Türkiye’nin merkez sağda, Atatürk İlke ve İnkılaplarına, Atatürk’e sımsıkı bağlı, İnsan Hak ve Hürriyetlerine, Demokratik, Laik Cumhuriyete, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne, vazgeçilmez biçimde önem ve öncelik veren, hukuk devletinin, demokratik sistemin, tüm kurul ve kuralları ile meri olduğu, fikir, inanç, teşebbüs özgürlüklerini savunan, asli hedef olarak Türk toplumunun refah ve gelişmişlik düzeyini yükselten, muasır medeniyetler seviyesine ulaşıp, onları aşmak vizyon ve misyonuna sahip olan, medeniyetçi, milliyetçi, muhafazakar bir merkez sağ partiye duyulan ihtiyaç, her zamankinden daha fazladır. 

Türk vatandaşları, Türkiye gibi yukarıdaki nitelikleri taşıyan, bir ülkede yaşamaktan onur duyacaklardır. Anavatan partimizin vazgeçilmez umdelerini taşıyan böyle bir parti, vatandaşlarımızın dini ve ahlaki değerlerine en üst düzeyde saygılı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği ülkenin her tarafında yaşayan, vatandalar için geçerli kılacak yaklaşıma sahip olacaktır. Türkiye’nin gereksinim duyduğu merkez sağ parti, serbest piyasa ekonomisi, hızlı kalkınma ve büyüme stratejileri ile, Türkiye’ye tekrar çağ atlatacak, Türkiye’yi her açıdan dünyanın sayılı ülkelerinden birisi haline getirecektir. İlk hedef 4 trilyon dolar GSMH, 2 trilyon dolar ihracat hedefini yakalamaktır. Anavatan Partimizin kurucusu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Özal, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinden sonra, Türk siyasetini bütün yönleri ile toparlamak amacıyla, 20 Mayıs 1983’te ANAP’ı kurmuş, darmadağın siyaseti tekrar yörüngesine oturtmak için, Dört Eğilimi birleştirmek istemişti. Özal’ın, ellerini birleştirip, havaya kaldırmak şeklinde simgeleştirdiği, Dört Eğilim, Türkiye’nin tekrar demokrasiye dönmesinde, önemli rol oynamıştır. Özal, demokrasiyi tekrar geçerli kılmak için büyük fedakarlıkla yola çıkmış, sonuçta 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan seçimlerde, ANAP’ı birinci parti yaparak, çoğunlukla iktidar olmuştur. Anavatan İktidarının, 1983-1991 tarihlerinde gerçekleştirdiği, proje ve eserlere hala bugün dahi ulaşılamamıştır. Anavatan Türkiye’ye çağ atlatmıştır. 

Benim DPT yıllarımda, beraber çalışmaktan onur duyduğum, Başbakan Demirle, DPT Müsteşarımız Özal, Türkiye sevdalısı, Türkiye’nin kalkınması için, aynı düşünce ve görüşlere sahip, devlet adamlarıydılar. Demirel’in, şu sözü manidardır; “Ben, deruhte ettiğim, görev aldığım her sorumlulukta, yanımda, çalışmak, kader birliği yapmak için Turgut’u düşünürüm.” Bu nedenle, Türk Merkez Sağında hizmet ederek, ülkeye çok büyük eser ve hizmetler veren, hemen hemen her projede imzası bulunan, Anavatan ve DYP, bu güzide liderler tarafından birleştirilmeliydi. Eğer bu yapılabilseydi, Özal ve Demirel’in liderliğinde, Türkiye uçar, dünyanın en gelişmiş, ilk 10 ülkesi arasında girer, bugün iktidarı 19 yıldır ele geçiren kişi ve partiler, iktidarı rüyalarında göremezlerdi. Özel ve Demirel’den sonra iktidara gelen Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, bu misyonu yerine getiremediler. Ne acıdır ki, ANAP ve DYP kapanmış, tarihteki yerlerini almışlardır. Gene çok acıdır ki, Anavatan ve Doğruyol Partilerine oy veren, geniş seçmen topluluğu, oy verecek, kendilerine göre bir siyasi oluşum göremedikleri için, kerhen AKP’ye gitmişlerdi. Bütün bu süreçte, asıl kaybeden Türkiye ve Türk Milletidir. Bu hadise bir ders niteliğindedir. Ancak ders alan yoktur. Aslında Turgut Bey, Başbakanlığı bırakıp Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkınca, Türkiye’nin kendisinin istediği gibi büyümediğini müşahede edince, benim gibi, DPT kökenli milletvekillerine yeni bir “Değişim/Transformasyon” programı hazırlanması talimatını vermişti. Herkes bilir, Özal gibi kafası icraatla dolu bir insan, belki de Çankaya’da sıkıldığından, zaman zaman ANAP’lı milletvekillerini çağırır, onlara düşünce ve niyetlerini ifade ederdi. Düşüncesi, Cumhurbaşkanlığından ayrılıp, tekrar siyaset yolu ile yönetime gelerek “İkinci Değişim Programını” tatbikata geçirmekti. Türkiye’nin kalkınma yolunda, daha hızlı olmasını istiyor, 2023 yılı, Cumhuriyetin 100 yıldönümüne, Büyük Atatürk’ü layık bir tablo, yani ilk 10 ülke arasına girmiş olarak ulaşmalıyız” diyordu. Bizler, Turgut Bey’in bu düşüncelerini ANAP Genel Başkanı Mesut Bey’e iletirdik. Ben yeni bir parti kurulması yerine, Özal’ın tekrar Anavatan’ın başına geçmesi konusunda, Mesut Bey’in, emaneti tekrar Turgut Bey’e teslim edebileceği izlenimini edindim. Genel Başkanlığına devam konusunda ısrarı yoktu, nitekim Mesut Bey, daha sonra genel başkanlıktan çekildi, Ali Talip ve ANAP’ın kimlere kaldığına, genel merkezi binamızın nasıl elimizden çıktığına dair, diğer acı gelişmeleri biliyorsunuz... 

Esasen 17 Nisan 1993’te Özal’ı beklenmedik şekilde kaybedince, “İkinci ANAP Değişim Programı” gerçekleşemedi... Daha sonra, ortada ciddi bir rakip olmadığından 2 Kasım 2002 seçimlerinde AKP iktidara gelmiş, 19 yıldan beri Türkiye’nin başındadır. Kendisine oy vermeyen yüzde 49’a rağmen, tüm Türkiye’nin kaderine hükmetmektedir. Aslında milli görüş ve muhafazakar partilerin asıl oyları yüzde 10’nu geçmez. AKP’yi, ANAP ve DYP, yani merkez sağ seçmeni iktidar yapmıştır. AKP ortada kalan merkez sağa yeterince hitap edememiş, merkez sağı tek çatı altında toplayamamıştır. Daha sonra kurulan İYİ Parti ise MHP bünyesinden çıkanlardan oluşmuş, İYİ Parti de bir merkez sağ parti olamamıştır. Aslında henüz ortada, potansiyelli bir merkez sağ parti olmadığından, İYİ parti, eğer akılcı politikalar, yaklaşımlar izleyebilirse, merkez sağ için bir alternatif olabilir. Öte yandan CHP yönetimi, AKP’ye kerhen oy veren, her an oyunu değiştirecek, seçmenleri görmezlikten gelmiş, onları kendi partilerine kazandıracak, belki de AKP’yi yaptıkları gibi, CHP’yi iktidara taşıyabilecek bir seçeneği mobilize edecek, siyaset mühendisliğinden uzak kalmıştır. Burada, CHP’nin küçük olsun benim olsun, iktidar benim neyime yaklaşımı öne çıkmış, merkez sağdan, gelen tek tük siyasetçilere, üvey evlat muamelesi yapılmıştır. 19 yıldan beri iktidarda olan AKP’nin hatalı dahili ve harici ve de ekonomik politikaları neticesinde Türkiye bugün büyük bir açmaza, iktisadi krize, sosyal huzursuzluklara girmiştir. İşsizlik, istihdam hayati boyuttadır. Dış politika hatalarla doludur, Türkiye’nin dostu pek kalmamıştır. Üstüne üstlük, Çin’in dünyanın başına bela ettiği Covid Salgını, tüm dünyada olduğu için Türkiye’yi de feci halde etkilemiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, salgının çıkmasında, hükümetin dahli yoktur. Türkiye, ekonomik imkanları, eldeki sınırlı kaynakları ile pandemi ile savaşmaya devam etmektedir. 

Türkiye “Parlamenter Demokrasi”den adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen dünyanın hiç bir ülkesinde bulunmayan, denge, hesap verme, denetim sisteminin ortadan kalktığı, en önemlisi TBMM’nin ikinci plana atılıp, etkisizleştirildiği, adalet, yargı, mülki idare, ekonomi, sosyal tedbirlerde, her şeyde tek bir kişiye, tüm yetkilerin verildiği bir sisteme girmiştir. Demokrasilerde, Parlamento/Meclis ülkenin kaderine sahiptir. Parlamento her gücün üstündedir. Böyle olması gerekir. Ülke gerçeklerine uymayan bu rejim, ne yazık ki, yüzde 51 gibi az bir oranla yürürlüktedir. Mesela, Devletin Kalkınma Plan ve Yıllık Programlarla gelişmesini öngören hükümlere rağmen, DPT kaldırılmış planlama ve plan yerine “Pilav” anlayışı yerleşmiştir. 

Bugün, ANAP’ın, Türkiye’ye çağ atlatan kadroları hayattadır. ANAP’a, hayat veren, 20 Mayıs ANAVATAN Programı etrafında, bütünleşmişlerdir. Sık sık bir araya gelip, memleket meselelerini görüşmekte, yaşanılan, ahval ve şeraitten, büyük üzüntü duymaktadırlar. Biz ANAVATANLILAR, Türkiye’nin kurtuluşunu, Özal ve Demirel çizgisinde, yeni, çok iyi yetişmiş, genç kendisini Türkiye sevdasına adamış bir liderin öncülüğünde, yeni bir “Merkez Sağ Partinin” kurulup, iktidara gelmesinde, görüyoruz. Bizler, böyle bir oluşuma, fikri alanda destek vermeye hazırız...