Dünya ve özellikle bölgemiz askeri, siyasi, ekonomik, bilimsel, kültürel ve toplumsal açılardan çok büyük bir değişim sürecinde. Türkiye ise Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu stratejik üçgeninin merkezinde. Dinlerin, mezheplerin, ırkların, etnik farklılıkların ve kültürlerin kesişme hattında. Kültürel ve tarihi bağlarıyla Balkanlardan Orta Asya'ya kadar uzanan bir etki sahasına sahip. Coğrafi açıdan sahip olduğumuzu değerlendirdiğimiz yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle gelişmiş ekonomilerin dikkatini çekiyor. Doğal enerji kaynaklarına sahip ülkelere komşu ve bunların uluslararası dağıtım hatlarının geçiş güzergâhlarında yer almakta. Bir yanda gelişmiş dünya ülkelerinin vardığı yüksek refah düzeyi ve demokrasi anlayışı; diğer yanda bulunduğu coğrafyanın kan ve gözyaşıyla dolu yaşam biçimi. Petrole sahip ülkelere bakın ne haldeler. Buna sahip olmak onlar için bir şans mı, yoksa şiddet-kan-gözyaşı ve acı mı olmuş? Biz bir muz cumhuriyeti olmadığımız için üzerimizdeki oyunun yöntemleri biraz daha farklı olacaktır tabiî ki. Batılı ülkelerdeki yüksek yaşam düzeyine rağmen Türkiye'de toplumsal geri kalmışlık, mutsuzluk ve umutsuzluğun kaynağı olarak, siyasi ve bürokratik elitin hataları nedeniyle Atatürkçü, laik ve demokratik parlamenter rejim sorumlu tutulur hale gelmiştir. Başta ABD ve AB olmak üzere gelişmiş ülkeler, kendi ekonomik, siyasi, askeri çıkarları gereği ilgi ve etki alanlarındaki bölgelerde fırsatlardan yararlanmak amacıyla çeşitli komplolara girmişlerdir. Ben bu oyunlara değil, rejim aleyhtarı oluşum ve gelişmeler karşısında Atatürkçü kesimin şaşkınlığı ve beceriksizliğine şaşırıyor ve eleştiriyorum. Açık söyleyeyim bazı arkadaşlar AKP'nin seçim başarısı karşısında öküzün altında buzağı aradılar. "Teşhis tedavinin yarısıdır" derler. Samimi bir özeleştiri yapmadan, kimse yorum yapmamalı. AKP, sebep değil sonuçtur. Bu milleti %47 oy vermeye iten halkın diğer partilerden beklentilerinin (umudunun) kalmamasıdır. Hatırlarsanız 1970'lerde bir Karaoğlan efsanesidir gidiyordu. İktidardaki başarısızlığını müteakiben de "UMUDUN TÜKENİŞİ" adıyla kitap yazdılar.80'lerde Özal efsanesi ve ANAP vardı bitti. Demirel halkın babasıydı, kurtar bizi baba diyorlardı, bitti. Her üç parti de barajı aşamıyor. CHP kerhen, ittire kaktıra Atatürk-Cumhuriyet-Demokrasi vs aşkına, MHP de aynı şekilde vatan-millet-bayrak uğruna zar zor ancak bu kadar oy alabiliyorlar. Eğer halkın iradesine saygınız varsa ve demokrasiden bahsediyorsanız halka vereceğiniz bir şeyler olabilmeli. Sadece vatan elden gidiyor edebiyatıyla hiç bir şey elde edemezsiniz. Hatırlayın İstiklal Harbi’ndeki meşhur olayı. Fransız askerleri iSOT TARLALARINA GİRİNCEYE KADAR KİMSE DÜŞMANA KARŞI KOYMAMIŞTI. SONRASINDA İSE ŞEHİRLERİ ŞANLI-GAZİ-KAHRAMAN SIFATLARINI ALDILAR, SÜTÇÜ İMAM EFSANESİNİ YARATTILAR. Bana soracak olursanız bugün Atatürkçüğü temsil iddiasında bulunan siyasi partileri ve birçok sivil toplum önderi ve örgütünü, Atatürk kalksa sopayla kovalardı. Gen. Kur. Bşkanı’nın Irak konusunu değerlendirirken Peter Drucker'den alıntıladığı bir sözünü çok takdir ettim. "DÜNÜN ÇÖZÜMLERİ BUGÜNÜN SORUNLARI" olarak karşımızda duruyor, demişti. Komuta kademesi bu konuda herhalde bir özeleştiri yaptı ki söyledi. Bu nedenlerle sizi manüple etmek için mutlaka uygun vasıtalar bulacaklardır. Bu kimi zaman din-mezhep-tarikat-cemaat veya etnik köken, kimi zaman siyasi görüş (sağ-sol vs.) kimi zaman ekonomik, kültürel veya belki Soros olabilir. Bize düşen bu oyunlara karşı kendimizi geliştirip marka olabilmektir… Bu marka insanlara, umut, güven, ekonomik refah, huzur vs. verebilmelidir. Halka hizmet hakka hizmettir, ana fikri temel prensip olmalı, vatandaşa saygı, sevgi ve hoşgörü ile yaklaşılmalıdır. Bu millet esasında haklı olmasına rağmen ikinci dünya savaşındaki yokluklar ve katı devletçi anlayışı nedeniyle, İstiklal Harbi kahramanı, Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı İsmet Paşa’ya bile oy vermemiş ve iktidardan düşürmüştür. Saygı ve sevgilerimle. [email protected]