17 Aralık’ta “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” ile başlayıp “hükümet-cemaat savaşına” dönüşen gelişmeleri izledikçe, çok sevdiğim bir Karadenizli balıkçı fıkrası aklıma geliyor. Temel’le Dursun takayla balığa çıkmışlar, şansları da yaver gitmiş ağları dolu dolu çekmişler. Tekne ağzına kadar balık yüklü dönüşe geçtiklerinde müthiş bir fırtınaya yakalanmışlar. Dalgalar tekneyi bir sağa, bir sola yatırıyor, battı batacaklar. Temel dayanamamış güverteye çıkıp dua etmeye başlamış. “Allahum, ha bizi bu fırtınadan kurtarırsan sana bir hamsi kurban edeceğum…” Der demez güm diye bir dalga daha vurmuş tekne yan yatmış. Temel duaya devam ederek, Alahum sana iki hamsi kurban edeceğum… Bir dalga daha, temel yine, Allahum üç hamsi oldu…deyince, Dursun dayanamamış ve güverteye seslenmiş. Ula Temel ne poh yiyisun hamsi bırakmadın daa! Temel hemen cevaplamış; “Sus ula sus, Allahi kandireyrum…”
Bakan oğlunun evinden çıkan yedi adet kasadan, Halk Bank Genel Müdürünün evindeki ayakkabı kutularında saklanmış 4.5 milyon dolar paradan, elbise torbalarında bakanlara gönderilen paralardan, değerine paha biçilemeyen lüks saatlerden, işadamlarının parasıyla bakanların aile boyu özel uçaklı umre ziyaretlerinden, imar oyunlarıyla yaratılan ranttan ve haksız kazançtan, imar planlarının değiştirilmesi karşılığında kendi vakıflarına müteahhitlerin yüksek tutarlı bağışlarından sonra fıkradaki ironiyi düşünüyorum. Sürekli din iman ve Allah’tan bahsedenler kimi kandırdıklarını düşünüyorlardı acaba?
Medyaya yansıyan haberlerde rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda ortaya çıkan telefon dinlemelerini değerlendiren Hürriyet gazetesinden Mehmet Y.Yılmaz; imar planlarında oynayarak, büyük ihaleleri seçilmiş bazı kişilere vererek, “havuzlar” oluşturarak, “vergiden muaf vakıflar” oluşturarak, “işdamlarının önünü açarak”, kamu görevinden kaynaklanan “güç kullanılarak” yüz milyonlarca dolar paranın el değiştirdiğini yazmış.
Yolsuzluk iddialarında adı geçen Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğine inanıyorum. Milletvekilliğinden ve bakanlıktan istifa ediyorum” deyip te şimdi özür dilemesi üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tweet mesajında; “Bayraktar, Başbakan’dan özür dilemiş. Ya reddedemiyeceği bir teklifte bulunmuşlardır, ya da reddedemiyeceği bir tehditte!” yazarak kuşkusunu dile getirmiş.
Türk milletinin, güçlü sağduyusuyla, gelişmeleri sessizce izleyip, vicdanında konuyu tartarak eğriyi doğruyu değerlendireceğine ve kimsenin kendisini kandırmasına fırsat vermeyeceğine inanmak istiyorum. Çünkü siyasetçiler, yolsuzlukların zamanla unutulacağına veya Özal’ın alışırlar, alışılar dediği gibi alışılacağına inanıyor. Yılmaz Özdil de Hürriyet gazetesindeki köşesinde “87 milyar dolarlık ihale, 100 milyar dolarlık soruşturma, 40 milyar dolarlık kara para, 630 milyon dolarlık avanta” gibi rakamların asgari ücretle çalışan vatandaşın algılama sınırı dışında kaldığını yazmış. İnsanlarımız nedense küçücük işlerde çok hassas oluyor da böylesine büyük yolsuzluk iddiaları karşısında duyarsız kalıyor, üzerinde durulması gereken bir husus.
Ama Türkiye’de mantık farklı. “Bu ülkede hırsızlık ne kadar küçükse o kadar çok tepki çeker. Ters orantılar ülkesidir, hırsızlık büyüdükçe takdirle karşılanır, en büyük hırsız, her zaman en şahane adamdır!” diye yazan Mehmet Y.Yılmaz’ı düşünmeden edemedim. Gazetelerde yayınlanan anketlere göre halkın yüzde 77’si rüşvet ve yolsuzluk var diyor ama oy tercihini değiştirmiyormuş…” Gel de fıkradaki Temel’e hak verme, yoksa bunlar “sus ula sus milleti kandireyrum” diyerek gerçekten de kandırdılarmı?
Soruşturmalara muhatap olan hükümet üyeleri konuşmalarında, tüm bu yolsuzlukların sandıkta alınacak oylarla aklanacağını düşünüyorlar. Gerçekte ise işlenen suçun yargılanacağı yer bağımsız olması gereken mahkemelerdir. Hakim ve savcıların soruşturmalardan el çektirildiği, görevden alınarak başka görevlere ve illere atandırıldığı, savcının ve mahkemenin kararını polisin uygulamadığı, savcının talimatını yerine getiren polis, jandarma veya diğer yetkililerin derhal görevden alındığı bir Türkiye’deyiz. 17 Aralık’tan bu yana binlerce polisin sayısını bilmediğim kadar çok hakim ve savcının görevden alındığı gibi şimdi de savcılık talimatıyla TIR’larda arama yapan Jandarma Komutanının da görevden alındığını gördük. Tam bir aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık hesabı. Dünya üzerinde hangi ülkeye bakarsanız bakın savcılık talimatını ya da mahkeme kararını uygulamayan bir kolluk kuvveti düşünülebilirmi? İşimiz Allaha kalmış, kime inanacağız, kime güveneceğiz.
Bu arada son not; BDP.li Muş Milletvekili Sırrı SAKIK, yolsuzluklar ve 17 Aralık süreciyle ilgili olarak “çalınmasın da hazinede F-16’ya bomba mı olsun” demiş…Söyleyecek söz bulamıyorum.