Ünlü Macar biliminsanı Andras Biro, “Macar halkının tarihini yüzyıllardır araştırıyorlar. Bunun sebebi, Macar halkının tarihi Avrupa’daki hiçbir ırkın tarihine benzememesi. Büyük bir tartışma ve aynı zamanda büyük bir gizemdir ve Macarca da,  Avrupa’da hiçbir dile benzememektedir. Tüklerle Macarlar kardeştir” diyor.

M. KEMAL SALLI

2013 yılında, Sakarya Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta konuşan Macar Antropolog ve Macar Turan Vakfı Başkanı András Zsolt Biro, yaptığı gen ve kültür araştırmaları sonucunda, Macarların keskinlikle Avrupalı olmadığını, soylarının Kafkasya ve Orta Asya’ya dayandığı söylemişti.

II. Abdülhamit’in Türk-Macar ilişkilerini geliştirmek amacıyla kurduğu Turan Vakfı’nın Ruslar döneminde kapatıldığını, fakat kendisinin bu vakfı aynı adla canlandırdığını belirten Andras Biro, “Macar halkının tarihini yüzyıllardır araştırıyorlar. Bunun sebebi, Macar halkının tarihi Avrupa’daki hiçbir ırkın tarihine benzememesi. Büyük bir tartışma ve aynı zamanda büyük bir gizemdir ve Macarca da,  Avrupa’da hiçbir dile benzememektedir. Türklerle Macarlar kardeştir” diyordu.

Macar dilinin nereden geldiğini de anlatan Biro, Avrupalı araştırmacıların, hiçbir Avrupa diline benzemediği için, Macarcayı Fin-Ugor dil ailesi içinde değerlendirdiklerini savunuyordu. “Macarca’nın Fin-Ogur dil ailesine yerleştirilmesinde hiç de masum bir neden yoktu” diyen Biro, kendilerinin yaptıkları araştırmalarda, Macarca’nın Altay dil ailesi içindeki dillere daha çok benzediğini ortaya çıkardıklarını söylüyor.

Macarların kökenine ilişkin arkeolojik, dilbilimsel çalışmaların yanısıra, etnografya ve antropoloji araştırmaları da, bu konuda önemli verilerin elde edilmesini sağlamıştır. Elde edilen bu bilimsel veriler ışığı altında tarihçi, arkeolog ve antropologlar Macar kültürünün, özellikle antropolojik niteliklerinin daha çok İskit/Saka geleneklerini yaşatan Orta Asyalı Türklerle benzerlik gösterdiğini kabul etmektedirler.

KARDEŞLİK, MACAR MİLLET GELENEĞİNİN EN ÖNEMLİ UNSURLARINDANDIR

Macar tarihinin en önemli dönemlerinden biri de X.Yüzyıl’da Macarların Karpat Havzası’na göçlerini anlatan “Honfoglalás” yani “Yurt tutma” olayıdır. Atlı göçebe kültürü yaşayan Macarların Avrupa’nın orta yerinde kurdukları devlet bin yıldır ayakta kalabilmiştir. Kabilelerin birleştirilmesi ve kankardeşliği Macar millet geleneğinin en önemli unsurlarındandır.

Macar tarihinin en önemli kahramanlarından biri olan Hükümdar Arpad, Karpat Havzası’na göçü yöneten Macar krallık hanedanının kurucu atası, ulusal birliğin sembolüdür.  “Emese’nin Rüyası” efsanesinde, soylu bir vezirin kızı olan Emese bir çadırda uyurken, Macarların simgesi ve totemi olan turul kuşunun çadırın tepesindeki havalandırma boşluğundan içeri girip Emese’yi hamile bıraktığı anlatılır. Bu nedenle vezir hanedanlığı, Turul soyundan geldiklerini savunurlar. Arpat’ın babası Almoş, turul kuşunun hamile bıraktığı Emese’nin oğludur. (Almoş, “rüyada anne karnına düşen” demektir.)

Macar tarihinin en şanlı dönemi, 400 yıldan fazla hüküm süren Arpad hükümdarlığı dönemidir.

 “Yurt tutma” (honfoglalas) olayı, Macarların Avrupa tarihidir; Macar tarihinin kökeni çok daha eskilere, uzak Doğu’ya dayandığı artık net olarak biliniyor.

Macarların ilk etnogenetik hareketleri Altaylarda, bugünkü Kazakistan ve Özbekistan’da, Tarım Havzası’nı  ve Pamir Bölgesi’nde yaşanmıştır. Macar kavimleri, çeşitli nedenlerle Orta Asya’dan Batı’ya yönelmişler, Aral-Hazar bölgesinde uzun zaman geçirdikten sonra, Güney Ural bölgesinden Hazar ve Ural Dağları arasındaki geçitten Kafkasların kuzeyindeki bozkırlara göç etmişlerdir.

Bu göç yolculuğunda Macar kavimlei Hazar Kağanlığı tarihinde büyük rol oynamışlar,  bu kağanlığın askeri gücünün oluşmasında büyük katkıları olmuştur. Bu nedenle, Macarların etnogenetik oluşumlarının önemli bir bölümü Kuzey Kafkasya’da    (bugünkü Dağıstan, Çeçenistan, Kabardino-Balkarya ve Karaçay) şekillenmiştir. Macarların bir kısmı da Kafkasya’nın güneyine, bugünkü Güney Azerbaycan’a  yerleşmişlerdir.

Orta çağ Macar tarihçileri, Arpad hanedanlığının Atilla’dan, yani Hun İmparatorluğu’ndan geldiğini yazmışlardır. Macarlar, “Yurt tutma” öncesinde, Karpat Havza’sına dalgalar halinde doğudan gelmişlerdir. Bunlar başlangıçta,  “Kurgan kültürlü halklar”, daha sonra “İskit-Sarmat halkları” (M.Ö 1000 yıllarında ) olarak anılan göçebe halklardır. Bunun ardından, V. Yüzyıl’ın başından itibaren, Karpat Havzası’na Hunlar gelmişler ve burayı Avrupa imparatorluklarının merkezi haline getirmişlerdir. Hun İmparatoru Atilla da burada yaşamış, imparatorluğunu buradan yönetmiş ve ölünce de Macaristan topraklarına gömülmüştür.

ATTİLA’DAN SONRA…

Hun İparatoru Attila, 451 yılında, Galya (Fransa) üzerine yürüdü ve Roma ordusu ile tarihin en büyük savaşlardan birini yaptı. Bu savaştan arzuladığı sonucu alamayan Attila, ertesi yıl yeniden Roma üzerine yürüdüğünde, karşısına Romalı askerler değil, Papa Büyük Leon önderliğinde Roma elçileri çıktı.

Papa’nın ısrarlı ricaları üzerine Po Ovası’na geri dönen Attila, 453 yılında gizemli bir şekilde öldü. Avrupalı tarihçiler tarafından “Tanrı’nın Kılıcı” olarak anılan Büyük Hun İmparatoru’nun ölümünden sonra başlayan taht kavgaları sonucunda Batı Hun İmparatorluğu dağıldı.

Atilla’nın ölümünden sonra Karpat Havzası’nın çeşitli bölgelerini, Germen halkları yönetimleri altına aldılar. Germenleri 568 yılında yenilgiye uğratan İç Asya kökenli atlı göçebe bir millet olan Avarlar, Doğu Avrupa’daki en güçlü devlet olan Avar Kağanlığı’nı kurmuşlar ve Macarların “yurt tutma” zamanına kadar ayakta kalmışlardır.

Atilla’nın ölümü sonrasında doğuya yönelen ve Karadeniz’in ile Kafkasya’nın kuzey bölgelerine yerleşen Macarlar, daha sonra buradan “Macar Kavimler Birliği” adıyla Batı’ya yöneldiler ve Karpat Havza’sına kalıcı olarak yerleştiler. Burada Avrupa Macar Prensliği’ni kuran Macarlar, güçlü orduları sayesinde, bütün Batı Avrupa’ya egemen oldular ve bugünkü İspanya sınırına kadar uzandılar.

MACARLAR HER ZAMAN KÖKENLERİNİ ARADILAR

Macarların doğuda kalan kökenleriyle iletişim kurma arayışları Arpad Hanedanlığı zamanında başlamıştır. Bu arayışlar yüzyıllar boyunca sürmüştür. Günümüzde Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de gerçekleştirilen TURAN KURULTAYI etkinlikleri de bu arayış sürecinin sonucunda ortaya çıkmıştır. 

TURAN KURULTAYI etkinliklerinin temellerini, András Zsolt Bíró adlı Macar antropolog ve beşeri biyolog, bir Kazakistan seyahati sırasında atmıştır. 2006 yılında Kazakistan’da yaptığı çalışmalarda arkeolojik veriler ve genetik (DNA) örnekler toplayarak analiz etmiş (Y kromozomu analizi) ve çok önemli bilimsel gerçekler ortaya koymuştur. 

Biro, yaptığı genetik analizler sonucunda,  şu anda Kazakistan’da yaşayan Madyar kavmi ve Karpat Havzası Macarları arasında sadece isim benzerliği olmadığını, aynı zamanda genetik bağlarının olduğunu da kanıtlamıştır. Araştırma sonuçları dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden birisi olan “American Journal of Pysical Anthropology” de yayımlandığında, Andras Biro ve ekibi küresel çapta büyük bir ün kazandı. András Zsolt Bíró, 2008 yılında, Kazakistan Kültür Bakanı Yermukhamet Yertisbayev tarafından verilen bir madalya ile ödüllendirildi.

Kazakistan’daki Madyarlar, genellikle Torgay topraklarında, Kazak Argün kavmiyle birlikte yaşamaktadırlar. Bu bölgeye, 320-350 yıl önceleri, Karçıg Batır önderliğinde güney ve güneydoğu bölgelerinden gelmişlerdir. Kazakistan’daki Madyar kavminin kuzey gruplarından biri de, Kökşetau’da, Rusya’ya bağlı Omsk topraklarında, Kazak Kıpçaklarıyla birlikte yaşamaktadır.

MACARLAR VE ÖZBEKLER

Macar kavim birliklerinin en önemli kalıntılarından birisi de, bugünkü Özbekistan’ın Kaşka-Darya bölgesinde yaşamaktadır. 2012 ve 2013′de, András Zsolt  Bíró,  Macar Tabii Bilimler Müzesi antropologları Sándor  Évinger ve Zsolt Bernert önderliğindeKİ bir araştırma grubu, Özbekistan’daki bu Macar adlı kavmini bulunduğu yerlerde DNA örnekleri toplamışlardır. Genetik örneklerin bilimsel analizi halen devam etmektedir.

Andras Biro’nun başlattığı genetik çalışmalar sonunda ortaya koyduğu bilimsel gerçeklerden çok etkilenen Madyarlar, András Zsolt Bíró’ya kavimlerinin fahri üyeliği verdiler. Kazakistan’daki Magyarlar, 2007′de, bir kavim toplantısı, yani Kurultay düzenlediler.  Kurultay’a András Zsolt Bíró önderliğinde bir Macar heyeti de katıldı. Bu ilk Macar-Madyar Kurultayı, Kazakistan’ın Torgay bölgesindeKİ Sarikop Gölü yakınlarındaki Saga’da gerçekleştirildi.

Kazakistan’daki Magyarların büyük bir çoğunluğunun katıldığı bu KURULTAY etkinliklerinde at yarışları, güreş, kökbörü gibi ortak kültürün ürünü olan örneklerin sergilenmesi büyük ilgi topladı. Kurultay dolayısıyla, toplanan bağışlarla Madyarların atası sayılan Madyar Baba anısına yaptırılan camiin açılışı da gerçekleştirildi.

MACARLAR, “BİZ DE ATTİLA’NIN TORUNLARIYIZ” DİYORLAR

Batı Hun İmparatorluğu’nun dağılması sonrasında, Avrupa’da kalan Türk kavimleri, çeşitli baskıların etkisiyle Hristiyanlaşmış ve kimliklerini unutmuşlardır.

Avrupalı tarihçilerin Macarları Fin-Ogurlar’a bağladıkları dönemde, Finli Profesör Mathios Alexander Castoren (1813-1852), Sibirya’da yaptığı Ural-Altay dillerini karşılaştırmalı olarak inceleyen çalışmalar sonucunda, Macarlarda köken arayışlarının, dolayısıyla Turancılık akımının doğmasına neden olmuştu. Castoren, , “Finler Asya içlerinden gelmişlerdir. Macarlar, küçük ve soyutlanmış bir halk değil, Türkler ve Moğollar gibi geniş bir toplumun parçasıdırlar” diyordu.

Macaristan’da, 1830’lu yıllarda, Türklük ve Türkçe dersleri verilmeye başlanmış, 1870 yılında da ilk Türkoloji Enstitüsü kurulmuş, 1910 yılında Budapeşte’de kurulan Turan Cemiyeti, 1913’ten itibaren “Turan” adlı bir dergi yayınlamaya başlamıştı.

Macaristan’daki kimlik arayışları Osmanlı aydınlarını da etkilemiş, Türklük şuurunun gelişmesinde büyük rol oynamıştı. Enver Paşa başta olmak üzere Osmanlı aydınları bu dergiyi ilgiyle izlemekteydiler.

Atatürk, “Eğer Macarlarla Türkler, tarih boyunca, akrabalıklarının farkına vararak, bir kere olsun yan yana gelseydiler, Doğu Avrupa tarihi çok farklı olurdu” demiştir.

TURAN HEYECANI DEVAM EDİYOR

2002 yılında, Macaristan’da, Turan heyecanıyla örgütlenen üniversite gençlerinin kurdukları “Sağcı Gençlik Topluluğu”, 2003 yılı Kasım ayında “Jobbik” adıyla partileşti. Bugün Turancı bir parti olan Jobbik, parlamentoda 47 milletvekiliyle temsil ediliyor.

Partinin Başkanı Gabor Vona, “Türklerle Macarların kökeni birdir, Hunlardır; Türkler de bizim kardeşimizDİR” diyordu.

Köklerini arayan Macarların başlattıkları “TURAN KURULTAYI” etkinlikleri sayesinde, büyük Hun İmparatoru Attila, ölümünden 16 yüzyıl sonra, tüm Türk boylarını Macar ovasında biraraya getiriyor.

TURAN KURULTAYI

Kurultay sözcüğü, Altay dillerinde, “soy ya da kavim toplantısı” demektir. Bu sözcük,  kavim sisteminde yaşayan bozkır atlı göçebe kültürlerinin hemen hepsinde vardır. Farklı kavimlerin önderlerinin bir araya gelerek, kavmleri ilgilendiren önemli konularda ortak karar aldıkları kurultaylar, eski Macar kültürünün de bir parçasıdır.

Günümüzde, Macaristan’ın Bugaç ovasında gerçekleştirilen TURAN KURULTAYI etkinlikleri, ortak kültür ve gelenekleri yaşatmayı hedefleyen toplantılardır. Bu kurultaylar, Macarların kültürel ve tarihi bağlarının olduğu Doğu’daki akrabalarıyla bir araya gelerek, gelenek ve kültürlerini yaşattıkları etkinliklere dönüşmüştür.

Attila’nın manevi huzurunda yakılan “Kurultay” ateşinin, bütün Türk Dünyası’nı, bir küresel denge unsuru olarak, Turan çatısı altında birleştirmesini diliyoruz.