Halk arasında “Almancı” olarak tabir edilen 1960’lı yıllarda özellikle Almanya’ya ve daha sonra tüm Avrupa’ya yayılan Türkiye’den giden gurbetçilerimizin 50. yılı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Bu etkinlikler özellikle Almanya’da yapılıyor. Bu Almancılardan biri de benim rahmetle babam Durmuş Doğan’dır. Bizim köyümüzde (Devedamı Kasabası, Aksaray ili, Ortaköy ilçesi) her aileden mutlaka bir Almancı yani Avrupa’nın herhangi bir yerinde bulunan birisi vardır. Babamdan sonra ağabeyim Emin, ablam Menşur (eniştem Cafer ile evlenerek) gittiler. Gidiş o gidiş şimdi onların torunları bile var. Yani şu anda Almanya’da bizim soydan dört nesil yaşıyor. Bırakın babanın torununu Ağabeyin torunları bile oraya tam olarak entegre olmuş değiller. Hâlbuki bunların Almancaları Türkçeden daha iyidir. Ancak Almanların anladığı entegre olma işi aslında ya din değiştirmeleri ya da dinden bihaber olmalarıdır. Çünkü dindar olan Türkler varlıklarını korumakta buda Almanya için bir tehdit oluşturmaktadır. Çünkü gelecek için bunlar Hıristiyan ve Alman kültüre bir başkaldırı olarak değerlendiriliyor bazı çevrelerce. Bundan otuz-kırk yıl öncesini düşünüyorum da Almancılar Türkiye’nin büyümesinde motor güç olmuşlar. Bir kere 1960-1990’lı yıllara gelinceye kader en önemli döviz girdisi Almancılarla yoluyla gelen paralardı. Ancak bunu ne devlet ne de hükümetler iyi değerlendirmediler. Bir takım istismarcılar Almancıları yanlış yönlendirerek kandırmadılar da değil. Hala ağabeyim kırk yıldan beri gelip gittiği kendi memleketinde kandırıldığına inanır. Onun için Almancı olduğunu gizlemeye çalışır esnaftan aldanmamak için. Avrupa’da Türklerin 50. yılında şu anda iyi olduklarını söylemek zor. Çünkü eskisi gibi maddi durumları iyi değil. Avrupa’dan Türkiye’ye bazıları isteyerek bazıları da istemeyerek zorunla göç yolu başladı. Ancak torunları getirmek de kolay olmuyor. Çocuk oraya göre yetişmiş ve alışkanlıkları var. Türkiye’ye bir anda alışmaları kolay olmuyor. Bunun için uyum yerleri açılmalıdır. Orada vatandaşlarımızın Türk ve Müslüman kimlikleri unutmadan yaşamaları için devlet ve hükümet çeşitli tedbirler almalıdır. Değilse bir iki nesil sonra orada sadece ismi Türk olan ancak ismi Alman olan ne olduğu belirsiz nesiller meydana gelecektir. Dil, din ve kültür yaşatılmazsa kimlikte bozulur. Elbette oradaki nesil Almanca öğrenmelidir. Türk asıllı insanlarımız en iyi yerde okumalı ve daha fazla iş yeri açmalılardır. Ancak bu durum kimlik ve kişilik bozukluğuna yol açmaması için sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hükümette bir dizi önlemler almalıdır. Bu önlemler içinde gelenek ve değerlerin korumak için çeşitli toplumsal destek verilmelidir. Dillerini unutmamaları için aileler ve Türk devleti ne gerekiyorsa yapmalıdır. Babam ve onunla birlikte yaklaşık yarım asır önce gidenlerin hemen hemen hepsi bugün hayatta değiller. Onlar gerçekten Almanya’nın kalkınması için büyük gayret sarf ettiler. Durmadan, dinlenmeden büyük azimle çalıştılar. Türkiye’ye kalkındırmak ve bildiklerini Türkiye’ye getirmek için büyük çaba sarf ettiler. Ancak bunlar iyi organize olmamışlardı. Devlet sadece bunların dövizini almakla meşguldü. Manevi konuda ve onların haklarını arama konusunda ise hep topu taca atmıştı. Şimdi deveran değişti, Türkiye’nin ismi daha çok duyulur oldu. Siyasi ağırlığı biraz olsun hissedilmeye başlandı. Avrupa’nın şimdi bize ihtiyacı kalmadı. Onun için Avrupa’da bize yer vermeyi bırakın ellerinden gelse bir gecede kapı dışarı edecekler. Türklerin Avrupa’yı gidişlerinin 50.yılı kutlarken babam Durmuş Doğan başta olmak üzere vefat edenleri rahmetle anarken hayatta olanlara hayırlı ve sağlıklı uzun ömür diliyorum. Başlangıçta Türkiye’dekiler rahat için giden gurbetçilerimize Almancı anlayışıyla değil de kendimizden bir parça olarak bakalım ve ona göre muamele edelim.