ANIMSAYIŞLAR

Abone Ol

Kar taneleri kesik kesik anımsamalara sebep oluyor zihnimde. Sanki her bir kar tanesi kristalleşmiş ama eriyik hale geldiğinde uçup giden bir anı gibi. Hepsi farklı bir şey anlatıyor, anlatmak istiyor.
Kar taneleri, Teoman’dan bir şarkı sözü fısıldıyor. “Bir kar tanesi kon dilimin ucuna, bir kar tanesi eri ağzımda…” Kulaklarımda dolaşıyor ve en olmayacak yerlerde dilime dolanıp karanlık Süleymaniye sokaklarında yankılanabiliyor geceyi yırtarcasına.
Sıcacık çocuk avuçlarında can verirken yeniden hayat buluyor neşeli kahkahalarda kar taneleri. Ete kemiğe bürünüyor kardan adam olup, soğuktan korunmak için kaşkol, bere bile takıyor.
Bir çığ oluyor bazen hepsi birden toplanıp çöküyorlar acımasızca hayatların üstüne. Önüne kattığı ne varsa hepsi tekmil beyaza bürünüyor. Sanki tek tip önlük giymeye zorlanan proleterler gibi. Koca bir diktatöre dönüşüyor kış ve kar, boyun eğiyorsunuz ister istemez.
Kara(bu yıl), serzenişte bulunan bir topluluk varsa öğrencilerdir. Bu sene kar, sömestr tatilinde yağdığından, öğrencilerin kar tatili hayali de suya düşmüştür. Öğrenciler de haklı, bu kar da yağmaz yağmaz, gelir tatilin içine yağar!
Bazen bir özlemin beyaz itirafına dönüşebilir kar. Ne zaman yere düşen bir kar tanesi görsem aklıma Ali Çolak’ın bir denemesi gelir. Kara hasret kalışın denemesi de denilebilir. “Korkarım bu kış İstanbul’a kar yağmayacak. Bir avuç beyazlığa hasret kalacak şehir. Kışın şiiriyeti büsbütün gidecek…” Böyle başlıyor Kar Duası. Mavisini Yitirmiş Yaşamak adlı deneme kitabından bir parça, bir yakarış.
Galata’dan bakılmalıdır İstanbul’a, pamuklar içindeki binalara, eski köhne yapılara, denize, Haliç’e bakılmalıdır son bir defa bakarmışçasına. Kim bilir bir daha ne zaman gelir kar İstanbul’a? Ne zaman düşer beynimin nöronlarına ve ne zaman fısıltılarını duyarım kar tanelerinin bir daha?  Vuslata erdi, bu kış, kara hasret olanlar. Kulak verin fısıltılara…