ALOOOOO...
Yüz yüze göz göze o gözlerdeki derin frekansı almadan yapılan iletişimler...Tatsız tuzsuz ruhsuz...
Sahi mesaj iletmek için eskiler ne yola başvururlarmış bir hatırlayalım bakalım. Eski Amerikan filimlerinden unutamayız; O kızılderililerin yaktıkları ateşin dumanıyla, bir dağdan bir dağa neler anlatırlardı neler.
“Sen oralarda dolan daha eve komşunun oğlu geldi kızını karını...”
Ooo adam o dağdan bu dağa gelene kadar...
Aklıma geldi nolur anlatayım tam buraya uydu.
“Temel bir dağda, İdris bir dağda koyunları otlatıyor. Bir ara Temel elini ağzının kenarına dayayıp-Yeeemeeek yiyeeecennnn miiii???-diye bağırıyor. Bakıyor cevap yok tekrar bağırıyor. Neyse akşamüstü bir araya geldiklerinde Temel, İdris’e o kadar bağırdım öğlende niye cevap vermedin diyor. İdris gayet rahat “Cık” dedim ya...”
Kızılderililere dönelim. Başka bir yol haberleşmek için; Askerler geliyor deyip bir vadinin başından aynayla diğerlerine yansımalar gönderilirdi. Dikkatli olunmazsa yansımalar ordan oraya başka bir metal kutudan diğerine üç beş üçgen tamamlayıp düşmana da gidebilirdi...
Tüh lan yere kim attı bu kutuyu deyip belalar da okunurdu herhalde...
Allahtan 1793 de Claude kardeş- Claude Chappe-kule tepesine çıkıp kuleye takılmış hareketli kolları kullanarak işaretler oluşturdu da kızılderililer rahat etti... Adını da telgraf koydu. Bizim Türk Dil Kurumu “Uzaktan Yazan” olarak değiştirmiştir tabii...Severler onlar delgeç, gelgör, açbak, gittanı, oturdüşün ve onlarca gibi...
40 yıl gibi bir süreç içinde elektrikli telgraf geliştirilmiş ve 1876 da bizim Mucit Macit, Graham Bell ilk kez konuşmaları teller aracılığıyla ileterek telefonu nihayet bulmuş. Tarih Graham Bell telefonu bulacak yazıyor ama bizimki ancak bulmuş. Sebebini birazdan açıklayacağım.
Graham ağabey sağırlarla ilgili çalışmalar yapmış, havadaki titreşimleri kafaya takıp- armonik telgraf- üzerinde çalışmış.
Ancak bu dahinin doğal olarak sevgilisi de varmış ve naapmış Bell kız arkadaşıyla evden de haberleşebilmek için ilk hattı onun evine çektirmiş. “Ah aşk ne icatlar yaptırırsın sen ahh” Bu arada neden telefonun icadını geç bulmuş sebebini açıklıyorum. Sevgilisine fazla zaman ayırmaktan...Keh keh.
Peki bu arada hiç merak ettiniz mi ki telefonu açınca niye-Alo-diyoruz. Bell’in şanslı sevgilisinin adı; Alessadra Lolita Oswaldo imiş. Atölyesinde çalışırken tek hat kız arkadaşında olduğu için Bell, her telefonu açtığında ismini söylemek uzun geldiğinden, bir müddet sonra kısaltarak kızın baş harfleriyle seslenmeye başlamış yani ALOOO...
Bu arada kızın adı Alessandra Brigette Oswaldo da olabilirdi Adana’lılar patent isterdi herhalde...ABOOO
Ancak kadın milletine yaranılmaz- kızmayın be istisnalar kaideyi bozmaz- Alessandra sadece telefondan başka birşey düşünmediğini sandığı Bell’ i terkeder. Ama o hiç umudunu kaybetmeden kendisini birgün arayacağı zannettiği sevgilisini hep bekler. ( Gidin bakın hala bekliyor)
Bu arada kente çekilen telefon hatları da arttıkça Bell’ i artık başkaları da arayacaktır. Ama zavallı hep umutla sevgilisi arıyor zannedip telefonu Alo diye açar...Daha sonra da Bell’in anısına herkes telefonu Aloooo diye açmaya başlar.
Vay be ne hüzünlü bir aşk fotoromanı...
Bu arada Türkiye’de ilk telefon 1908 senesinde uygulanmaya başlamış. Yarışma da sorarlarsa bu iyiliğimi de atlamayın ha...