CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta yapmış olduğu grup toplantısında, Alaattin Çakıcı’ya atıfta bulunarak, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a:

“Mafya liderlerini, uyuşturucu kaçakçılarını serbest bırakıp düşünce suçlularını hapsetmekten vazgeçecek misin?” diye bir soru sormuş ve geçtiğimiz aylarda cezaevinden çıkmış olan Alaattin Çakıcı’yı, söylemiş olduğu bu sözler ile töhmet altında bırakmıştı.

Bunun üzerine Alaattin Çakıcı bir mektup yazarak, sosyal medya hesabından Sayın Kılıçdaroğlu’na:

“Şahsım olarak kendisine soruyorum: karı mı sattım, devletin hazinesini mi parselledim, eroin kaçakçılığı mı yaptım? Yoksa silah kaçakçılığı mı yaptım.” diyerek, çok daha detaylı bir şekilde konunun üzerine eğilerek, mafya iddialarını reddetmiş, CHP’yi, PKK üzerinden eleştiri yağmuruna tutmuştu. 

Bunun üzerine Kılıçdaroğlu tekrar çıkıp basın açıklaması yapmış, yapmış olduğu basın açıklamasının bir yerinde, şöyle bir soru sormuştu:

“Nasıl oluyor da böyle bir eleştiri başka bir yerden geliyor. Bana cevap verecek olan Bahçeli’dir ya da onun arkadaşlarıdır. Aralarındaki ilişki ne? Onu bilmiyoruz.”

Bunun üzerine cevap vermesi gereken makam, yani MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sosyal medya hesabından konuya açıklık getirmiş ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Aralarındaki ilişki ne?” sorusuna, gayet açık ve net bir şekilde cevap vermiştir.

Gelelim Sayın Bahçeli’nin madde madde ve tane tane açıklamış olduğu aralarındaki ilişkiye:

“Kamuoyu nezdinde algı oluşturmaya çalışan Kılıçdaroğlu ve yanında yöresinde yuvalanan işbirlikçilere cevabım şudur: 

1-Alattin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur. 

2- Alaattin Çakıcı ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. 

3- Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır.”

Bu cevap, Sayın Devlet Bahçeli nezdinde, Milliyetçi Hareket Partisi’ne aittir ve yeterince açıktır, kanaatindeyim.

Gelelim bizim cevabımıza...

Görünen odur ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, milli olan her şeyden rahatsızlık duymakta ve bu konuda alerjisi devamlı bir şekilde kabarmaktadır. Ve yine görünen odur ki bu konuda tedavi kabul etmez bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Ayrıca, Kılıçdaroğlu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu lideri Atatürk’ün partisi ile tezat oluşturacak bir şekilde, gayr-i milli olan her şeye, ziyadesi ile muhabbet ve sevgi beslemektedir. 

Siz istiyorsunuz ki devlet nezdinde millete yıllarca hizmet etmiş, bu uğurda ödemediği bedel ve devlet düşmanlarına da ödetmediği bedel kalmamış; vatan, millet ve devlet sevdalısı Alaattin Çakıcı zindanlarda çürüsün, sözde fikir suçlusu olarak addettiğiniz:

13 Kasım 2012 günü açlık grevi yapanları ziyaret için gittiği Mardin'de “Biz daha önder Apo'nun heykelini dikeceğiz heykelini!”, 7 Ekim 2015 tarihinde periscope aracılığı ile gazeteci Ruşen Çakır'a gündemi değerlendirirken “PKK’lı cenazesine katılmayan vekile soruşturma açarım!” ve Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesi’nde yer alan, “Biz PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz.” diyerek, PKK terör örgütü ve bebek katilini öven Selahattin Demirtaş ve milletvekilliğini, belediye başkanlığını kendisine zırh olarak yapmış olan tüm terör yardakçıları, serbest kalsın!

Kusura bakmayacak, orada duracaksınız!

Hiçbir şey yapamıyorsanız, ufak bir araştırma neticesinde, PKK’nın para kaynakları ile ilgili, belgeli bir şekilde şu bilgilere ulaşacaksınız:

“Türkiye'deki eylemlerinin finansmanının büyük bir kısmı Türkiye dışından sağlanmaktadır. Örgüt, kendine yeterli maddi desteği sağlayabilmek için uyuşturucu ticareti, eroin üretimi, insan ticareti, kara para aklama ve kaçakçılık gibi yasadışı suç faaliyetleri yürütmektedir. 2010 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan "Organize Suç Tehdidi Değerlendirmesi" raporunda, örgütün sadece eroin kaçakçılığından yılda 50 milyon dolar ile 100 milyon dolar arasında para kazandığı belirtilmektedir.”

Eğer mafya arıyorsanız, devlete ve millete hizmet etmiş, bu uğurda ödemediği bedel kalmamış olanlara değil, uyuşturucu tüccarlığı, silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, kara para aklama, eroin üretimi gibi ne kadar kirli iş varsa, bunları yaparak ayakta kalan, PKK terör örgütü ve onun şehirlerdeki yapılanmalarına bakıp, bunlara karşı duracaksınız!

Alaattin Çakıcı, emniyet kayıtlarına girip bakılmasını, kendisinin hiçbir şekilde ne geçmişte, ne de bugün bu tür bir kirli kazancının olmadığını deklare etmiştir.

Hukuken cezasını çekmiş, senelerce cezaevinde yatıp, bedelini ödemiş olan birine “organize suç örgütü lideri, çete, mafya” gibi yakıştırmalar yaparak, iftiralar atıp, sonra da “tehdit ediliyorum” diye veryansın etmek, nasıl bir halet-i ruhiye çizdiğinizin göstergesidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak şunu açık bir şekilde belirtmek isterim ki suçu ve suçluyu övmekten dolayı, yargı devreye girmeli ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı kaldırılarak, bu konu hukuka taşınmalıdır.

Ki Alaattin Çakıcı’nın sözü, Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözleri gibi, altı boş sözler değildir. 

Kılıçdaroğlu, HDP’nin de içinde bulunduğu anayasa çalışması için 2018 yılında böyle bir çalışma yaptıklarını dile getirirken, 2020 yılında ise bu çalışma kendisine sorulduğunda, böyle bir çalışmanın olmadığı iddiasında bulunarak, “hayretle izliyorum” diye cevap vermiş; lâkin gerçeklerin er veya geç ortaya çıkma gibi bir huyu olduğu için, bu inkar etme çabaları bir işe yaramamış, kendi konuşması ile kendini yalanlamış, ortaya; Kılıçdaroğlu’na karşı Kılıçdaroğlu, görüntüsü çıkmıştır.

Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu’na sormak isterim:

Sandık, legal bir hareket, hatta demokratik bir eylem biçimidir.

Böyle olduğu hâlde, legal siyasetin içerisinde kalması gereken HDP, sırtını dağa dayayıp, gücünü PKK ve YPG’den alıp, belediyelerin araç ve gereçlerini terör örgütünün hizmetine sunarak, demokrasiye sivil bir darbe vurmakta mıdır, değil midir?

Konuyu daha fazla uzatmıyor ve “lafın tamamı ahmağa söylenir” diyerek, yazımı noktalıyorum.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile...