TEHLİKE HENÜZ GEÇMEDİ

AMAN GEVŞEMEYELİM

Aşı ya da ilaç bulunmuş olsa bile, tehlike bitmiş olmuyor. Çünkü, yapısını çözmüş olsak bile, Covid-19’un davranış özelliklerini, esir aldığı vücutlarda ne gibi hasarlara neden olduğunu henüz tam olarak bilemiyoruz. Salgın sürecinde, başarıyla tedavi edilip taburcu edilen bazı hastaların kalp krizi nedeniyle hayatlarını kaybetmeleri üzerine yapılan araştırmalar, Covid-19’un hastaların akciğerlerinde olduğu kadar, damarlarında da büyük tahribat yaptığını ortaya koymuştur.

Covid-19’un oluşturduğu sarsıntıların üreteceği sosyo-ekonomik sorunların boyutunu da henüz kestiremiyoruz. Salgının yavaşlaması, kontrol altına alınması sonrasında bizi daha büyük bir savaşın beklediğini asla unutmayalım. 

Şanslıyız, milletçe verdiğimiz bir destansı bir mücadele sonrasında normalleşmeyi konuşabiliyoruz. Zamansız bir gevşemeyle bunca emeği, bunca çabayı heba etmeyelim. 

Aman gevşemeyelim; kapının hemen dışında bizi sevgilimizin değil, canımıza kasteden bir canavarın beklediğini unutmayalım.

İyileşenlerin sayısı vaka sayısını geçti. Kovid-19 salgını nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 60’larda seyrediyor ki, ABD ve İngiltere gibi ülkelerle kıyasladığında çok sevindirici bir grafik yakalamış olduğumuz anlaşılıyor. 

Bu elbette sevinilecek, gurur duyulacak bir sonuçtur. Fakat, bu grafiğe bakarak önlemleri gözardı etmek büyük hata olur. Şunu bilmemiz gerekir; tehlike henüz geçmedi, aman gevşemeyelim.

40 gündür karantina uyguladığımız insanlarımız, yaşam alışkanlıklarını altüst eden bu uygulamadan bunaldılar. Hem vücut hem de ruh sağlıkları olumsuz etkileniyor. Çeşitli konularda uzmanlaşmış doktorlarımız, bu hareketsiz yaşantının, insanlarda kas erimesine, yürüme ve denge kaybına, ruh sağlığının sarsılmasına neden olduğunu belirtiyorlar.

Kas gücü, yürüme yeteneği ya da ruh sağlığı kaybı yaşayan bir insan için söz konusudur. Sevdiklerimizin evlerinde değil de, hastane köşelerinde karantina hayatı yaşamaları elbette hiçbirimizin hoşuna gitmez.

Sevdiklerimizi, öncelikle bu Kovid-19 musibetinden korumak zorundayız. O nedenle, onların sağlıklı bir yaşam için yapması gereken aktiviteleri, karantina koşulları altında yapabilmelerini sağlamamız gerekir. 

Aile bağlarımız kuvvetli bir toplumuz. Aile bireyleri arasındaki bu sevgi ve saygı bağları, bizi “sürü” olmaktan kurtarıp millet yapan en güzel özelliğimizdir. Bu sevgi bağları toplumumuzun çimentosudur. 

Dedesi ya da ninesi için torun çok kıymetlidir; bir başka sevgilidir. Aynı şekilde, bir torun için de, dede ve nine sevgisi bitmeyen bir aşktır. Bu sevgi bağları, Pazırık kurganından çıkarılan binlerce yıllık halıda kullanılmış olan dokuma tekniği ile bugün Gördes’te kullanılan halı dokuma tekniğinin aynı olması gibidir. Pazırık halısı ile Gördes halısı arasında binlerce yıl vardır, ama ikisinde de aynı düğüm tekniği kullanılmıştır. Bu genetik mirasımızı koruduğumuz oranda güçlü bir millet olabiliriz.

Amerika’da, İngiltere’de, İtalya ‘da yaşlı insanlar “sürü bağışıklığı stratejisi” kamuflajı altında ölüme terkedilirken, Türkiye bütün imkanlarını seferber ederek oluşturduğu filyasyon ekipleriyle, dünyaya örnek olan bir virüs bulaşı takibi yapmaktadır. 

Küresel güç olarak anılan ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye’nin Kovid-19 virüsü mücadelesinde elde ettiği sonuçlar hiç de küçümsenecek bir tablo değildir. Milletimiz, genetik mirasımızın kazandırdığı özellikler sayesinde, bir tehlike algıladığında topyekun seferber olabilmekte ve kısa zamanda bir savunma düzeni oluşturabilmektedir. New York caddelerinde, salgınla mücadele uygulamasını “hürriyeti kısıtlama” olarak algılayan Amerikallılar gibi davranmıyor benim milletim; bir musibetin kontrol altına alınmasına çalışan sosyal devletine yardımcı olmaya çalışıyor. 

AMAN GEVŞEMEYELİM

Artık nasıl kurgulanmışsa, Kovid-19’un şakası yok. Sağlığımızı tehdit eden bu virüsün yapısını çözdük, fakat davranış biçimini henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz. 

Salgın sürecinde virüsün pençesine düşen, uygulanan tedavi sonrasında iyileşen ve yapılan testlerin üstüste negatif çıkmasına güvenilerek taburcu edilen bazı insanlarımızın kalp krizi geçirerek vefat ettikleri biliniyor. Yapılan araştırmalar sonucunda Kovid-19’un böyle bir etkisinin de olduğu saptanıyor. 

Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu açıkladı; ABD’de bu konuyla ilgili olarak yapılan incelemelerde, Kovid-19’un bazı hastaların damarlarındaki plaklara tutunduğu, bu noktaları hasara uğratarak patlamalara, dolayısıyla da kalp krizlerine neden olduğu saptanmış. Korona-19 konulu yazılarımızda, “Bu virüs başka virüs; huyunu suyunu henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz” dememizin nedeni bu.

Prof. Dr. Çilingiroğlu, “Elimizde virüsün belinin büküldüğüne ilişkin var. Havaların ısınmasıyla virüsün bulaşabilirliği daha da azalmış olacak. Maskelerim takıp, sosyal mesafeyi koruduğumuzda, yazı daha güzel geçirebiliriz” diyor. 

Prof. Çilingiroğlu maske konusunda da çok dikkatli ve duyarlı olmamız gerektiğini belirtiyor. Ekonominin çarklarının dönemsi, insanları hayatlarını sürdürebilmeleri için iş yerlerinin, fabrikaların biran önce açmaları, çiftçilerimizin tarlalarını ekip biçmeleri gerekiyor. Fakat, virüsün bilinmezleri nedeniyle karantina düzeninin sürdürülmesi de gerekli.  Yaşlılarımız, çocuklarımız sıkıldılar, bunaldılar” gerekçesiyle alınacak acele bir kararla, bu güne kadar elde edilen kazanımlarımızı bir anda heba edemeyiz.  

NEDEN DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKİYOR?

Sağlık örgütlenmemizle ciddi bir pandemiyi kontrol altına alabileceğimizi gördük, gösterdik. Krizle başarıyla mücadele eden örnek ülkelerden biri olarak gösterildik. 

İlaç ya da aşı bulunmasını heyecanla bekliyoruz, fakat aşının bulunması, hastalığın hızını, şiddetini azaltmakla birlikte, tamamen yok olması anlamına gelmiyor. “Aşı bulundu” müjdesiyle birlikte hayatımız normale dönmüş olmuyor. Uzmanlar, “Aşı, hastalığın görülme sıklığını azaltacak, ama yok etmeyecek” diyorlar. Yani salgın öncesi koşullara dönmemiz belli bir zaman alacak. O nedenle, salgına karşı uyguladığımız önlemleri sürdürmek zorundayız. 

Sağlık Bakanı Koca da, mücadelenin, test uygulamalarının aynı disiplinle sürdürüleceğini söylüyor. Singapur’da, Japonya’da olduğu gibi, ikinci bir salgın dalgasıyla karşı karşıya kalmak istemiyorsak ellerimizi en az 20 saniye sabunla yıkama, maske takma ve sosyal mesafeye uyma alışkanlığımızı sürdürmeye devam edeceğiz. 

Aşı ya da ilaç bulunmuş olsa bile, tehlike bitmiş olmuyor. Çünkü, yapısını çözmüş olsak bile, Covid-19’un davranış özelliklerini, esir aldığı vücutlarda ne gibi hasarlara neden olduğunu henüz tam olarak bilemiyoruz. Salgın sürecinde, başarıyla tedavi edilip taburcu edilen bazı hastaların kalp krizi nedeniyle hayatlarını kaybetmeleri üzerine yapılan araştırmalar, Covid-19’un hastaların akciğerlerinde olduğu kadar, damarlarında da büyük tahribat yaptığını ortaya koymuştur. 

Sağlığımızı, yaşamımızı, alışkanlıklarımızı, ekonomimizi, çalışma düzenimizi, insani ilişkilerimizi, duygularımız ifade tarzımızı, gelenek ve göreneklerimizi bütünüyle etkileyen “çok ciddi bir saldırıyla” karşı karşıyayız. Parantez içindeki bu “çok ciddi saldırı”nın açılımını zamanla öğreneceğiz. Küresel çapta etkili olan bu saldırıda öncelikle insanlarımızın sağlığını korumayı hedeflediğimizden, Covd-19’un arka planındaki dinamikleri net olarak göremiyoruz. Bilim insanları “olamaz” deseler de, “Covid-19 doğanın intikamı mı, yoksa biyolojik bir silah mı?” tartışması sona ermiş değildir.  

KAPININ DIŞINDA BEKLEYEN SEVGİLİMİZ DEĞİL…

Covid-19’un oluşturduğu sarsıntıların üreteceği sosyo-ekonomik sorunların boyutunu da henüz kestiremiyoruz. Salgının yavaşlaması, kontrol altına alınması sonrasında bizi daha büyük bir savaşın beklediğini asla unutmayalım. 

Şanslıyız, milletçe verdiğimiz bir destansı bir mücadele sonrasında normalleşmeyi konuşabiliyoruz. Zamansız bir gevşemeyle bunca emeği, bunca çabayı heba etmeyelim. 

Aman gevşemeyelim; kapının hemen dışında bizi sevgilimizin değil, canımıza kasteden bir canavarın beklediğini unutmayalım.