Bazı âlimler, aldatmaz fakat aldanır. O gibiler Hâdî / doğru yolu göstericidir, fakat her kitabında Muhdî / doğru ve hak yola ulaştırıcı olamıyorlar. Gördükleri doğrudur, fakat hakikat değildir. O zatlar harika keşiflere, müşahedelere mazhar olmuşlar. Önemli bir meşrep sahibi olup, kendilerine müstakil / bağımsız bir meslek / yol seçmişler.
Fakat ister istemez, zayıf tevil ve yorumlarda bulunmuşlardır. Tekellüflü / külfetli ve zahmetli yollara giriftar olmuşlardır. Bu yüzden, bazı âyetleri kendi meşreplerine / hareket tarzlarına, metot ve mesleklerine ve meşhudatlarına / gördükleri şeylere göre tatbik ediyorlar. Âyetlerin sarih, açık, kesinlik ve belirlilik arzeden taraflarını incitiyorlar.
Elbette o yüksek manevî derecelere çıkmış kişilerin kendilerine mahsus bir makam, mevki ve dereceleri vardır. Üstelik kabul de görmüşlerdir. Fakat mizansız / ölçüsüz keşiflerinde, yani Allah’ın ilham etmesiyle gösterdikleri gizli âlemlerle ilgili sır ve buluşlarında, hudutları çiğnemişler. Cumhur-i Muhakkikîne / hakikati araştırıp bulan kişilerden oluşan Seçkin Topluluğa; çok mes’elelerde muhalefet etmiş / karşı koymuş ve aykırı davranışlarda bulunmuşlardır.
İşte bu sır içindir ki, o kadar yüksek ve harika bir kutup / velî hükmünde olan kimi âlimler; bir ferid-i devran / bir dönemin en önemli, benzersiz tek şahsiyeti olmuşlar. Kendilerine mahsus / özel tarikatlara / manevî yönden olgunlaşma ve ilerlemeye götüren yollara sahiplik etmişler.
Lâkin bütün bunlara rağmen, arkalarından gidenler yok denecek kadar az olmuş. Eserlerinden istikametkârâne / doğru bir şekilde istifade edip yararlanmak isteyenler çok nâdir ve seyrek ola gelmiştir.
Hatta asfiyanın muhakkik olanları, yani her şeyin gerçeğini araştırıp bulan büyük İslâm Âlimleri, onların kıymetli eserlerinin okunmasını; zatında doğru olsa da, hâlin gereğine uygun düşmediği ve yanlış anlamalara yol açacağı için mâkul görmemişlerdir. Konuyu şöyle bir örnekle açıklığa kavuşturabiliriz:
Meselâ, bir aynada güneş görünüyor. Şu ayna, güneşin hem zarfı / kılıfı, hem de mevsufu / özellik ve niteliklerini gösteren bir alanıdır. Yani, güneş bir cihette onun içinde bulunur. Ve bir cihette aynayı ziynetlendirir. Onun parlak bir boyası, bir sıfatı olur. Eğer o ayna, fotoğraf aynası ise, güneşin misalini / benzerini sabit bir surette kâğıda alıyor.
Bu durumda aynada görünen güneş, fotoğrafın resim kâğıdındaki görünen mahiyeti gibidir. Aynayı süslendirip sıfatları hükmüne geçtiği için, gerçek güneşin gayrıdır. Hakiki güneş değildir.
Evet, güneş değil, belki güneşin görüntüsü ve yansımasıdır. Başka bir vücuda girmesidir. Ayna içinde görünen güneşin varlığı ise, hariçde görünen güneşin aynısı değilse de, ona irtibatı / bağlantısı olduğu ve ona işaret ettiği için, onun aynısı zannedilmiştir. İşte bu temsile / benzetmeye dayanarak: “Aynada hakikî güneşten başka bir şey yoktur.” denilebilir. Çünkü ayna zarf / kılıf ve içindeki güneş ile de, güneşin dış âleme çıkmış maddî varlığı kastedilmiştir.
Fakat aynanın sıfatı / nitelik ve özelliği hükmüne geçmiş olan aksi, yansıması ve fotoğraf kağıdına intikal eden resim oluşu cihetiyle “güneştir” denilse hatadır. “Güneşten başka içinde bir şey yoktur.” demek yanlıştır. Çünkü, aynanın parlak yüzündeki aksi ve arkasında teşekkül eden resmi var. Bunların da ayrı ayrı birer vücudu var. Gerçi o vücutlar güneşin cilvesindendir, fakat güneş değiller.
İnsanın zihni ve hayali de, bu ayna misaline benzer. Şöyle ki, insanın fikir aynasındaki malûmatın dahi iki vechi var: Bir vecihle ilimdir, bir vecihle malûmdur. Eğer zihni o maluma zarf yapsak, o vakit o malûm, zihnî bir mevcut, bir malûm olur; vücudu ayrı bir şeydir. Eğer zihni o şeyin husulüyle mevsuf yapsak, zihne sıfat olur. O şey o vakit ilim olur. Hariçte bir varlığı vardır. O malûmun vücudu ve cevheri dahi olsa, kendi başına var olmayan, varlığı bir cevhere bağlı olan, sonradan ortaya çıkan haricî bir vücud gibi olur.
İşte bu iki temsile göre kâinat bir aynadır. Her bir mevcudatın mahiyeti de bir aynadır. Ezelî Kudret ile İlâhî icada maruzdurlar. Her bir mevcut, bir cihette Ezelî bir Şems / Güneş olan Allah’ın bir isminin bir nevi / bir çeşit aynası olup, bir nakşını gösterir.