Tarihsel süreç içerisinde bulunduğu konum itibariyle oldukça değerli olan Anadolu, ele geçirilmek adına birçok savaşlara ev sahipliği yapmış ve MÖ.’ki dönemlerde üzerinde farklı toplulukların yaşadığı bir yer olmuştur. Anadolu ismi Yunanca kökenli olan Anatole’den gelmektedir. Bu Yunanca kelimenin anlamı doğudur. Anadolu’nun isminin nereden geldiğine dair bu tarz daha birçok şehir efsanesi bulunmaktadır. Bu nedenden dolayı ilgili ismin nereden geldiğine dair kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Günümüzde Anadolu, İstanbul Boğazı ile Avrupa’dan ayrılan Asya Kıtası üzerinde kalan topraklara denmektedir. Tarihte bakıldığı zaman, 1071 Malazgirt Savaşı Anadolu’nun kapılarının Türklere açıldığı tarih ve olay olarak gösterilmektedir. Oysa ki, burada eksik bir bilgi mevcuttur. Çünkü bu tarihten önce de Anadolu’da Türkler yaşamaktadır. Yani Anadolu yazının icadından önce bile Türkün Anadolu’sudur ve Anıdolu’dur.  Çünkü bu güzel yurt Anadolu; toprakları üzerinde yaşayan bütün milletlerin ve devletlerin her türlü yaşam efsanelerinin, hikâyelerinin ve kültürlerinin yeşerdiği ve büyüdüğü bir yer olmuştur.

Mesel; Hıristiyanlığın “Kutsal Kase” efsanesinin yanı sıra bir efsane vardır ki; bu da bizim topraklarımız üzerinde yani Anadolu’da gelişen ve ucu Roma-Vatikan’a kadar uzanan Kutsal Mendil efsanesi’dir. Efsaneye göre, Edessa (Urfa) Kralı V. Abgar Ukkama ilk Hıristiyan kraldır. Hazreti İsa’nın tebliğinden hemen sonra Hıristiyanlığı kabul etmiş ve kendi halkına da benimsetmiştir. Bu konu ile ilgili efsane şöyledir:

“Edessa kralı V. Abgar Ukkama, o sıralar cüzzam hastalığına yakalanmış ve bundan dolayı oldukça ızdırap çekiyordu. Tıbbın merkezi olan Harran' da, bu hastalığına çare bulacak bir ilaç yoktu. Kral ne yapacağını şaşırmıştır. Galile’de mucizeler yapan ve hastaları iyileştiren birini duyar; bu kişi Hazreti İsa’dır. Ancak çok hasta olduğundan dolayı bizzat Kudüs’e gidemiyordu.

Hemen saray kâtibi ve aynı zamanda usta bir ressam olan Hannan(Hosar-bugün bile Urfa’da yeni doğan erkek çocuklara Hannan ismi konulmamaktadır.)  adındaki bir elçisini, ona inandığını ve yeni dinini öğrenmek istediğini belirten bir mektupla onu davet edip yanına gelmesi için Hazreti İsa’ya gönderdi. Bu elçi aynı zamanda becerikli bir ressam idi.

Nihayet Hannan, uzun ve meşakkatli yolculuğun sonunda, Hazreti İsa’ya getirdiği mektubu sunar, ama Hazreti İsa, Urfa' ya gelmeyi kabul etmez. Kral Hannan’a Hazreti İsa’yı Urfa’ya getiremez ise bir resmini yapması için tembihler. Çünkü kâhinler ve tıp uzmanları Kral’a resme bakarak iyileşebileceği bilgisini vermişlerdir ve de Kral’da bu umudunu taşımaktadır.

Hazreti İsa’nın Urfa’ya gelmeyeceği cevabını alan Hannan; bunun üzerine ikinci emre uyarak Hazreti İsa’nın yüzünün resmini yapmayı dener, ancak başarılı olamaz. Zira Hazreti İsa’ nın yüzünde göz kamaştırıcı bir ışık vardır ve çevresi o kadar kalabalıktır ki, tam olarak yüzü seçilememektedir. Bunu sezen Hazreti İsa, yüzünü yıkar ve kendisine uzatılan bir mendille yüzünü silip Hannan’a verir. Hazreti İsa’nın yüzünün aynısı mendile çıkmıştır. Hannan bir mektupla birlikte mendili de alarak Edessa’ya döner.

Hannan, bu kutsal örtüyü yani mendili alır ve Kral Abgar' a götürür. Kral örtüdeki Hazreti İsa suretini gördükten sonra iyileşmiş ve herkesin iyileşmesi için sarayın girişinde yaptırdığı özel bir bölmeye koydurmuştur. Ayrıca, bu suretin kopyasını çoğaltarak diğer soylu hastalara da yollanmıştır. 

Şehre yapılan saldırılardan kutsal örtüyü korunmak için, sur kapısı yanındaki duvara saklanmış ve unutulmuş iken, 525 yılında bir sel sırasında ortaya tekrar çıkmış. Bu keşif, tam bir mucize olarak görüldü. Yıllar sonra bu resim, Müslümanların eline geçmiştir. Daha sonra da, Doğu Roma ile yapılan bir savaşta, esir mübadelesinin ön koşulu olarak Doğu Roma’ya geri verilmiştir. 1204 yılında Haçlıların Ayasofya yağması sonrası, kutsal örtü Vatikan' a taşındı. Hala burada sergilenmektedir. 

Örtünün bir başka kopyası; Göreme Saklı Kilisesi’nde kubbe üzerine çizilmiş olup, burada açıkça bir “haham dua örtüsü” üzerine 7 güneş ve ay sembolü vardır. Burada güneş, ay ve yıldız gibi simgelerin karışık olması; ilk resmin Hıristiyanlaştırılmış kopyası olduğunu düşündürür. Zira Urfa’nın güneş ve ay ile yıldızlara tapınılan din merkezi olduğunu biliyoruz. Kutsal örtü, üzerindeki resim, uzun yıllar Urfa’da Cosmas Manastırı’nda muhafaza edilmiştir. 1145 yılında Urfa Süryani Kilisesi’nin Reisi(Başkanı) Basil Bar Şumana, dost olduğu İmadeddin Zengi’ye şunları anlatmıştır: 

“Şanlıurfa’yı ziyarete gelenlerden birisi mendili Cosmas Manastırı’ndan çalar ve cebine koyar. Manastırda geceleyen ziyaretçinin cebindeki mendil karanlıkta ışık saçmaya başlar. Yanmaktan korkan adam, mendili yakındaki Eyüp Peygamber kuyusuna atar. Kuyudan güneş misali bir ışık çıkar. Böylece mendil kuyudan çıkartılarak manastırdaki yerine konur.” Bu olayda geçen kuyunun, Ulu Cami içeresindeki kuyu olduğu da söylenmektedir. Ve orjinal kutsal örtü; günümüzde Urfa’ da yaşayan, çok az sayıda ilk Hristiyan kökenli bilge insan tarafından korunup gizlendiğine inanlar da vardır. Ancak İstanbul’a götürülenin ve bugün Vatikan’da olanın kopya olduğu, çevresindeki “haç” ve “hale”den anlaşılacağını iddia edenler vardır. Çünkü Urfa'da bulunan, ilk Hıristiyanlık dönemine ait çok sayıda Hazreti İsa resminde, “hale” ve “haç” görülmez. Görülmez çünkü Harran ve Antakya’daki ilk Hıristiyanlar, Hazreti İsa’nın, Tanrı olmasından ziyade, bir insan olduğuna inanırlardı.  

Kısacası: Güzel ülkem Anadolu, tarihin en büyük medeniyetlerinden olan; İon, Lidya, Frigya, Akad, Urartu, Hititler, Persler, İskender, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı Devleti ve en son Türkiye Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapmasından dolayı da, Anadolu “anıdolu’dur.”