Bir toplumsal harekette lider, önce kendisine ve davasına sonra da toplumuna inanıp güvenmelidir. Yani kendisine ve toplumuna güvenen bir liderin toplumsal harekette başarıya ulaşmaması imkânsız gibidir. Hatta kimi zaman yetenekli bir lider, umutsuz gibi görülen bir hareketi bile hedefine ulaştırabilir.

Tarihe baktığımız da birçok toplumsal hareketin ve pek çok değişimin liderlerinin adıyla anıldığını görürüz. Roma İmparatorluğu’ndaki Köle Ayaklanması’na adını veren Spartaküs, İtalyan Birliğini kuran Garibaldi, Fransız İhtilalı’na damgalarını vuran Mirabeau Robespiyer, Danton, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı gerçekleştiren George Washington toplumsal hareketin batıdaki örnekleridir. Orta Asya Türk Tarihi’ndeki en önemli İhtilal liderlerden bazıları ise Çinliler’e ve Avarlara karşı başkaldıran Bumin Kağan, Kürşad ve Kutluk Kağan’dır. 

Anadolu’da İtilâf Devletleri’n karşı başkaldıran Mustafa Kemal, toplumsal harekete damgasını vurmuş olan son dönem liderlerinin en önemli isimlerinden birisidir. Toplum ve lider, birbirlerini etkiler biçimlendirirler. Hiç şüphesiz bu etkileşimin altında tarihin göz ardı edilemeyecek belirleyiciliği vardır. Fakat liderler de gerek doğru teşhisleriyle gerekse güçlü kişilikleriyle bu oluşumları kendi görüşleriyle etkilerler. Türk İnkılâbı’nda da Mustafa Kemal bunun en güzel misalidir. Mustafa Kemal’in ortaya çıkışı ve Türk inkılâp hareketinin en önemli sebepleri ise şunlardır.

Mondros Mütarekesi’nden sonra Türk Yurdu’nun İtilaf devletleri tarafından işgal edilmesi ve Fransız ve İngiliz askerlerinin uyguladıkları katliam ve vahşetin yanı sıra Rum ve Ermeni azınlıklarında uyguladıkları saldırılar, bütün yurtta Türk Milleti’nin “Milli Şuuru’nun” harekete geçmesine ve işgalleri durdurup düşmanı yurtta atma tedbirlerini uygulamaya koyulmasına sebep oldu. Böylece milli bir örgütlenme başladı. Bu milli çalışma ve örgütlenme adını Türk Tarihi’ne “Kuva-yı Milliye“ ve “Milli Mücadele” dönemi olarak yazdıracaktı. Bu kutsal dönemin en yüce kahramanları ise Türk Milleti ve onun Büyük önderi Mustafa Kemal’dir. Bakınız acı işgal günlerinde, önemli devlet adamlarının da hazır bulundukları bir toplantıda herkes Türkiye’nin düştüğü acıklı duruma kendisine göre bir çare arayıp; Amerikan, İngiliz himayesinden dem vurdukları sırada, bu konuyu bir aralık, Mustafa Kemal Paşa’ya da sordular. Mustafa Kemal ise şu kısa cevabı verdi:

-Efendiler, hepiniz konuştunuz, arzularınızı beyan ettiniz ve birbirilerinize sordunuz, hepinizi dinledik. Fakat... Anadolu’ya bir şey sordunuz mu? Anadolu’yu dinlediniz mi? Ona da soralım bir de o’nu dinleyelim efendiler!

İşte Mustafa Kemal Anadolu’ya sormak ve Anadolu’yu dinlemek için en önemlisi ise onları aydınlatmak için 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıkmıştı. Bundan sonra hukuksal olarak, Amasya Genelgesi ilan edip, Erzurum ve Sivas Kongresi’ni topluyor, Silahlı direnişin başlayabilmesi için de “Kuva-yı Milliye’nin” oluşmasına çalışıyordu. Bu durum karşısında etrafındakilerden umutsuzluk içinde olan birisi, bir gün Mustafa Kemal’e şöyle dedi:

-Paşam, memleket işgal edilmiş, ordu tümüyle dağılmış, büyük devletler bizim sonumuzu görüşüyorlar. Galip devletlerin kuvvetli orduları ve donanmaları karşısında kurmak istediğiniz “Kuva-yı Milliye” neye yarar?

Mustafa Kemal gayet sakin şu cevabı verdi:

-Kuva-yı Milliye, namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzer. Namusunu koruması için, herhangi bir ümidi kalmadığı zamanda hiç değilse intihara yarar. Buna benzer bir başka konuşma ise Sivas’ta General Harbord ile görüşmesinde yaşanıyor General Harbord Mustafa Kemal ile görüşürken:

-Türk Tarihini okudum. Milletimiz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Alman Müttefikinizle beraber bir dört yıl harp ettiniz, yenildiniz, dördünüzün bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri zaman zaman görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?

Mustafa Kemal, generale:

-Teşekkür ederim, dedi, tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkûm olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz. General ve arkadaşları sessizce ayağı kalktılar.

-Biz de olsak böyle yapardık, dediler.

          Sonuç: Anadolu’yu dinleyen lider, ve milleti zaferi kazandı. O gün bin yıllar boyu sürecek olan “Türkiye Cumhuriyeti” kuruldu! Ne mutlu ki; Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler, bu gün yine aynı azim ve inançla devletin bu gücünü güç katarak; dünyanın en saygın devleti olarak hayatına devam etmesi için büyük çaba sarf etmektedirlerdir. Ne mutlu  Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbâli ve istiklâli  için çalışanlara!..