Öncelikle Hıristiyan Demokratlar Türkiye'yi AB de istememe tezini fazla kullanınca sanırım Alman seçmenin ve başka kökenlerden seçmen olma hakkını kazanmışların en hassas noktası olan "ırkçılık ürküntüsü"nü öne çıkardı ve ilk anketlerin tespitlerindeki %45 lik oy oranlarını %35 e indirtiverdi.
Buna karşılık Sosyal Demokratlar özellikle TV savaşında Türkiye'nin önemini abartısız vurgulayarak ciddi bir aşama kaydettiler. Ayrıca Hıristiyan Demokratların "işsizlik" konusunda geçmişi tenkitten öte güvenilir bir çözüm önerememesi de Sosyal Demokratlar için bir (+) puan oldu.
Şimdi görünüşte iki büyük partinin bir koalisyonda anlaşması gibi zor ve gereksiz bir opsiyonu devre dışı tutarsak, tek akla yakın çözüm eski koalisyonun veya solcuları da içine alacak Sosyal Demokrat liderliğinde üç veya dört partili bir koalisyonun kurulmasıdır.
Çok partili koalisyonların parti liderlerinin kaprislerini de yüklenmesi nedeni ile uzun ömürlü olması pek alışılmış olmamakla birlikte, bundan böyle Almanya'nın da İtalya benzeri sık sık bozulup kurulan ama hep sol koalisyonlarla yönetilmesi gündemde olacak gibidir.
Tam 4-Ekim arifesinde Almanya'da Türkiye destekçisi bir iktidarın iş başına gelmesi "veya iş başında kalması" AKP nin artık mucizevi bir görünüşe sahip olan siyasi şansının yeni bir tezahürü olacaktır.
Yani kanımca İngiltere,İtalya ve Almanya'nın önderliği ve güçlü desteği, bazı ikinci derecede etkin ülkelerin "İspanya,İrlanda,Belçika, Lüksenburg vb" katkısı, bazı küçük ve/veya yeni AB üyelerinin de büyüklerin yolunu izleme gayreti ile, Fransa,İsveç,Danimarka,GKRD,Avusturya, Slovakya, Çekistan gibi ret cephesini oluşturan ülkelerin bütün çabalarına rağmen, tüm beklenen engelleyici koşullar "GKRD tanınması,uyum yasalarının uygulamalarının hızlandırılması, Limanların GKRD ne açılması vb." bir şekilde müzakere sürecine veya sonuna bırakılarak AB İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ ARASINDAKİ TAM ÜYELİĞİ AMAÇLAYAN MÜZAKERELER SÖZ VERİLDİĞİ ve İMZA ALTINA ALINDIĞI GİBİ 3-Ekim-2005 de SONU AÇIK OLMAK ÜZERE BAŞLATILACAKTIR.
Bu müzakerelerin disiplini gereği her dosyanın "tamamı 35 adet" müzakeresinin tamamlanmasını müteakip 25 üyenin her birinin onayının alınması gerekmekte ve bir dosyanın müzakere ve onayı bitirilmeden diğerinin müzakeresine başlanılamamaktadır. Ayrıca bir dosyanın müzakere süresi ile, bu sırada çıkarılabilecek engeller konusu da sınırsızdır. Bu demektir ki AKP AB ile müzakereleri devam ettirme görüntüsü ile iç politikasını secime kadar güzel bir kamuoyu oyalama taktiğine dayatabilecektir. Çünkü artık biraz okuyup yazan veya birkaç akil kişinin bu konuda konuşmasını dinleyen her Türk bilmektedir ki ne Türkiye'nin AB ye tam üyeliği şansı, ne de AB nin Türkiye'yi üye alarak abad etme niyet ve imkanı vardır. Bu oyuna devam ancak Türkiye'nin başka tavizler vermesini,gümrük birliği yoluyla kaybının ve Pazar niteliğinin devamını, içerdeki Türk kimlikli Atatürk Cumhuriyeti düşmanlarının deşifre olmasını sağlayacaktır.
AB Ortak Parlamento Başkan Yardımcısı Andrew Duff'un "AB ye katılım için Atatürk'ün yolundan ayrılmayı öneren" aşırı terbiyesizce beyanlarına karşı AKP nin üst kademelerinden ciddi ve Hükümet etkinliğine yakışır hiçbir cevap çıkmamıştır. Tek doğru,ciddi,diplomatça ağız payını veren cevabı her fırsatta hepimizin eleştirdiği,muhalefet görevinde yetersiz bulduğu başkanını bazılarımızın semt belediye başkanları ile değiştirmeyi dahi uygun gördüğü CHP nin en kaliteli ve birikimli emekli büyükelçi Başkan Yardımcısı Sayın Onur Öymen vermiştir.
Sadece bu olaydaki tutumu veya ilgisizliği ile AKP nin aslında Türkiye Cumhuriyetini değil de kendi hayallerini süsleyen başka bir kuruluşu amaçladığı bu konuda gerekli alt yapıyı oluştururken halkı da AB üyeliği afyonu ile uyutmayı uygun bulduğu net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
AKP nin Maliye Bakanlığına uygun gördüğü, başından beri gerek konuşmaları,gerekse işlemleri ile böyle bir görevi taşıması için yeterli nitelikleri olmadığı genel kanısı oluşan zatın, son olarak Tüpraş özelleştirmesi öncesi yaptığı Çin gezisi sonrası Tüpraşın %14,75 lik hissesini illegal yoldan altı ayrı dış fona sattırıp, bunu organize eden Çin gezisindeki refakatçisinin bu fonların sahibinin hissesini temsilen Tüpraş Yönetim Kuruluna üye olmasına göz yumması ve bu hisselerin son özelleştirme ihalesi sonuçu oluşan fiyatla üç misli değer kazanması, daha bir yıl önce % 65,75 hissesini 1,5 milyar $ a satmayı onayladığı fakat Danıştay'ın kararı ile kurtarılan Tüpraşın şimdi %51 hissesinin 4,14 milyar $ a satılmasından hiçbir rahatsızlık duymaması, hatta ÖİB deki para harcamaktan başka fonksiyonu olmayan, satmaya çalıştıkları malların bedelini dahi tespit edemeyen güruhu da korumaya devam etmesi nedeni ile derhal görevden alınıp sorgulanması gerekirken halen görevde tutulması ilginçtir.
Dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer önemli konu da en üst görevleri yüklenmiş olan generallerimizin dahi yurdumuzun bazı bölgelerine yaptıkları görev gezilerinde eski devirlerde devlet başkanlarının hayatı için tedbir olarak kullanılan çeşnicibaşı yerine konvoylarına "o konvoyların cesameti de ayrı bir konudur ya" tam donanımlı bir yemek analiz arabası eklemek zorunda kalmalarıdır. Bu işlemin yorumunu sizlere bırakıyor, bu günlerde sadece tabancaları olan korumasız polislerimizin hedef alınarak şehit edildiklerini ve bu işi yapan teröristlerden hiç birinin henüz ele geçirilemediğini de dikkatinize sunmak istiyorum. Milletimiz her gün şehit cenazelerine katılmaktan veya TV ler de şehit tabutlarına sarılan nerede ise bebek yaşında yavruları,genç dulları görmekten hızla patlama noktasına itilmektedir. AKP ise bu konuda anlaşılmaz bir ilgisizlik ve/veya ürküntülü tedirginlik içindedir. Ulus net ifadeler, kararlar ve uygulamalar beklemektedir. Bu işler inşallah,maşallah ile halledilemez.