sergilediği ve Fırat’ın doğusuna odaklandığı bir dönemde, Fırat’ın batısındaki İdlib merkezli bu hareketlenmenin arka planındaki dinamikleri görmemiz ve acilen çözüm üretmemiz gerekiyor. “Rejim teröristleri otobüslerle İdlib’e taşıdı” diyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun HTŞ’ye karşı, Rusya ile birlikte ortak operasyon önermesi, Türkiye’nin Soçi ve Astana mutabakatlarının sürdürülmesi konusunda ne kadar duyarlı olduğunun bir göstergesidir. 

Pentagon şahinlerinin Ankara’ya konup gitmelerinden sonra bölgede kazanlar bir başka kaynamaya başladı..