Yıllar önceleri okul tatillerinde memleketim Akseki’de güzel anılarım olmuştu. Şehirde yaşayanların köylerine, kasabalarına gittikleri zaman karşılaştıkları oldukça farklı ortamlar onlara unutamayacağı anılar yaşatır. Aidiyet duygumuz tatmin olur ve güçlenir. “Burası benim annemin, babamın, akrabalarımın memleketi” demiş olmanın bile bir hazzı vardır onu yaşarsın. 
Akseki Hayratı Derneği Antalya Şubesi, “Anneler günü” toplantısına ,“Aile İçi İletişim” konusunda seminer vermek üzere Antalya’ya davet edildim. Anneler günlerinde çok sevdiğim özlediğim, 20 Nisan 1993’de rahmetli olan annem hep gözlerimin önüne gelir.  Savaş yıllarında geçen çocukluk dönmelerinde yokluğu kıtlığı görmüşlerdi. 
Rahmetli çocukluk dönemlerini bize anlatırken, “Çocukluğumuz, genç kızlığımız hep Akseki de dokuma tezgahının başında bez dokuyarak geçti. Dokuduklarımızı ağabeyim Ömer Duruk Antalya’da, Konya’da pazarlardı. Çok yoksulluk çektik. O dönem bir çuval buğdaydan başka yiyeceğimizin olmadığı aylarımız geçerdi” derdi. Annem okul yüzü görmemiş, okumayı bir arkadaşından öğrenmişti. Kendisine okuma yazma öğreten Miyase isimli  arkadaşını bize anlatırken gözleri parlar ve bir gülümseme gelirdi yüzüne. Ben onun özellikle samimi arkadaşlarını görmek ve onlardan annemin çocukluk gençlik yıllarını dinlemeyi çok isterdim. Bu hiç mümkün olamadı.
Tarafıma ayırtılmış Antalya Karayolları misafirhanesindeyim. Ertesi gün vereceğim aralarla birlikte  3 Saate yakın sürecek eğitim seminerimin notlarını gözden geçiriyorum ve erken yatıyorum.
Ertesi sabah, “Antalya Tenis İhtisas Kulübü Tesisleri” toplantı salonundayız. Seminer öncesi kahvaltı servisi yapılıyor. Son derece ferah ve geniş bir salondayız. Ve salon oldukça kalabalık.  Kahvaltı sonrası yılın annesi ödülü veriliyor. Gelenlerin içinde emekli öğretmenler, akademisyenler, bürokratlar, İş adamları serbest meslek sahipleri var. Antalya da yaşayan Aksekililer, belli bir mevki sahibi olmuş insanlar var.
Seminer anında izlediğim yol
İletişim Fakültesi akademisyenlerin de olduğu bir toplantıda, “iletişim” üzerine seminer  verecek olmamı şaka yollu,  “işin zor” anlamında hatırlatanlar oluyor. Ama bir huyum var ki bir kere konuşmaya başlayınca izleyicilerin kimliği gözümden siliniyor, odaklandığım yer sadece ne anlatacağım olmaya başlıyordu. Çoğunlukla konuya ilişkin yaşanmış veya şahit olduğum öyküler olacağından ilkokul mezunu da olsalar profesör de olsalar sıkılmadıklarını onların beden dillerinden anlıyordum.  Yaklaşık saat başı 15 Dakika aralarla devam ettirdiğim etkinliğim de önem verdiğim şey; tutkuyla anlatmak, samimiyet, mizah ve konuyla ilgili yaşama dair öykü katılmasıydı.   Seyircinin aktifleştirilmesi, onlara sorduklarım ve onların soruları, zamanın hızlıca akmasını ve hiç kimsenin sıkılmadan izlemesini sağlıyordu. İtiraf etmeliyim ki son yedi yıldır  her katıldığım seminerde biraz daha öğrendiklerim oluyor, izleyicilerin soruları, anlattıkları ve benim o an aklıma geliverenler benim için sürekli gelişim nedeniydi. Bu durumu sık izlediğim “TED.Com” “TED. Talks” sayfalarında konusunda dünyanın en etkin olmuş kişilerin sunularında  görüyorum. Sunuları milyonlarca kez izlenmiş en ünlü konuşmacıların konu hakimiyetinin yanında on sekiz dakikalık sunum için yüzlerce saat hazırlandıklarını öğreniyorum.
Ve Seminer Sonunda Verilen Buketi Hediye ediyorum
 Seminer sonunda Başkan tarafından teşekkür konuşması ardından bir demet çok güzel çiçek alıyorum. Ve o an izleyicileri tarıyorum. İçimden o buketi bir anneye vermek geliyor. Başkanın kulağına eğilerek “buketi kime verirsem isabetli davranmış olurum?”  diye soruyorum.  Başkan arka sıralarda yakınlarıyla oturan salonun en yaşlı annesini işaret ediyor.  Elimde çiçek buketi anneye doğru yürürken o çoktan ayağa kalmıştı bile. O, Güler yüzlü bir anneydi.  Çiçeği uzatırken O,  o an kulağıma eğilerek, “oğlum ben senin annenin arkadaşıyım” diyor. Ve o an annemin gülen yüzü gözümün önüne geliyor gördüğüm sanki bir rüya gibi. Ben onun ellerini öperken o halinden memnundu.  Unutamayacağım bu güzel anıları yaşamama, hemşehrilerimle buluşmama vesile olan Başkan Alaattin Eraydın’a ve İbrahim Ekmekçi'ye çok teşekkür ederim.