Dede bana masal anlat
Yücel Feyzioğlu, iğneyle kuyu kazar gibi 35 yılda Altaylardan Balkanlara, Urallardan Toroslara kadar bütün Türk yurtlarından ve Mezopotamyadan 2000’den fazla masal derledi. Her halkın en ünlü ve etkili masal kahramanlarını seçti, çağdaş psikolojinin ihtiyaçlarını dikkate alarak onları yeniden yazdı. 32 kitapta yayımladı.
Bu dizi, üç bin yılda geliştirdiğimiz “Çocuk ve Aile Edebiyatı” klasiklerimiz. Bu dizi Orta Asya’da en sevilen bilge kişi Şirince Şeşen’den, M.Ö. 1750 yıllarında Sümer yazarlarnın yazdığı Adapa’ya kadar toplam 600’den fazla masaldan oluştu. Bu dizi zihinsel belleğimizin yeniden gündeme gelmesi. Bu dizi Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânü Lügati’t-Türk adlı ilk sözlükten sonra yapılmış en kapsamlı çalışma... O nedenle büyük bir ilgiyle karşılandı:
 “2011 Yılı Türk Dünyasına Hizmet Ödülü”nü TÜRKSAV Baku’da bu diziye verdi. Aynı yıl Elginkan Vakfı, “Türk Kültürü Araştırma Ödülü”nü İstanbul’da, Türk Kültürü Araştırmaları Kurumu da 2012 ödülünü  Ankara’da bu diziye verdi. 
Dizinin Almancası “Bessere Umwelt Verlag” (yayınevi) tarafından başlatıldı. İlk iki kitap basıldı. Azerbaycan Kültür bakanlığı ile Tataristan Kültür bakanlığı diziyi yayınlama kararı aldı. 
Yazarı Masallara Götüren Ortam Nasıldı? 
Yücel FEYZİOĞLU 1946 yılında Kars'ta dünyaya geldi. Baba, çocuklarını mutlaka okutmak istiyordu. Kendisi, Kerem ile Aslı’yı, Kaçak Nebi’yi, Battal Gazi`yi, Gülendam`ı ve birçok masalı ezbere bilir, keyfi yerindeyse tatlı bir dille anlatırdı. Evinin kapısı, gelip geçen her misafire açık olur, yemekler kalabalık bir şekilde yenirdi. Uzun kış gecelerinde arkadaşları gelir, halk hikâyeleri ve masallar anlatılır, sırayla romanlar okunur, “arkası yarın” deyip tekrar buluşulurdu... 1950’li yıllar, daha radyo yaygınlaşmamıştı, televizyon yoktu. Anlatı geleneği devam ediyordu. Kış günlerinde toy-düğün başlar, âşıklar günlerce halk hikâyeleri anlatır, türküler birlikte söylenirdi. Feyzioğlu bu etkinlikleri kaçırmazdı. Yaz aylarında ise hayvan sürüleriyle yaylaya göçülürdü, lacivert gökyüzünün yıldızlı gecelerinde nağıl (masal) ninelerin masal anlatma keyfine katılırdı. 
İşte yazar bu ortamda büyüdü. Dinlediği masalları biriktirmeye başladı. Doğal yaşamı da bu masallara karıştı, bu masallarla yarıştı. “Macera dolu bir hayatımız vardı,” diyor Yücel Feyzioğlu. “Bir gün kurtlar koyun sürümüze dalıp 14 tanesini bir çırpıda öldürmüşlerdi. Babamız çılgına dönmüş: “Siz neden ölmediniz?” diye herkesi kırıp geçiriyordu. Evimiz köyün kenarındaydı. Kurtların uğrak yeri biz olurduk, köpek ya da atlarımıza saldırırlardı. Kartallar çiftliğin önüne iner, aniden kümes hayvanlarından ya da kuzulardan birini alıp kaçarlardı. Onu yakalamak için kanat takıp uçmak ister ama beceremezdik. Bu yüzden “Keloğlan ile Kartal Abi” adlı kitabımda Keloğlan kartalın üstüne binip maceralı bir yolculuğa çıktı.” 
“Kars üstelik karlı soğuk bir kent...”
“Evet. Karın göbeğe çıktığı, fırtınanın esip savurduğu bir kış günü kızakla öğretmen okuluna giderken, kurtlar atlara saldırdı, atları dörtnala sürerek canımı zor kurtardım.” 
Bu ve benzeri birçok büyülü yaşam hikâyesi, onun gelecekte yazacağı masalların sahnelerini kurmaya zemin oluşturuyordu. Ve günün birinde tüm hayatını o masallara adayacağını kendisi biliyor muydu?, diye sorduk.
İlk Karar, İlk Yola Çıkış...
“1971 yılına kadar beş yıl öğretmenlik yapabildim,” dedi. “Yayımladığım ilk hikâye kitabı ve Öğretmen Sendikası TÖS kuruculuğundan ötürü askeri yönetim beni 6 yılla cezalandırdı. 1972 yılında Almanya’ya gitmek zorunda kaldım. Dil öğrenirken Alman öğretmen ‘bizim bu teknolojinin, bu zenginliğin altında masallar var,’ dedi. Nasıl diye sordum, anlattı. 1800 yılı başlarında Almanya beyliklere bölünmüş, herkes ayrı baş çekiyor, herkes kendini daha akıllı ve yurtsever sayıyor, politik birlik yok, Almanya zayıf düşüyor. Napolyon ülkeyi işgal ediyor. Aydınlar beylere söz dinletemeyince ne yapmalı diye kaygı duyuyorlar. Çocuklar arasında ortak duygu ve kültür birliği sağlamak düşüncesi güç kazanıyor. Grimm Kardeş masalları 1812 yılında böyle doğuyor. Mozart, Beethoven müzikleri yaygınlaşıyor.  Schiller’in milli bilinci uyandıran coşkulu şiirleri... Von Humbold’un dil çalışması ilgi görüyor. Bu kültürle büyüyen çocuklar 36 yıl sonra 1848’de ilk kez ortak Alman meclisini kurabiliyorlar. Bu hikayeyi öğrenince kafamda bir ışık parladı. Bu iş bana göre dedim...”
İşte o noktadan sonra Yücel Feyzioğlu kalemini asa yaptı, yola çıktı, az gitti uz gitti, dere tepe düz gitti… Peşine düştüğü üç bin yıllık bir mirastı. Acaba başaracak mıydı, kendisi de emin değildi. Ama çocukluğuna borcu olduğunu düşündü. Öğrencilerine, ülkesine borcu olduğunu... Bu kadar çocuğumuz hep Grimm Kardeş, Andersen, Ezop ve Arap kültürüyle büyüyor, kendi kültürünü tanımıyordu. “Bekleyin beni!” dedi, yola çıktı. 
Tam otuz beş yıl boyunca yürüdüğünü fark etti. Yoluna çıkan peri kızlarının, ejderhaların, yasakların, tehlikelerin, yırtıcı kuşların, padişahların, Cırttanların, Çilbiklerin, cadıların, hırsızların, mert insanların sayısını bile unutmuştu. Binlerce yıllık rengarenk bir birikim ve büyük bir zenginlikle döndü yurduna... Artık derlediklerini çocuklara anlatma zamanıydı. 
Ayıkulaklara, büyülü kavallara, uçan atlara, Yartı Kulaklara, Er Tapıldılara, cadılara, Şirince Şeşenlere, dervişlere, şaman dedelere milyonlarca çocuğun inanacağına inanıyordu. Şimdi, yıldızları daha da çoğalmış gök kubbe altında, bol ışıklı şehirlerde, dağ başındaki köylerde ona inanmaya hazır milyonlarca çocuğun olduğunu biliyor, onlara gidiyordu. 
Yazdıkları, yalnız bizim değil, bir dünya kültür mirası olduğunu biliyordu. 
Çağımızın masal dedesi, seyyahı, Evliya Çelebisi oydu, ömrünü verdiği seyahatlerden ışıl ışıl dönmüştü. Acaba istediği kadar çocuğumuza ulaştı mı?
“Evet, yeni baskılar yapıldı. Sonra MEB, İlkokul 4.sınıflar için “İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi” dersinin bütün konularını bu diziden seçerek 2015 ders yılında çocuklara ulaştırdı, 2016 yılı için kitabın yeni baskısı yapılarak tirajı 3,5 milyona ulaştı. 
Peki bu kadar masalı hangi kaynaklardan nasıl derlediniz?, diye sorduk, anlattı. 
“Üç koldan derledim. Birincisi, ilkokuldan beri dinlediğim masalların çoğu belleğimdeydi, unuttuklarımı masalcılara yeniden sordum. İkicisi, Sovyerler Birliğine ve diğer Türk yurtlarına ve Mezopotamyaya giderek hem derledim hem de derlenmiş, dosyalanmış olanları çantalar dolusu taşıdım. Üçüncüsü de Alman Türkoloji Enstitülerinin zengin arşivinden yararlandım. Bunların hepsi işimi kolaylaştırdı. Şimdi masal etkinliklerinde çocukların, öğretmen ve ailelerin heyecanla masallara sahiplendiklerini görüyorum.”
Bu söyleşi için teşekkür ederim.