Amerika  4 Temmuz 1776’da kuruldu. Bu tarihlere kadar okyanus ülkesinde Avrupalı beyazların “Kızılderili adını verdikleri yerli halk yaşıyordu. Tarihçiler Kızılderililerin en az 12 bin yıl önce Sibirya üzerinden Kuzey Amerika anakarasına göç ettiklerini kaydeder. 16. yüzyıla gelindiğinde ise Avrupa kolonilerinin kıtaya akını ile karşı karşıya kaldılar. Uzun sözün kısası Avrupalı istilacılar Kızılderilileri katlederek tükenme noktasına getirip 1776’da devletlerini ilan ettiler. Adları bu sebeple Birleşik Devletler’dir. Ve hiçbir Avrupa ülkesi sel gibi akıtılan Kızılderilileri kanından bahsetmez, çünkü soykırım suçuna ortaktırlar.

Amerika’nın ve dahi Avrupalı müştereklerinin yeryüzündeki cinayetleri saymakla bitmez. Japonya’ya atom bombası atan Amerika’dır. Ama bilhassa Müslüman ülkeleri “atom bombası-nükleer bomba” yapmakla itham eden de Amerika’dır. Uzun sözün kısası; Amerika kimi neyle itham ediyorsa bilin ki o suçun gerçek faili kendisidir.

Her 24 Nisan öncesinde ve sonrasında ülkemize yönelik Amerika’dan yahut diğer Avrupa devletlerinden gelecek sözlü saldırılara karşı zihinlerde otomatik bir reaksiyon oluştu. 24 Nisanlarda onlar Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını iddia ederek “sözde Ermenilerin acılarını paylaşacak” biz de buna karşı refleks göstereceğiz. Onlarca yıldır bizi; gerçek iddia ettikleri gibi olmasa da,  tarihimiz üzerinden tehdit edip duruyorlar. 

Amerika’nın canı cehenneme… Onların ne söylediklerinden ziyade, onların söylediklerine temenna ile karşılık veren “sözde bu toprakların ayrık otlarına” iyi bakın!

Amerika’nın canı cehenneme… Onları bizim ecdadımıza dair söylediklerinden mütevellit kınamaktan ziyade, her yıl 23 Nisan kutlamalarının arasına “Yarın da 24 Nisan” mesajlarını ekleyip Türk adıyla “Ermeni seviciliği” yapan sahte Türkleri görün!

Amerika’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın Fransa’nın iddia ve ithamları ve Anadolu topraklarında kimden nasıl yankı buluyor; bunu görün! Sözde Cumhuriyetçilik ve yine sözde Kürt Milliyetçiliği yaparak perdenin arka yanında vatan-millet düşmanlığı icra edenleri millet iyi tanımalıdır. 

Her şey çok açık, zira perde görüntüleri kapatmaya yetmiyor. Senaryo, gölge oyunu gibi ayan beyan ortadadır. 

**

BATIRANLAR, KURTARANLARI SUÇLUYOR!

Süleyman Demirel bu ülkenin siyasi tarihinde en uzun soluklu politikacılarından biriydi. “Altı kere gittim, yedi kere geldim” sözü onun halkı ne çok ikna edebilen bir lisana sahip olduğunun da ifadesidir. Merhum Demirel’in Başbakanlığı döneminde sarf ettiği şu sözler belleklere kazınmıştır da bugün, nesil yenilenmesinden olsa gerek; unutulmaya yüz tutmuştur. “70 sente muhtacız” diyordu Başbakan Demirel. Evet evet, 70 sent.

Hazin ama 1970’li yıllarda Devletin ekonomik tablosunu en iyi anlatan ifade budur.

28 Şubat postmodern darbesiyle yönetimden uzaklaştırılan Refahyol hükümetinden sonraki süreç tam bir garabettir. Erbakan’ın Başbakanlığı zamanında işçiye, memura, emekliye verilen tarihi zamlara rağmen devlet bütçesinin denkliye doğru evirildiği bilinmesine rağmen, çoğunluğu merhum Bülent Ecevit’in Başbakanlığında geçen sonraki süreçte devlet, memur maaşlarını ödeyebilmek için IMF’den borç isteyecek kadar fakir duruma düşmüştü. Hatta IMF’nin ayak dirediği bir dönemde Avrupa’nın 2 bin 586 kilometrekarelik ülkesi ki, bizim Bayburt’tan bile küçüktür; Lüksemburg’dan borç istedi bizim devletimiz.

Ülkede manzara-i umumiye bu vaziyette iken bir sabaha deprem felaketiyle uyandık. 1999 Marmara depremi İstanbul’dan Kocaeli’ye, Sakarya ve Düzce’ye kadar bir coğrafyayı yerle bir etmişti.

Teferruata girmeyeceğim… Dünya ülkeleri depremzedeler için ekonomik yardımlarda bulundu. Ve fakat ne olmuştu biliyor musunuz? Bir müddet sonra dönemin Ekonomi Bakanı, “Avrupa ülkelerinden depremzedeler için gönderilen paralar olmasaydı biz o ay memur maaşlarını ödeyemeyecektik” dedi.

Depremzedelere kullanılmak üzere gelen yardımlarla maşları ödeyip günü kurtarmışız.

Bitmedi… Bir 2001 ekonomik krizi yaşadık. Ülkede batmayan banka kalmadı. Türk Ticaret Bankası, Pamukbank, Etibank, Sümerbank, Egebank, İmar Bankası, İktisat Bankası, Demirbank, Esbank, Bank Ekspres, İnterbank, Yaşarbank, Yurtbank, Bank Kapital, Ulusal Bank, Tariş Bank, Bayındırbank, Kentbank, EGS Bank, Site Bank, Toprak Bank, Adabank… Hepsi o krizin girdabında yok olup gitti.

Şimdi kuyuya atılan taş misali; CHP ortaya “128 milyar dolar nerede?” diye bir soru attı, bir zümre de bu sorunun peşine takıldı gidiyor!

Eğer bu ülkenin kasasında “çalındığı ya da kaybolduğu” iddia veya ima edilecek 128 milyar dolar para varsa, bu para o kasaya gökten zembille inmedi!

128 milyar doların nereye gittiğini sormak bile, varlığını kabul etmektir ki o varlığı oluşturan bu hükümettir.

Ve fakat yaptığı onca yeniliğe, sağladığı gelişmeye rağmen, kültürel oluşumu ihmal sağlayamadığı için AK Parti hükümeti izah ve ifade etmede zafiyet yaşamaktadır. Kendi döneminin tarihini yazacak hamleleri yapmazsa sosyal medya tezviratları tüm gerçeklere galebe çalar ki hafazanallah!

Zira küresel plancıların yeni senaryosu budur.